Beş dakika önce çise atan yağmur gittikçe şiddetini arttırarak İstanbul u sel götürecek gibi yağmaya başladı. Ruh halimle daha iyi bağdaşacak bir hava durumu olamazdı muhtemelen. Tam iyi oldum her şeye alışıyorum derken aldığım haberle yerle bir oldum. İstanbul istanbul olalı gerçekten böyle keder görmemiştir. Bir yanım deli gibi gidip Yekta ya bağırıp çağırmak isterken diğer yanım Erdem lere gidip ölene kadar ağlamak istiyordu. İkisi de fayda getirmeyecekti ama biriyle yüzleşmek bende daha büyük yaralar açacaktı. Çok daha büyük yaralar. Ben de bu yüzden Erdem lere geri döndüm. Erdem evde yoktu. Yekta ilk öğrendiğinde ne kadar umutluydum herşeyin güzel olacağından. Olmadı. Herşey daha da kötüye gitti. Adım atma fırsatı bulamadan yolun sonu görünmüştü. İzmir e dönecektim. Buraya beni bağlayan ne kaldı ki? Erdem yokluğuma elbet alışır zaten varlığımla onu hiç mutlu edememiştim. Bu işkenceye bir son vermek gerekliydi artık. İzmir.. Doğup büyüdüğüm şehir. Sanki hiç orada yaşamamış gibiyim. Hep Yekta varmış hayatımda da birlikte büyümüşüz gibi. Ben Yekta ya hayatta ki herşeyden fazla anlam yüklemiştim. İzmir'den, çocukluğumdan, Erdem den, Pelin den.. Herkesten fazla onda buldum kendimi. Bugünden başlayacaktım ertelemenin faydası yoktu. Çözmek için zamana bıraktığım her şey bir bir üzerime çullandı. Artık ne zamana bırakmak istiyordum ne de birşeyleri bana zamanın göstermesini beklemek. Pelin e Erdem lere gelmesi için mesaj attım. İlk onunla vedalaşacaktım. En az zorlanacağım vedadan başlayacaktım. Pelin le zaten İzmir e döndükten sonra da konuşabilecektim. Bir yanım hala vazgeçme Tutku vazgeçersen daha çok pişmanlık duyacaksın diyordu ama bu yanımı ne zaman dinlesem hep pişman olmuştum..beterin beteri olmuştum. Bu sefer mantığımla hareket edecektim. Ben düşüncelerimle boğulurken kapı çaldı. Pelin gelmişti muhtemelen. Ağlamaklıydım ama ağlamak istemediğimden kendimi tutuyordum. Soğuk kanlılıkla kapıyı açtım fakat karşımda ki Pelin değil Erdem'di. Üzerinde siyah spor bir kot ceket içinde koyu yeşil kazak altında buz mavisi bir kot vardı. Onu görünce içim burkuldu. Ne kadar çok şey yapmıştı benim için tanıştığımız günden bu yana. Gözleri benimkilerle buluşunca hep gülümsüyordu. Sanırım onu bir sevgiliden çok zor gün dostu gibi sevmiştim kendi içimde. Oysa ben de onu sevebilseydim eminim Yekta ile yaşadığım sorunların hiçbirini yaşamazdım, beni Yekta kadar üzmezdi. Benim için imkansız bir aşkı değil aşkın her koşulda ne denli güzel yaşanabileceğini gösterirdi. Ona hiç aşık olmadım ama kalbim deki yerini de kimse alamaz biliyorum. Birazdan bu evden çıkarken bu onu son görmem olacak bunu da biliyorum. Erdem yanağıma ufak bir buse bırakıp ellerinde ki poşetlerle mutfağa girdi. Bende peşinden gittim. Cesaretimi kaybetmeden bu işi bitirecektim. Elinde ki poşetleri masaya bıraktı ve bana gülümseyerek "Gel bakalım otur şu masaya" dedi. Moralimin bozuk olduğunun farkındaydı ama alışmıştı bu durumuma. O yüzden neyin var bile demiyordu. Dediğini yaptım ve karşısına oturdum. Ellerim terlemişti. Erdem poşete elini sokup ve içinden çıkardığı kutuyu açtı. Rengarenk kurabiyeler almıştı. İçlerinden panda kafası şeklinde olanı bana gösterdi. "Bak bakalım burada ne varmış." Çocukmuşum gibi davranıyordu. Elinde ki kurabiyeye baktım..sonra da doğrudan gözlerine.. Zamanı gelmişti.
-Erdem ben ayrılmak istiyorum.
Tek nefeste söylemiştim. Erdem'in yüzünde ki gülümseme o tek nefeste söylediğim dört kelimeyle yerini derin bir hüzüne bırakmıştı. İçim cızlamıştı. O kadar masum dururken böyle bir kararı açıklamam benim de canımı yakmıştı. Bir süre sadece sustuk karşılıklı. Aldığı bin bir renkli kurabiyeleri avucuna alıp parçalamaya başlamıştı. Ah! Yüzüme baktı biraz önce beni çocuk yerine koyan adamın gözlerin de şimdi annesine kızmışta trip atar gibi bir ifade vardı. "Ona gideceksin değil mi?" dedi. Yekta yı kast edip etmediğini anlamak için "Kime?" dedim. "Yekta'ya" dedi bir saniye beklemeden. O dakikadan sonra kafama herşey DANK etmişti!Pelin anlatmıştı ona.. Benim söyleyemediğim sakladığım herşeyi. O yüzden günlerdir kötü olduğumu gördüğü halde bana soru sorup durmuyordu... O yüzden sürekli yanımda olup neye üzüldüğümü bilmediğini sandığımda beni mutlu etmek için çabalamıştı. Gözlerimi masaya yönelttim. Mahcuptum.
-Peki neden benden ayrılmadın?
Erdem hala elleriyle kurabiyeleri parçalayıp duruyordu. "Çünkü" dedi.. Bekledi biraz. "Çünkü senden ayrılmak senin benden ayrılman kadar kolay bir his değildi. Ben seni kalbin başka bir adama aitken de sevdim." gözleri dolmuştu. "Birazdan kalkıp gideceksin ya hani.. İşte.. Gideceksin ya hani beni bırakıp bu evden.." ellerini açtı tuz-buz olmuş kurabiyelere baktım. "Hani beni darmadağın edeceksin ya böyle.. Bu kurabiyeler gibi." sesi titriyordu. Masadan kalktı ve kapıya kadar gitti. Sonra yüzünü bana döndü. Gözleri göz yaşı akıtmamak için kendini tutmaktan kan çanağına dönmüştü. "Sen bu evden gidince de ben yine seni seveceğim Tutku." dedi ve gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hetero Sevgilim
RomanceKader kelimesine hayatımın hiçbir zaman diliminde inanmamıştım insanlar bir tercih yapar ve yaptıkları tercihin sonucunda ya ödüllendirilirlerdi ya da cezalandırılırlardı. Peki neden ben hep cezalandırılan taraftayım tanrım? Neden aldığım her kararı...