🎶 Galia Teri Galia
~Benim uykularımda uyu sen
Benim gözyaşlarımda dök gözyaşlarını
Düşüncelerime fısıldıyorsun
Burada değilsen bile, burada oluveriyorsun
Derdimin mükâfatısın sen
Yüreğimden yükselen duamsın...
Seninle benim aramızda olan bu ilişki nasıl böyle
Bir yüzü bile yokken
Nasıl bu kadar içten~
Gözlerini kırpmaya dahi korkabilir miydi bir insan? Ben şu an ölesiye korkuyordum. Üzerimize doğru adımlayan beden, gözlerimi kırptığım anda toz bulutuna dönüşüp gidecek diye ödüm kopuyordu. Duvarlar, Güneş'in kendinden emin attığı her adımda üzerime geliyor, göğsüm daralıyordu. Dünyadaki oksijen seviyesi azalmış gibi hissetmeye başlamıştım çünkü yetmiyordu. Aldığım nefes bir türlü yeterli gelmiyordu. Her şey yavaşlamış, her şey kaybolmuş ve her yer kararmıştı. Tek bir aydınlık vardı...Adımları oturduğumuz masanın tam önünde son bulduğunda yüzünde özlem dolu bir gülümseme oluşmuştu.
"Güneş?" diyerek şaşkın bir halde yanına gitti Enis ve gerçekten o olduğuna kanaat verdiği anda kollarını sıkıca bedenine doladı. "Buradasın!" dedi hayretle gülerek. Sesindeki inanamazlık kendisini açıkça belli ediyordu. Peki ben neden tepki veremiyordum? Enis'in yerinde olmam gerekirken neden nefes almakta dahi zorlanıyordum.
"Sizi çok özledim,"
Güneş'in sesi kulağıma dolduğu anda kalbim adeta gümbürdemişti. Tınısına kadar özlediğim sesi şimdi ilah gibi kulağıma doluyordu ve ben kendimi kaybediyordum. Öylece donup kalmışken Boğaç ve Ulaş da ışığımın yanına gitti. Hareket dâhi edemiyordum. Bu nasıl bir felçti böyle. Aynı anda hissettiğim o binlerce duygu tüm bedenimi kilitliyor, sıkıyor, sıkıyor, delice canımı yakıyor ve aklım almıyordu.
O buradaydı!
"Aras?" diyen Ulaş'ın neşeli ama bir o kadar da uyarıcı tonda olan sesi kulağıma dolduğunda kolumda ani bir acı hissetmiştim ve bakışlarım ilk acının kaynağına odaklandı. Ulaş'ın eli tenimden uzaklaşıyordu ve cımırıldığıma göre rüyada olmadığıma artık emindim. Yüzümü buruşturarak başımı kaldırdığımda Güneş de dahil herkesin bana baktığını gördüm.
"İyi misin kardeşim?" diye sessizce sordu Bogaç ve dudaklarımın arasından herhangi bir ses çıkmadığını fark edince başımı salladım. Gözlerimi Güneş'ten alamıyordum ve şu an o da bana bakıyordu. Bir şey yapmalıydım ama ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
"Otursana Güneş," dedi Enis, benim bir şey yapamayacağımı görüp oluşan bu garip sessizliği bozarak. Aynı anda Güneş için bir sandalye çekmişti. Gözlerimi kaçırarak masada öylece duran ellerime baktım. Kaşlarım gördüğüm görüntüyle çatılmıştı çünkü deli gibi titriyordum. Kimseye fark ettirmeden parmaklarımı sıkıp, ellerimi yumruk yaparak masanın altına, kucağıma indirdim. Titremek de neydi? Bu nasıl bir duygular silsilesiydi...
"Şu an gerçek mi algılayamıyorum. Nerelerdeydin? Seni öyle merak ettik, öyle çok özledik ki," sorunun kimden geldiğini önemsemeden Güneş'in vereceği cevabı bekledim. Bir yıl boyunca benden özenle sakladıkları günışığımın nerede olduğunu şimdi kendisinden öğrenecektim.
"Ben... Ailemle yurtdışındaydım. Kısa bir süre için geldim. Gelince de... Onca zaman bana sahip çıkmış sizleri görmeden gitmek istemedim. Neler yapıyorsunuz? Herkes iyi değil mi?" kısa bir süre için diye yankı yaptı beynimin içinde sesi. Sonrasınıysa kaçırdım. Zaman su gibi şiddetle aktı, geçti ve ben ne konuştular, neler anlattılar hiçbirini yakalayamadım. Tek bildiğim bir kez daha onu bırakmayacağımdı. Bu sefer hiçbir güç onu benden alamazdı. Asla izin vermezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌞 GERİZELLAM🌙
Teen FictionGerizellasın çünkü: 1. Sinir sistemimim bozulmasının en büyük sebebisin, 2. Israrla her hatanda özür dilemekten çekinmemene rağmen beni sevdiğini söylemekten çocuk gibi korkuyorsun, 3. Kendinden başka kimseye yeterince değer vermiyor ve dünyayı ken...