'İstemez miydim, ben de seni sevmeyi..'
'Şimdi buradasın. Hissediyorum.
Kalbin çarpıyor.
Hayattasın. Ama ölmek istiyorsun.
Tıpkı benim gibi.
Tıpkı hepimiz gibi.'
"Ne okuyorsun?" İçime çektiğim nefes ciğerlerimi yakıyordu sanki. Cade Andros, ne zaman yanıma yaklaşsa, güzel bir söz söylese; bir yanım ölmek, diğer yanım ağlamak istiyordu.
"Hala işe gitmemişsin?" Son zamanlarda sorusuna sorularla cevap vermekse yeni uğraşım olmuştu. Bunun, onu delirttiğini bilsem de umursamıyordum.
"Aslında seni de götürüyorum." Milyon kere tartıştığımız konuya dönmüştü yine.
"Evde kalmak istediğimi biliyorsun."
"İki hafta oluyor. Artık evden çıkmak zorundasın." Öyleydi cidden. İki haftadır evden dışarıya adımımı bile atmamıştım. Koral'in ihanetini sindirmek düşündüğümden daha zor oluyordu.
O saçma sinir harbinden ve odaya koşturarak ulaşmamdan sonra oldukça fazla ağlama şansım olmuştu zaten, o yüzden şimdilik tek yaptığım evden çıkmamak için bahaneler yaratmaktı.
Beni anladığını biliyordum.
Her akşam kapımın önüne yemek bıraktığında olduğu gibi, her sabah kahvaltı için beni aşağıya çağırdığındaki gibi, geceleri odama girip üzerimi örttüğünde ve saçlarımı okşadığında olduğu gibi beni anladığını biliyordum. Ama cesaretim yoktu ki.
"Hadi mızmızlanma ve şu depresif kıyafetlerinden kurtul." Kaşlarımı çatarak üzerime şöyle bir göz gezdirdim. Eh, en azından kokmuyordum.
Onun haricinde, üzerimde bana beş boy büyük gelen bir tişört vardı. Taytım daha medeniydi ama kesinlikle, tabii üzerindeki lekeyi saymazsak ki dondurma olmuştu.
İster istemez ayaklandım.
"Tamam, iğrenç görünüyormuşum. Ne farkeder ki?" Gözlerim tüm hafta boyunca olduğu gibi yine sızladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVEYRA #Wattys2017
General FictionLAVEYRA Hayatımın bir anda tepetaklak olacağını kim bilebilirdi ki? Bana bakan gözlerin bir zamanlar sevgi dolu olduğunu hatırlıyordum. Ben ağladığım zamanlar kapının önünde nöbet tuttuğunu hatırlıyordum. Ama şimdi gitmişti. O, özenle dizilmiş kirp...