Chapter 46 --> Umut, Devlin...

719 52 8
                                    

En kötü şey, umut etmek. Hatta en kötüsü olmakla beraber en acı vereni. Kemikleriniz kırılırcasına istersiniz o şeyi, her şeyinizi feda edebilecekmişçesine istersiniz.

Olmayınca peki? Ya da olunca? Mutlu oluyor muyuz, sadece bir şeyle mutlu olabilecek kadar gözümüz tok mu?

Hiç sanmıyorum.

Hep daha fazlası, hep daha iyisi. Kısacası hep daha kötüsü.

Geriye ne kalıyor elimize? Söyleyeyim size, göz yaşları ve kendimize zarar vererek yarattığımız o mükemmel kağıttan evler kadar dayanıksız hayaller.

"Alex?" Daldığım pencereden gözlerimi çekerken ürperdim. Devlin'le yaşamak kolay olduğu kadar zordu benim için. 

"Ne oldu?" diye sordum sakince. İçimi saran panikten kurtulmak için rol yapıyordum işte.

Sonuçta, sabahki atışmamız yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı. Birkaç saniyeliğine yere dikti gözlerini, ardından ise elleriyle saçlarını karıştırarak omuz silkti.

Bunun anlamı Devlin dilinde ne anlama geliyordu ki?

Anlamayarak tek kaşımı kaldırmaya çalıştım. En azından bir açılım yapar diye bekliyordum.

"Dışarı çıkıyorum, bir şey ister misin bebek?" Senden isteyeceğim tek şey şu garipliği kesmen olurdu, Devlin.

Başımı iki yana sallayarak oturduğum koltuktan doğruldum. Açlıktan midem bulanıyordu ama gitmesini bekleyecektim.

"Ee, benimle gelmek ister misin peki?" Gayet kibardı, bebek dememişti. Gittikçe şaşırıyordum.

"Beni öldürecek misin? Bu kibarlık nereden çıktı, Devlin?" Tek elim belimdeydi ve hesap sorar gibi duruyordum. Hemen elimi belimden çekmiştim böyle olunca.

Gözlerini devirerek, o muhteşem Devlin gülümsemesini sundu bana. Etkilenmedim.

Et-ki-len-me-dim.

"Hadi, bebek. Senin o kafan ölmek için fazla güzel." Vay, şaşırtmaya devam. Bunun bir tür zihinsel oyun olduğunu düşünmeye başlıyordum.

Kaşlarımı çatarak başımı iki yana salladım. Ama saçma bir şekilde gülümsetmeyi başarmıştı. 

"Siktir git, Devlin." Aklına gelen dahice cevapları kendine saklayacağını umarak yanına ulaştım.
"Hala yaralısın dinlenmen gerek." diye de devam ettim. İçime sinmiyordu, enfeksiyon kaparak ölmesini istemiyordum.

"Dikiş attırmak için gidiyorum. Ekiple görüşmem gerek ayrıca." Ciddiydi şimdi. O zaman beni neden yanına almak istemişti?

"Ee, ben gelemezmişim zaten?" 

"Seni yalnız bırakmaktan iyidir diye düşünmüştüm. Yanımda güvendesin, biliyorsun." Biraz düşündüm bunu. Siyah tişörtüne diktiğim gözlerimi yavaşça çenesine doğru kaldırdım.

"Peki, seninle geleceğim." Sonuçta FBI ajanı olan kendisiydi ve kim ajan kaynayan bir merkeze gitmek istemezdi ki?
"Arabada beklemeyeceğimi söyle sadece? Lütfen?"

"Seni arabada koruyamadığımı deneyerek görmüş oldum, merak etme." Yani yanında olacaktım.

Ya-şa-sın!

"Fazla heyecanlanmasan iyi edersin, seni yanımda tutacağım fakat sorgu odasında uslu uslu beklemen şartıyla." Oflayarak arkamı döndüm. Onunla gitme konusundaki isteğim kaybolmuştu hemencecik.

LAVEYRA #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin