Chapter 32 --> Toprak Çağan

1.1K 59 11
                                    

Seveni sevebilmek için, önce yaşamak gerekir...

----
Sanki her an ölecekmiş gibi yaşamak isterdim. Sadece şu anki durumum için değil üstelik. Oradan oraya savrulurken özgür olduğumu hissetmek için isterdim bunu.

Samuel, Cade. Kuzendiler. Ve yine arada ben vardım.

Bilmiyorum belki de sorun buydu. Bir yanım kaostan haz alıyordu. Her şeyi mahvederek olacakları izliyordu. Adım adım planlıyordu.

Diğer bir yanımsa soyutlanmıştı. Ailemi aradığım ilişkilerden bıkmıştı. Sessizlik istiyordu. Yere dökülecek kan görmek istiyordu. Ölmek.
Hem de kimin öleceği umurunda da değildi.

Bir de ben vardım. Bunların tümü. Karışık, karmakarışık bir ben. Ölmek mi istiyordum yoksa ölümün getireceği sessizliği mi daha çok arzuluyordum?

Kimi istiyordum? Herkesi istiyordum, her şeyi istiyordum.

Aynı zamanda yok etmek de istiyordum.

Parçalamak, kırmak, dökmek.

Öldürmek.

---

"Hazır mısın?" Merdivenlerin başından gelen Sam'in sesiyle birlikte son hazırlıklarımı yaptım.

Gidecektik.
Gerçekten Türkiye'ye gidecektik.

"Beş dakika daha ver bana." diye seslendim hafifçe. Bu arada aynada kıyafetlerime göz attım.

Buz mavisi kot şort ve ince bir tişört.

Ve değişen ben.

Yapılan kaynaklarla birlikte belime kadar uzanan kızıl saçlar. Taktığım lenslerle birlikte masmavi gözler.
Dudağımda ve kaşımdaki iki hızma.

Tamamiyle farklı görünüyordum. Önceden de değiştiğimi düşünmüştüm ama şu an sanki farklı birine bakıyordu bu gözler.

Dilim, dudağıma takılmış olan halkaya sürtünce irkildim.

Dün bunları yaptırmamak için fazlasıyla direnmiş olsam da, küçük dövme dükkanında Sam'in beni zaptetmesi adama yeteri kadar zaman vermişti.

Tabii, bu da bana ders olmuştu. Asla Sam'in inatçılığını hafife almamam gerekiyordu.

"Çantanı ver." Aynaya bakarken yakalanmıştım işte. Dünden beri bu onuncuydu sanırım. Gördüğüm her yansıtmalı yüzeyde kendimi inceliyordum ve buna bir kere olsun sesini çıkarmamıştı.

"Yatağımın üstünde." diyerek ona döndüm. Bu halime içten içe güldüğünü biliyordum.

Hala katıydı ama idare ediyorduk.
"Ne?" Ona sürekli bakmamamı istemişti bir de unutmadan.

"Sadece emin değilim." dedim sonunda ağzımdaki baklayı çıkartarak.

"Gidiyoruz, Alex." Konuşma çabalarımı engellemesi canımı sıktı ama yapacak bir şeyim olmadığının farkındaydım.

Gözlerimi yumarak inildedim. Bir şeyleri parçalamak istiyordum tam da şu an. İçimde dolanan korku yüzünden sürekli titrer olmuştum.

"Ona kadar say."

"Dalga geçmesene. Eski evimize gitmek istemiyorum. Uyumak istiyorum." diyerek kendimi yatağıma bıraktım.

Bu evi de sevmiştim. Okyanusun kokusunu, sessizliği, kimsesizliği, unutulmuşluğu.

Küçük bir dünya gibiydi ve tek istediğim şey burada kalmaktı.

LAVEYRA #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin