Mesut başta beni hastaneye götürmek istesede izin vermedim. Hangi doktor aşk acısına çare olabilmişki? Hangi doktor ruha aşı vurmuş? Neyin var Tutku? Kim için bu göz yaşları? Neden bir anda ağlamaya başladın? Yanlış birşeymi söyledim? Kimin için ağlıyorsun? Para sıkıntısıysa hallederiz. Aşk acısı gibi geliyor bana gibisinden bir ton şey sordu söyledi hiçbirinede cevap vermedim. Arabasıda pek güzel şerefsizin kendisi gibi. Gözyaşım bitene kadar yanında ağladım. Yolda git git bitmiyor anam bir saat oldu artık. Göz yaşım bitti yol bitmedi. Dağlık bayırlık yerlerden geçiyoruz lan bu beni kaçırıyor olmasın ayy burası neresi?
-Ya bu yol nereye gidiyor.
-Bizi hiçkimsenin bulamayacağı bir yere götürüyorum.
Ya ne demek hiç kimsenin bulamayacağı bir yere gitmek niye kimse bulamıyor.
-Sen baya baya beni kaçırıyorsun ya durdur arabayı.
-Panik yapmaa geldik sayılır.
-Ya ben gelmek falan istemiyorum bak atlarım durdur.
On dakika boyunca atlarım diye tehditler savurdum ama götüm yemedi tabiki. Hem Mesut a beni buradan götür beni diyen benim hemde arabayı durdur atlarım diyende.. Kafam güzelde değil. Biralarıda sokağın ortasında unuttum ya. Orospu Yekta hepsi senin yüzünden. Çevreme bakınıyorum toplamda bir tane ev var oda Mesut un yada ailesinin eviolsa gerek. Ev yapacak başka bir yer kalmamış mı merak ediyorum burada at bile yaşamaz yani kusura bakmasın ama.
-Ay burası neresi ya nereye getirdin beni?
Mesut evin kapısını açarken benim tedirginliğim hala gitmemişti.
-Seni İstanbul da kendini en rahat hissedeceğin yere getirdim. İnsan yok, ses yok, arabada geçmez öyle buradan.
-Ya ben sana rahat hissetmek istiyorum diye bir cümle kurdum mu?
-Ne yapalım dönelim mi ?
-Ya ben sana yolda dön dedim şimdi iki saat o yolu çekemem. Hem burası kimin yani.
Mesut anahtarı bir türlü kapıya geçiremeyince bende telefonumun flaşını açtım. Salak ya nasıl bi umudu varsa yardımda istemiyor söylemesem uğraşacak kilitle. Telefonumdanda nasıl bir ışık çıkıyorsa artık kapı değil ev ışıklandı yemin ederim. Mesut gözlerini kafasını bana çevirdi ay bununda gözleri nasıl bir güzellikse iki kitap yazsam üçüncü kitaba malzeme çıkar bu gözlerin güzelliğinden öyle güzel ama bir dakika ya yanlış mı görüyorum? Hayır yanlış falan görmüyorum baya Mesut un gözlerinden yaş geliyor. Ayy canım benim ya kesin aklına apartmanın önünde kendimi yere atışım geldi ondan ağlıyor. Off nasıl teselli verebilirim ki bu durumda.. Elimi omzuna götürdüm.
-Ağlama ya bak ben iyiyim senin o yeşil gözlerin bana hep mutlu baksın böyle hüzünlü hüzünlü kedi gibi bakma bana yaeee.
-Tutku dalga mı geçiyorsun kapat şu flaşı Allah aşkına gözlerim yandı.
Laaan!!! Ne demek gözlerim yandı bu yüzden mi gözünden yaş geliyor. Ya benim düşündüğüm şeye bak aslında olana bak. O böyle romantizmin içine sıçınca telefonun flaşını gözünün içine sokasım geldi. Kapı da açıldı çok şükür içeri girdim sinirli sinirli baktım Mesut gülüyor.
-Sana ağladığımı mı düşündün cidden?
-Yoo hiçte öyle birşey düşünmedim ağlamak insanlara özgü bir davranış senin gibi sığırdan bunu beklemem bile hata olurdu.
Geri zekalı ya birde gülüyor. Laf sokuyorum öyle bir şey yok diyorum hala gülüyor. Evde koli bandı falan arayacağım artık ağzını bantlamak için. Ayy öldüreceğim geri zekalıyı gece gece elimde kalacak.
-Sussana be. Bok mu varda gülüyorsun bu kadar. Nerede kafası noksan var beni buluyor yaee.
-Tutku hahhahahah... Hiç güleceğim yoktu valla.
Mesut un artık gözlerinden gülmekten yaş geliyordu. Ulan seni adam yerine koyanda kabahat var ya. Ne dedim lan bu kadar gülünecek alt tarafı yanlış anlaşılma. Baktım bunun susacağı yok bendede bir huy var karşımdaki gülünce bende gülmeye başlıyorum. Ufaktan ufaktan gülmeye başladım.
-Bak sus yeter sus!!
-Sende gülüyorsun amaaa
-Ben sinirden gülüyorum aptal kendime güldüğümü..
Ya öyle katıla katıla gülüyorduki otuz iki dişini geçtim adamın diş etlerini damağını gördüm artık. Ay yok daha fazla tutamayacağım kendimi bende başladım hayvan gibi gülmeye. Ben güldükçe o gülüyor o güldükçe ben gülüyorum. Tam o susacak ben başlıyorum hayvan gibi anırarak gülmeye. Böyle bir yarım saat karşılıklı güldük karnım gülmekten ağrısına dayanamayacağım hale gelince yavaştan sustum tabi oda.
-Ne güldük bak birde bana sus diyordun.
-Yaa ne demezsin birşeyde yok ortada mal mal güldük.
-İyimi ev sevdin mi?
Gülmekten evi incelemeye fırsat kalmadı ki. Şöyle bir göz gezdirdim eve iki katlıydı üstelik üst kata çıkan merdiven evin içindeydi ama iki katlı dediğime bakmayan lüks duran hiçbiryanı yok. Klasik krem oturma takımları yerde çiçek desenli halılar sarı duvarlar üzerindeki tozları oturduğum yerden gördüğüm kitaplık bir sürü gereksiz sehpa ve üzerlerinde sikimsonik süs eşyaları. Ay pis bu ev ya.
-Kusura bakma ama bu evin pisliği ne ya. İnşaat alanına dönmüş ev bok gibi ev dışarıda yatarım daha iyi yani.
Ben böyle çat çat gerçekleri Mesut un yüzüne vurunca suratı bir düştü haliyle.
-Bu kadar açık sözlü olmak zorunda mısın?
-Ya bu ev kimin?
-Benim sayılır babamın üstüne ama babam hiç gelmez buraya anahtarlarıda bende.
Muhabbetin devamında işte ben evi kötüledim başka yer yok muydu falan dedim oda İstanbul da böyle yerin cennet olduğundan bu evi almak için insanların babasının kapısından ayrılmadığından bahsedip durdu.
-Bu geceki göz yaşlarının sebebi neymiş anlat bakalım?
-Yanlış anlama ama seninle dertleşmek istemiyorum bu konuda.
Mesut hiç ısrar etmedi anlat diye.Yekta dan çok farklıydı Yekta olsa anlattırana kadar boğazıma satırı dayardı. Of ya biralarda gitti içmekten başka ne yapılırki.. İçimi boşaltmam lazım Kendimi birine anlatmam lazım..
-Mesut..?
Mesut kanepenin başlığına elini koymuş bacak bacak üstüne atmıştı. Konuşurken gözlerimin içine öyle bir bakıyorduki insan gözlerine kirlenmeden edemiyordu. Tabiki ona karşı içimde hiçbir hissiyat yok arkadaşlıktan başka. Sadece dış görünüşünün insan üzerinde garip bir etkisi var bundan bahsediyorum.
-Söyle?
-Ya böyle kimseye içini dökemediğin zamanlarda ne yaparsın?Kendine iyi gelsin diye yani hafiflemek için.
-Gel benimle.
Mesut önde ben arkada merdivenlerden çıkmaya başladık üst katta sadece bir kapı vardı. Oradan içeri girdik. Ay bu oda nasıl bir yer ya cam yok eşya yok. Sadece bir tane masa sandalye ve defterlerden ibaret. Havalı ama korkutucuda denilebilir.
-Burası ne biçim yer yaaa.
-Defterlere bakmak ister misin?
Mesut patavatsızlığıma alışmış olacakki artık odaya küfürler yağdırsam önemsemiyordu. Baktım birçoğunun içi yazılmış karalanmış. Bizim Mesut yazarmışta haberim yok. Şiirler, sözler, şairler hakkında notlar gibisinden bir ton yazı var.
-Yazmak seni hafifletmekle kalmaz daha iyi bir insan yapar.
-Ama ben senin gibi yazamamki.
-Yazarsın tabiki. Gel otur sandalyeye.
Dediğini yaptım hipnotize olmuş gibiydim.
-İstediğin defteri ve kalemi al.
Kalemler defterlerin içindeydi. Her defterin kendiyle uyumlu renkte bir kalemi vardı. Bende TURUNCU olanını seçtim..
-Odadan çıkar mısın yalnız yazmak istiyorum okumanı istesem zaten sana anlatırdım dimiii???
Mesut çıkınca defteri ne amaçla kullanacağımı düşündüm. Günlük? Yok ya ne günlüğü yaşadığımı yazmam iki saatimi alır. Şiir defteri? Ay yok ya şiir okumak istersem alırım bir Cemal Süreya kitabı okurum. Of içimden geleni yazarım işte ya ille bir sınıfa sokmama gerek yok ya defteri.×××××××××
Bu bölümden itibaren yayınlanan her yeni bölümden sonra Tutku nun düşünce yapısını okuyucunun daha iyi kavrayabilmesi adına Tutku dan notlar okuyacaksınız sevgiler..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hetero Sevgilim
RomanceKader kelimesine hayatımın hiçbir zaman diliminde inanmamıştım insanlar bir tercih yapar ve yaptıkları tercihin sonucunda ya ödüllendirilirlerdi ya da cezalandırılırlardı. Peki neden ben hep cezalandırılan taraftayım tanrım? Neden aldığım her kararı...