Chapter 37 --> Kayıp Yıldızlar...

748 51 4
                                    

Bölüm aralarını kısaltmaya çalışcağım. Sağlık sorunlarımdan dolayı bölüm yazamadım. Ama inanın final değiliz daha.

Şimdiden iyi okumalar.

🔱

En derinimde biliyordum aslında. Yalnızlığımı kendim yaratıyordum.

Acıyı, pişmanlığı.

Hepsini.

Sadece kabullenemiyordum işte. 20 yaşında bir kızdım ama 35'ime dayanmış gibiydim.

Kırıyordum, üzüyordum. Her şeyi yok etmekti görevim sanki.

"Hadi, gülümse biraz." Kolumda hissettiğim hafif dokunuş Koral'e aitti. Ne zamandır boşluğa baktığımın yeni farkına varmıştım.

Neredeydik?

Aslında hala evdeydik ama Atlas çoktan gitmişti.

Koral'in ani gelişi aramızdaki sözleşmeyi mühürlemişti galiba. Sonrasında tekrar konuşacağımızı söyleyerek çekip gitmişti.

Koral ise ters ters bakmıştı sadece.
"Gülümsememden nefret edersin sen." diye mırıldandım. Gözüm hala dışarıdaydı.

Nereye gitmişti bu adam? Merak etmeye hakkım bile yokken şimdi de Atlas'a yeniden çekiliyordum.

Ne sürtüğüm ama!

Bir an sessizlik sürse bile Koral susmamayı seçti.
"Boş boş sırıttığında sinir bozucusun tamam, ama surat astığında çirkin oluyorsun." Gözlerimi devirmekle yetindim.

Cevap vermek yerine dışarısı daha cazipti.
"Hani Atlas'la tekrar olmazdı. Konuşmalarınızı duydum. Onu ikna ettin."

Alt dudağımı sertçe dişledim. İkna etmiştim doğru. Ve bunun geri dönüşü yoktu. Tekrar pişman edemezdim onu.

"Evet." diyebildim. İkna etmek için çırpınmıştım ama Koral'le konuşurken gelmesini bile istemiyordum.

"Hala ondan hoşlanıyorsun sorun yok. Ama kararını iyi düşün. Tek diyeceğim bu, Toprak."

Ciddiydi gayet ve iyiki de ciddiydi.
"Biliyorum, biliyorum. Ama ben bile nasıl olduğunun farkında değilim. Kafam karman çorman."

"Eh, iyice düşün. Atlas geri geldiğinde gitmek isteyecektir. Seninle birlikte." Ah, gayet farkındaydım bunun.

Bir yanım istiyordu, çok istiyordu hem de, ama diğer taraftan lanetli olduğumu düşünüyordum. Benimle olan kişinin başına açmadığım bela kalmıyordu.

Cade, benim yüzümden ölmüştü.

Ya aynı şey Atlas'a da olursa? Nasıl dayanırdım?

Kalbimin atışları bir an için hızlandı. Korkum çok büyüktü. Sanki bundan sonra hiçbir şey eski haline dönemezmiş gibiydi.

Ben, aynı ben değildim.

Atlas, eski Atlas değildi.

İlk karşılaştığımız zaman belirdi gözümde hemen arkasından. Düşecektim değil mi? Düşüyordum. Ama yakalamıştı işte. Sonra gözlerimi açmıştım.

Mavi gözlerini gördüm. Hissettim. Etkilendim. Onunla öpüştüm. Onu öptüm.

Sarıldım. Kokladım. Kollarında ağladım. Terkettim. Koral'in önüne bile attım.

Onu sevdim. Ama terkettim. Yine de terkedebildim.

İlk karşılaştığımızda mutluydu. Onu bu hale getiren bendim. Mutsuz. Bezmiş.

Ailesinden de koparmıştım sahi.

Berbatlığımın derecesi yoktu galiba.

Mutlu olmayı hakeden başından beri Atlas değil miydi? Benim dramımın içinde kaybolmuştu.

Gözlerimi yumdum zorlukla. Acı damarlarımda gezerken sol gözümden akan yaşa engel olamadım.

En berbat zamanlarımda beni güldüren adama yaptığım şey öyle yanlıştı ki. Ve o an kararımı kesin vermiş oldum.

Yapamazdım. Ona tekrar acı vermeyecektim.

Bunun yerine, onu mutlu edecektim.

En sonunda Koral'e cevap verdim. Tüm bu düşünceler zihnimde cirit atarken biraz zor olmuştu tabii.
"Biliyorum. Onunla gideceğim." diye mırıldandım.

Bu arada pencereden uzaklaşmayı da akıl edebildim. Boş caddeye bakmamın faydası yoktu nasıl olsa.

"Eşyalarını hazırla." Başımla onayladım fakat yerimden kıpırdamadım.

"Ben yokken, yani beni ararken o hiç, hiç, ıı-"

"Gevelemeden söyle?" Beni köşeye sıkıştırmasından nefret ediyordum.

"Hiçkızlarlakonuştumu?" O kadar hızlı ve sessizdim ki anlamasını hiç mi hiç beklemiyordum. Ama konu Koral'di ve tabii ki anladı.

O sinsi gülümsemesini dağıtmak istedim ve bu soruyu soran ağzımı da tokatlamak.
"Hmm, düşünmem gerek."

"Of, kes şunu, tamam aldım cevabımı." diyerek odadan çıkmaya çalıştım.

Eh, engelim Koral'in bedeni oldu.
"Ne var?" Yanaklarım yanıyordu. Artık utanma kavramını aştım sanıyordum üstelik.

"Hiiiç." Kelimeyi uzatarak söyleyince gözlerimi sıkıca yumarak suçlu suçlu gülmüştüm.

"Tamam, tamam. Buna cevap vereceğim." Duraksayınca gözlerimi yüzüne diktim. Yeşil gözleri yüzümü dolaşıyordu. Ezberliyor gibiydi.

"Konuştuğu tek kız senin resmindi, Toprak. Değerini bil." Son cümleyi gözlerime bakarak söylemişti ve içimi dolduran suçluluk duygusuyla kıvrandım.

"Özür dilerim." dedim yavaşça. Elimden gelen tek şey buydu zaten.

"Benden değil, ondan özür dile. Hadi, git hazırlan." diyerek konuşmayı sonlandırdı. Böylelikle üç ay boyunca odam olan yere gitmemi sağladı.

Fazla eşyam da yoktu ki. Birkaç kot, kazak ve iç çamaşırı vardı dolapta yalnızca. Elime geçenleri bavula tıkıştırırken Atlas ya vazgeçerse diye düşünmeden edemiyordum ayrıca.

Ya geri dönmezse, ya çekip giderse.

Yaşardım galiba. Ne de olsa insanları geride bırakma konusunda benden iyisi yoktu.

İşim fazla uzun sürmedi fakat düşünceler beni daha da kötü etkiledi. Elimde olsa kendimi yok edecektim.

Etrafa birkaç saniye boyunca boş gözlerle baktım. Hazırlanmıştım bile. Parmaklarımı birbirine kenetleyerek yatağa bıraktım bedenimi.

Gözlerim kapanırken hala Atlas'ın geri dönüp dönmeyeceğini merak ediyordum. En sonunda tam da dalmak üzereyken aşağıdan gelen piyano sesiyle kendime geldim.

Sahi ne kadar zaman geçmişti Koral'in bu melodiyi çalışının üzerinden.

Sonsuzluk gibi geliyordu.

---

LAVEYRA #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin