Biz kolay tahmin edilebilir varlıklarız. Her hareketimiz. Her cümlemiz, her nefesimiz tahmin edilebilir.
Bir kavgada sarf edeceğimiz kelimeler bile bellidir. Küfür ederiz. Geçmişine, ailesine. Lanetleriz. Mutsuzluğumuz öyle bir yük haline gelmiştir ki bunu yayabilmek için her şeyi yaparız.
Bileklerimdeki zincir bunun en kolay kanıtıydı. Karşı hücremde başı önde oturan Devlin için de aynı şey geçerliydi.
Hangimiz neden olmuştu bilmiyordum. Saklanıyorduk, sessizdik. Fakat uzun zaman sonra ilk defa gerçekten öleceğimi düşündüğüm şu durumdayken diyecek başka sözüm yoktu.
'Bunu hakettin.'
Zihnimdeki o ses sürekli tekrar ediyordu. Hakettin, hakettin, hakettin. Belki öyleydi. Bugüne kadar kendimle zehirlediğim kişilerin intikamı bile olabilirdi.
Koral'ın kardeşi için, şu an ne halde olduğunu bilmediğim Eymen için, ölümüne sebebiyet verdiğim Cade için...
Çok fazla kötülük vardı. Yaptığım çok kötü şey vardı. Devlin için bile suçluydum. Öyle bir lanetti ki benimki bana yakınlaşan herkes öyle ya da böyle ölüyordu, mahvoluyordu.
"Alex sensin demek?" Yaklaşan ayak seslerini duyamayacak kadar derindi düşüncelerim. Kendime zarar verecek kadar. Titrek parmaklarım sımsıkı kapattığım avuçlarımdan ayrıldı. Yarım ay şeklindeki izlere bakarken tek istediğim şey yok olup gitmekti. Yere damlayan birkaç damla kana bakarken demir parmaklıklara çarpan anahtar sesi gözlerimi karşımdaki adama çevirmeye zorladı.
Neden bilmiyorum fakat Devlin'le bu kadar fazla benzerlik beklemediğimden olsa gerek kalbimin düzenli ritmi bozuldu. Gözlerinin neredeyse siyah olması, vücudunun parmaklıklar önünde gökdelen gibi yükselmesi, ikisinin de duruşundaki benzer heybet...
Sadece gözlerimi diktim. Nasıl yakalanabilmiştik? Kaçmaya fırsat bile yoktu. Devlin başını boynumdan ayıramamıştı, tek bir hareket dahi ederse beni vuracaklardı çünkü. Vursalardı ikimiz için de daha iyi olacağı kesindi. En azından birimiz kaçabilecekti.
"Koral da elimde." dedi sonra. Tahmin etmiştim, burada değildi. Bu iğrenç mahzende değildi fakat ele geçirilmesi beni hiç de şaşırtmamıştı. Planladığı her şeye ulaşmıştı muhtemelen. "Fakat asıl önemli olan sensin, ona öldü gözüyle bakabilirsin çocuk."
Kelimeler acıtırdı ama hissetmiyordum. Karşımda hala baygın haldeki Devlin'i gördükçe başka bir şey hissetmem mümkün değildi.
"Sessizliğin senin de ölüme yakın olduğuna ikna ediyor beni, öyle misin?" Kafam karışarak kara gözlerine baktım.
Şefkatti sesinde duyduğum. Belki de beklediğim son şey bu olunca yerimden zorlukla kalkarak parmaklıklara yaklaştım.
"Öldür beni öyleyse." dedim. Bir cümleyi kurarken bu kadar zorlanacağım aklıma gelmezdi ama neredeyse iki gündür aç ve susuz bırakılınca insan ölmeyi diler hale geliyordu. Devlin muhtemelen ölecekti zaten bu yüzden yaşamamın pek de önemi yoktu.
Tişörtündeki kan lekelerini görebiliyordum.
"Ölmek için çok gençsin." diyerek cıkladı ve uzattığı eliyle gözlerimi kapatan saçları bir kenara çekti. Ardından başka bir şey demeden içeriye takım elbiseli adamları geldi.
"Devlin'i götürüyorum." O ana kadar dikkatimi çekmeyen sedyeyi böylelikle farkettim. Adamların belindeki silahları da tabii. İster istemez ileriye doğru atıldım. Ellerim parmaklıkları sıkıca kavradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVEYRA #Wattys2017
Fiksi UmumLAVEYRA Hayatımın bir anda tepetaklak olacağını kim bilebilirdi ki? Bana bakan gözlerin bir zamanlar sevgi dolu olduğunu hatırlıyordum. Ben ağladığım zamanlar kapının önünde nöbet tuttuğunu hatırlıyordum. Ama şimdi gitmişti. O, özenle dizilmiş kirp...