Eve şöyle bir göz attım. Nasılda paramparçaydım.Sanırım artık bittiğimizi tamamen kabullenmiştim. Bu duygu içime eve girdiğim andan itibaren yayıldı. Yavaş yavaş değil. Tokat gibi! Sanki on kişi beni dövüyorda artık direnmeyi bırakmış, bedenimi hareket ettirmeden öylece duruyorum. Acıyı tüm kalbim de hissediyorum ama sıfır tepki. Durumumu böyle özetleyebilirim.. Yekta nın hırkamı çıkarmak için uzanan eliyle irkildim. Ah! Nasıl da bir dokunuşuyla tüm dengemi sarsabiliyordu böyle. Kalbimin atışlarından ürktüm ve bir adım ileri gidip hırkamı kendim çıkardım. Bana yardım etmesini istediğim en son konu hırkamı çıkarmasıydı. Bu evden kovulduğum anın hatırası kahvaltı masasını görmemle bir kez daha çarptı tüm sertliğiyle suratıma. Ona döndüm. Gözlerinde telaş vardı. Bana bir filmin son sahnesini izler gibi bakıyordu. Eminim o da yaşadıklarımızı düşünüyordu. Onu benden iyi kimse tanıyamazdı ve ekliyorum onu benim kadar kimse sevemez. Hatalarım affedilebilir cinsten olmayabilir ama bu ona olan sevgimi küçültmüyor. en az benim kadar oda yorgundu. Yada ben kendimi onunla nasıl bütünleştirdiysem her hissettiğimi onunda hissettiğini zannediyorum. Bir nevi kendini kandırma diyelim. Gözlerimi kapattım. Yekta yı apartmanda sarhoş bulup eve getirdiğim günü hatırladım onu ilk görmemdi .. evine ilk girişim. Bu eve ilk girdiğim de bile kendimi bu kadar yabancı hissetmemiştim. Ne bu eve ne de Yekta ya. Yabancılaşmıştık. Çocukluğuma nasıl yabancıysam şuan da Yekta ya öyle yabancıyım. Tek fark Yekta yı çocukluğumdan daha çok geri isterdim. İnsanın en saf olduğu zaman çocuk olduğu an değil aşkı bulduğu andır. En çok büyüdüğü zaman da çocukluğunu değil aşkını kaybettiği zamandır. Tecrübe edinmek ne acı duyguymuş. Kulağa ne kadar güzel gelirdi halbuki büyüklerim konuşurken. Umarım bende onlar gibi hislerimi hafifleteceğim cümleler kurabilirim günün birinde. "Ayakta kaldın. Geç otur biraz." Sessizliğimizi bozan Yekta olmuştu. Cevap vermeden dediğini yaptım. Koltuğa bir misafir gibi oturdum. "Bir şey içer misin?" Hafifçe tebessüm ettim ayakta dikilip bana hizmet etmek isteyen yabancıya.. "Kahve." dedim. Yekta mutfağa gittiğinde babam biletimi ayarladığını bildiren bir mesaj atmıştı. Yarın sabah 9 da gidiyordum. Sanki gitmeyi kendim istememiş gibi içim burkuldu. Aslında gitmek için babama mesaj atan bendim ama gitmek isteyen ben miydim? Bakın bu sorunun cevabı kesinlikle hayır. Ben gitmiyordum. Gitmek zorunda bırakılmıştım. Yekta elinde bir fincan kahveyle döndüğünde onu bu evden gittikten sonra istesem de göremeyeceğim gerçeğiyle yüzleşmekteydim. Önüme bir sehpa çekip kahveyi sehpanın üstüne bıraktı ve "Nasılsın?" dedi sonra. Şaka yapıp yapmadığını anlamak için gözlerine baktım. Nasıl olabilirdim? Ya da nasıl görünüyordum? belki de kötü olduğumu benim ağzımdan duymak hoşuna gidecekti. İstediğini yerine getirmeyecektim onun istediğini yerine getirecek biri varsa oda Buse ydi. "En az Buse kadar iyiyim." dedim gözlerimi gözlerine dikerek. Cevabım karşısında gözlerini kaçırdı. Bu korkak bakışı bana cesaret vermişti. Öfkemi kusmanın tam zamanıydı. "Siz ne zaman sözleniyorsunuz?" Konuya bu soruyla girdim. Adım adım ilerlemeliydim. Yekta iki elini kafasına koydu "Bunu yapma!" dedi kesinlik bildiren bi üslupla. "Burada soruları ev sahibi soruyordu değil mi? Unutmuşum. Bence ben hiç konuşmayayım sonra kovarsın beni. Yaparsın bunu zor olmaz senin için." dedim iğneleyici bir ağızla. "Oysa ki kötü bir niyetim yoktu sadece o gün burada olamasam bile bir hayırlı olsun mesajı atmak isterdim. En büyük hayalini gerçekleştiriyorsun adım adım." diyerekte üstüne gitmeye devam ettim. Yekta parmaklarıyla kafasına baskı uyguluyordu yanımda otururken "Benim sözlenmemin tek suçlusu sensin." dedi. Kelimeler ağzından zor çıkmıştı. Bu dediğine kendi inanıyor muydu acaba? Benim bildiğim normal insanlar sevgililerinden ayrıldıklarında depresyona girerler ne bilim ağlarlar. Yangından mal kaçırır gibi Buse ye koşuşu benim değil onun tercihiydi. "Ah tabi ya unutmuşum. Ben ya. Ne Tutku ymuşum be ben. Ayrılır ayrılmaz o kıza koşmanın suçlusu da benim hatta. Yarın bir gün evlenirsiniz suçlamak için aramak istersen numaram sende var beklerim." dedim öfkeyle. Yekta yanımdan kalktı söylediklerim onu incitiyordu ama bana bunları söyleme fırsatını veren oydu. "Odana mı kaçıyorsun? Hayret ben beni kovarsın diye düşünüyordum ne kadar ayıp!" Sırtının gerildiğini fark ettim. Sinirleniyordu. Bana döndüğünde gözlerindeki öfkeyle birlikte irkildim. Odaya gitmekten vazgeçmiş üstüme yürümeye başlamıştı. Korksam da ayağa kalktım. "Sen anlat o zaman madem bu kadar meraklısın konuşmaya neredeydin bir aydır?" Böyle bir soru sormasını beklemiyordum. Tüm özgüvenim pısss diye söndü. Ah! Şimdi de gözlerimi ben kaçırıyordum. Erdem le kaldığımı biliyordu. Yekta kolumu tutup beni hırpaladı. "Hadi anlatsana. Neredeydin bir aydır? Ne oldu Tutku? Çenen açılmıştı şimdi niye susuyorsun? " Bir süre kafamda dikildi. Söyleyeceklerinden korkuyordum. "En büyük hayalim ne biliyor musun? Duymak ister misin?" Kalbim yerinden çıkacaktı ne hayalinden bahsediyordu şimdi? Duymak isteyip istemediğimi bilmiyordum ama gözlerimi ona çevirmeden kısık sesle "Ne?" diye sorabildim. Yekta çenemi sertçe tuttu ve kafamı kendisine çevirdi delirmiş gibiydi gözü dönmüştü. "Çocuk sahibi olmak. Duydun mu beni! Duymadıysan bir daha söylim. Ben baba olmak istedim hep. Bu yüzden sen değil de o. Ha bir sebebi daha var o beni senin kadar güzel ayakta uyutmadı hiç." Hissettiğim acıdan ayakta duramıyordum. Kendimi koltuğa attım. Demek en büyük hayali baba olmaktı. Hayatımda ilk defa erkekliğimden utanıyordum. Kendimi hep doğduğu gibi kabul eden biri olarak ilk defa cinsiyetimden nefret etmiştim. Sanki böyle doğmak benim seçimimmiş gibi. Ne kadar ağır konuştuğunun farkına vardı ki eliyle omzuma dokundu. Var gücümle ittim elini gözyaşlarıma engel olamayarak. Paramparça olmuş bir şekilde kafamı yukarı kaldırdım.. gözlerine baktım. Öfkesinin dinişini görebiliyordum. Beni cinsiyetimden vurması sözlenme haberini duymaktan bile daha fazla yakmıştı canımı. Acıdan kıvranıyordum. Koltuğa sığamadım. Dizlerimin üstüne düşecek şekilde yere bıraktım kendimi hıçkırıklara boğularak. "Senden nefret ediyorum!" Cümlesini boğazımı acıtacak, tüm apartmanı ayağa kaldıracak kadar yüksek bir sesle haykırdım. Kendinden nasıl utandıysa gitti.. odaya gitti. Olduğum yerde defalarca.. sesim kısılana kadar "Senden nefret ediyorum!" diye diye yırtındım yığıldığım yerde. Psikolojim alt üst durumdaydı. Beni can evimden vurmuştu. Saatler ilerledikçe sesim çıkmamaya başladı..Hıçkırıklarım dinmeye.. gözyaşlarım tükenmeye..ruhum sönmeye..ve göz kapaklarım direnmemeye.. yarı uykulu yarı erkek yarı ölü yarı insan bir can taşımanın ağırlığıyla soğuk parkenin üzerinde uykuyla bütünleştim..
*******************
Allah ım ne olur tüm duyduklarım yaşadıklarım birer rüya olsun ne olur.. gözlerimi açmak istemiyordum. Ya rüya değilse Yekta dan duyduklarım? "Keşke sonsuza kadar uyuyabilsem." diye geçirdim içimden. Şimdi dedim kendime yavaşça gözlerini açacaksın ve uyandığında kendini Erdem in evinde bulacaksın. Hayır! İnsanın gerçekle yüzleşmesi ne zor şeydi. Hala parkenin üstündeydim başım çatlıyordu. Kulağımda Yekta nın "Ben hep baba olmak istedim" demesi hala yankılanıyordu. Bilinçaltı denilen şey insana eziyet çektirmek için vardı bunun başka açıklaması olamaz. Peki Yekta o neredeydi uyumuşmuydu? Güçlükle ayağa kalktığımda Yekta yla göz göze geldim. Elinde birasıyla bana bakıyordu. Ağlamış olduğunu anlamak zor değildi. Gözlerinin içi kızarmış bakışları yorgun düşmüştü. Ona bakmak beni öldürüyordu. "Özür dilerim..Çok özür dilerim..söylediklerim gerçek hislerim değildi." Gülmeye başladım artık sinir sistemim bozulmuştu. Deli gibi gülüyor bir yandanda konuşmaya çalışıyordum. "Özür mü? Bu.. bu çok komik ya özür demek hahahhaha" o hiç gülmüyordu benimde mutluluktan güldüğüm söylenemezdi. Dengemi kaybetmiştim. Neye ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Gülmekten karnıma ağrılar girmeye başladığında kendimi durdurmaya çalıştım. Gülmek bile gereğinden fazla sürdüğünde insanın canını yakıyordu. Yekta elindeki birayı bırakıp ayağa kalktı. Onu boydan boya süzdüm yanıma gelirken. Üzerinde karnına yapışıp baklavalarını ortaya çıkaran beyaz tişört altında siyah kot pantolonu vardı. Geniş omuzları yürüyüşündeki zayıflığa rağmen onu güçlü gösteriyordu. Etraf çok sessizdi. Odanın kırmızı loş ışığı gözlerimi yoruyordu. Duvardaki saatin hareketlerini duyabiliyordum. O kadar sessiz. O yanıma geldiğinde gülmeyı bırakmıştım. Güzel hiçbir şey geçmemiş gibiydi aramızda.. ona karşı beslediğim tüm güzel hisleri nasıl da darmaduman etmişti bir kaç saat önce. Yanımda öylece durup yüzüme bakıyordu. İkimiz de ayaktaydık tek kelime etmeden birbirimizi izliyorduk. Onunla göz göze geldikçe onu affedemememe engel olamayacağım gibi onu sevmemi de engelleyemeyeceğimi daha iyi anlıyordum. Bir zaman sonra bakışları merhem gibi gelmeye başladı kalbime. Oturma odasının orta yerinde onun gözlerine kitlendim kaldım. Kirpikleri.. Ah nasılda öpülmeliklerdi. Dudaklarından çok kirpiklerini öpmek istediğim birini saatler sonra tamamen arkamda bırakıp İzmir e dönecektim. Yekta bu sefer daha sessiz sakin bir sesle konuşmaya başladı. "Benden nefret ettiğini sayıklayıp durdun.. uyurken bile. Senin için şu saatten sonra ne anlam ifade eder söyleyeceklerim bilmiyorum ama ben senden hiç nefret edemedim Tutku.. Bir saniye bile." Bu adam bana bir kaç saat önce bağıran hakaret eden adamla aynı adamdı. Bu değişimin sebebi artık içinin rahat oluşuydu. Onu aldatmamın intikamını gayet sağlam almıştı benden. Cevap vermeden ellerimle yüzüne dokundum. Yüzü nasıl da sıcacıktı. Hislerim o denli iç içelerdi ki ne yapmam gerektiğinin ya da şuan ne yaptığımın bilincinde değildim. O bana hiç dokunmadan duruyor ve gözlerimin içine derin derin bakarak beni kendine dokunmam için teşvik ediyordu sanki. Nefes alış verişlerimin düzeni değişmişti. Müthiş bir arzu tüm bedenime yayılırken bacaklarım ayakta zor duruyordu. Onu istiyordum. Kafalarımız milim milim birbirine yaklaşıyordu. O kadar yavaş yaklaşıyordu ki biri görse hareket ettiğimizi bile anlayamazdı. Dudaklarına kavuştuğumda ateş gibiydiler. Başta yavaş yavaş sonra delirmiş gibi bir istekle öpüşmeye başladık. Henüz giyinik olan vücutlarımız birbirine yaslandığında erkekliğinin sertliğini göbeğimde hissedebiliyordum. Yekta nın dili ağzımda gezerken elleri yavaşça kalçlarıma doğru iniyordu. Yüzü o kadar müthiş kokuyorduki kokunun etkisi ayakta boşalmamı sağlayabilirdi. Kalçalarımı okşadıkça bende onun erkekliğine doğru keşfe çıktım. Ah! Hatrı sayılır bir büyüklükte olduğunu anlamam için pantolonunu çıkarmasına gerek yoktu. Sevişmemiz kıyafetlerimizden kurtulmamızla devam ederken Yekta nın kucağında yatak odasına girdim. Bacaklarımla beline sarılmış bir şekilde dururken onu öpmekten asla kendimi alıkoymuyordum. Dilindeki hafif alkol tadı beni sersemletmişti. Yarın gideceğimi hatırladıkça daha büyük istekle sevişiyordum. İlk birlikteliğimizi ayrılırken yaşayacağım ne yalan söyleyeyim hiç aklıma gelmezdi. Yekta beni yatağa atıp üstündeki kıyafetlerden kurtulduktan sonra benide bütünümle soydu. Vücudu o kadar harikaydıki cennetten gelmiş gibiydi.. hatta cennetin ta kendisiydi. Bir süre ağzımla penisine masaj yaptıktan sonra sıra bütünleşmeye gelmişti. Arkamı döndüm. Onu ilk tenimde hissettiğimde sertliği.. ürkütücü aynı zamanda büyüleyiciydi.. artık içimdeydi. Hayatımda bu duyguyu ilk defa yaşıyorum. Sanki.. sanki daha önce hiç kimseyle birlikte olmamıştım. Zevkten altında kıvranıyordum. Yekta sert hareketlerle içimde gel git yaparken bir yandanda üstüme serilmiş büyük bir açlıkla boynumu emiyordu. Nefes bile almaya fırsat olmadan uzun süre bütünleşmiş halde tenlerimizin keyfini çıkardık. İkimizde rahatladığımızda ufak öpüşler ve dokunuşlarla hiç konuşmadan birbirimizi sevdik.. Yekta saçlarımı okşarken bende göbeğine sarılmış başımı göğsüne yaslamıştım. Elleri saçlarımı okşarken artık hava ışımaya başlamıştı.. gitme vaktim geliyordu. Son dakikaları oynuyorduk. Bu nasıl bi ayrılıktı? Belki ilişkilerin en güzelini yaşayamamıştık ama ayrılığımızın bundan güzel olması beklenemezdi. Daha düne kadar onu görüp görmeme konusunda bile emin değilken şimdi.. şimdi sonumuzu birlikte süslemiştik. Bir yerden sonra Yekta nın ellerinin artık saçlarımı okşamadığını fark ettim. Uyumuştu. Onu uyandırmamaya özen gösterecek şekilde yataktan kalktım saat sabahın altısıydı. Uçak dokuz da kalkacaktı.. son üç saat. Üstümü giyindim. Yüzümü yıkamak için banyoya girdim. Banyoda ki traş losyonunu elime aldım ve kokladım.. doya doya. Onun kokusuydu bu. Onu yanımda götüremeyeceğime göre kokusunu götürmeliydim. Traş losyonuyla birlikte banyodan çıktım. Tekrar odasına girdiğimde Yekta hala uyuyordu. Ona karşı sonsuz bir merhamet vardı içimde.. sonsuz bir kırgınlık.. söylediği kötü şeyleri gitmeden önce düşünmemek için çabalıyordum ama nafile.. Sigara içmek istiyordum. Yekta nın yerde duran pantolonunun cebinden bir dal sigara alıp yatağa oturdum. Yüzü.. ya nasıl tarif edilir inanın beceremiyorum ama bu adamı izlemek insanın sıkılacağı türden birşey değildi. Orada durup ölene kadar uyumasını izleyebilirdim.. bıkmadan.. usanmadan. Sigara ağzımda gözlerim dolu dolu onu izledim. Aralıksız bir saat boyunca.. kaç dal sigara bitirdiğimi sayamamıştım. Yüzünü iyice kazıdım hafızama. Kirpiklerini,dudaklarını,saçlarını, çenesini... gözlerimi kırpmamaya özen göstererek izledim ben bu adamı. Ah ayrılık ne zormuş! Saat 8 e geliyordu. Çıkma vaktim gelmişti. Eğildim dudaklarına çok hafif ama tüm içtenliğimle bir öpücük kondurdum. Gözümde biriken yaşlar Yekta nın yüzüne düşmüştü.. bu da benim ona son armağınım olsun. Yataktan kalktım elimi kalbime koydum.. bu kadar acı çeken bir kalp nasıl hala atabiliyordu? Evet. Bizim sonumuz çok güzel değildi ama yaşadıklarımız hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar özeldi. Odadan çıktım.. kapıdan çıktım.. apartmandan çıktım.. Elveda İstanbul..Elveda Yekta'm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hetero Sevgilim
Roman d'amourKader kelimesine hayatımın hiçbir zaman diliminde inanmamıştım insanlar bir tercih yapar ve yaptıkları tercihin sonucunda ya ödüllendirilirlerdi ya da cezalandırılırlardı. Peki neden ben hep cezalandırılan taraftayım tanrım? Neden aldığım her kararı...