Bütün dolabı talan etmeme rağmen istediğim elbiseyi bulamamıştım. Oysaki geçen gün bana yakıştığını söylemişti. Aslında içinden gelen bir söyleme miydi, tartışılırdı tabi. Yine de ben mutlu olmuştum. O elbiseyi giymek istiyor ve sevdiği elbisemle karşısına çıkmak istiyordum ama yoktu. Geçen gün giydiğim elbise hubalahop olmuş, çamaşır makinesinin içine girmiş olmalıydı. Şimdi geleceklerdi ve benim üstümde unicornlu pijamam vardı. Gerçekten ağlamak istiyordum.
"Anne benim mavi elbisemi nereye koydun?" diyerek annemin yanına uçar adımlarla gittim.
"Hangi mavi elbiseni?" dedi.
"Anne benim kaç tane mavi elbisem var?"
"Bir tane."
"O zaman o elbisemi soruyorum anneciğim." dedim ve yapmacık bir gülümseme takındım yüzüme. Sabrımı sınıyordu galiba.
"Makineye attım." dedi.
"Bu en son duymak istediğim cevaptı anne ya!" dedim ve yavaş adımlarla tekrar odama geldim. Talan ettiğim dolabımın içine baktım ve siyah elbisemi aldım. Bu da idare ederdi, şimdilik.
Üstümdekileri tek tek çıkarıp siyah elbisemi giydim. Boy aynasından kendime bakınca kötü olmadığıma kanaat getirip düzleştirdiğim saçlarımı aynada düzelttim. Sadece fondöten ve rimel sürüp dudaklarıma da hafif pembe bir ruj sürdükten sonra hazırdım işte. Ben bu kadardım. Ne eksik ne de fazla. Olmaya çalıştığım kadar.
Bugünlük aile planımız güzel manzaralı bir yerde yemek yemekti. Tabi bu yemeğe tek aile gitmiyorduk. Sevdiğim bey ve ailesi de geliyordu. Aslında ailelerimiz devamlı görüşüyorlardı ve sanki ben söylemişim gibi devamlı yakıştığımızı söylüyorlardı. O, bu durumdan yeterince rahatsızdı ama ben çok mutluydum. Güzel biri değildim, kabul ediyordum ama en azından mutlu olmaya hakkım olduğunu düşünüyordum.
"Geceliklerin..."
Ve kahkaha sesi. Arkamı dönmemle onu görmem bir oldu. Hangi ara gelmişlerdi? Bu kadar çok mu düşüncelere dalmıştım? Şu an yaptığım tek şey vardı, gülüşünü hafızama kaydetmeye çalışmak. Bütün ayrıntılarıyla tekrar yaşamak istediğim şeydi gülüşü. Ben o kadar çok seviyordum işte.
Geceliklerimi fark edince hemen alıp dolaba attım. Tabi topuklu ayakkabılarımı giymek zorunda kaldığım için az kalsın düşüyordum. Bir de rezil olma kısmı vardı ki hiç bahsetmiyordum.
"Gerçekten sen kaç yaşındasın?" dedi.
"18?" dedim gerçekten sorduğunu varsayarak.
"Seninle iki kelime konuşulmaya bile gelmiyor."
"Siz ne zaman geldiniz?" dedim. Bir yandan da etrafı düzeltmeye çalışıyordum.
"Ne fark eder? Seni çağırmamı istediler, acele etsen iyi edersin." dedi.
"Ben hazırım zaten."
"O zaman hala ne bokum burada beklersin ki?" dedi ve odadan çıktı. İlk geldiği haliyle son geldiği hali arasında dağlar kadar fark olması gerçekten beni üzüyordu. Onu seven birine bu kadar acımasız davranmak zorunda mıydı?
Kendime gelince odadan çıktım ve bizimkilerin yanına gittim. Annesi, babası ve abisiyle selamlaştıktan sonra arabalarımıza bindik. Bu gece neler olacağını merak etmiyor değildim.
Düşünüyordum da ne olursa olsun onu çok seviyordum. Bundan zerre pişman değildim. Ona ihtiyacım vardı ve bana iyi geliyordu. Tek bir dileğim vardı, onun da beni sevmesini istiyordum çünkü onsuz bir gelecek düşünmek bile kalbimin sıkışmasına sebep oluyordu. Bu kadar acı vericiydi ondan uzak kalmak. Dile kolay dört senedir seviyordum onu. Dört senedir umrunda değildim. Dört senede bir şey olmadıysa hiç olmazdı aslında. Umut ediyordum. Hayal ediyordum. Onunla eskisinden daha çok şey yaşadığımı biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Galata
Teen Fiction"Kız Kulesi, Galata rivayetini bilir misin?" "Biliyorum." "Kız Kulesi, Galata'ya aşık olur. Kavuşamayacaklarını bile bile uzaktan sever Galata'yı. Vazgeçmek zorunda olduğunun o da farkındadır. Vazgeçer. Galata aşık olur. Kavuşamayacaklarını Kız Kul...