-27-

259 15 26
                                    

"Sevgili kalbim,

Senin beni hissetmediğin bir günün ardından kelimelerimi tekrar senin için döküyorum. Kalbim her zaman ki halinde, seni hissetmemenin verdiği acıyla kıvranıyor. Aklım aramızda sadece adımlar olduğunu söylüyor. Kalbim ise aklıma inanmadan acısını bana hissettirmeye devam ediyor. Ben de acımı dindirmek için kelimelerimi sana döküyorum. Hissetmeyeceğini bilsem de ben hep yazıyorum. Seni sana yazıyorum. Öyle anlatabiliyorum.

Sevgili kalbim, sen benim hakkımda hiçbir şey merak etmiyorsun ama ben hala senin hakkında çok şey merak ediyorum. En çok merak ettiğim şey ne, biliyor musun? Bilmiyorsun. Benim için sevgi, aşk, acı, sen demek. Peki ya senin için sevgi ne? Aşk ne? Acı ne? Hangi insanlar sana bu durumları ifade ediyor? Gerçekten merak ediyorum. Çünkü ben sana her zaman sana olan aşkımı, sevgimi, senin bana verdiğin acıyı anlatırken senin ne düşündüğünü merak ediyorum. Soramıyorum da. Sorsam vereceğin tepkiden korkuyorum. Sadece ben hep merak ediyorum. Senin bende oluşturduğun sorunlara sensiz çözüm arıyorum. Seni sadece ben seviyorum. Sen beni sevmiyorsun. Ben sana mektup yazıyorum. Ben senin sayende mutlu oluyorum. Senin sayende üzülüyorum. Senin sayende acı çekiyorum. Aşkı seninle yaşıyorum. Sevgiyi seninle yaşıyorum. Sen bu duyguların hiçbirini benim sayemde hissetmiyorsun. Bambaşka insanlar sayesinde hissediyorsun. Senin bu duyguları başka insanlar yüzünden hissetmen bile benim kalbimi acıtıyor işte. Böyle garip bir çelişki.

Ben her şeyi senin sayende yaşadığım için mutluyum. Çünkü seni seviyorum. Sen her şeye rağmen benim için mükemmel bir detaysın. Teşekkür ederim, bu duyguları bana yaşattığın için."

Altına son olarak imzamı attıktan sonra kağıdı katladım. Defterimin arasına koyduktan sonra salona geçtim. Aynı evde yaşadığım insana biraz önce mektup yazmıştım. Ona sorabileceğim soruları görmeyeceği bir mektupta yazmıştım. Bu yine canımı acıtıyordu. Ben yine mutsuzdum işte.

Salona geçince koltuğa oturdum. Güzey televizyonda maç seyrediyordu. Maçın kimler arasında olduğunu görünce dudaklarım istemsizce o şekline büründü. Galatasaray ve Fenerbahçe. O Galatasaraylı ve ben Fenerbahçeliyim. İşte tam olarak ikimizin izleyeceği bir maçtı.

Ortamdaki sessizlik devam ederken maçta neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kaşlarımı çatmış, maça odaklanmaya çalışıyordum ama çok fazla ilgimi çektiği söylenemezdi.

"Ya bi gidin, böyle gol mü olur?!" diye Güzey'in sesi gelince ilk önce ona baktım. Sonra tekrar televizyona bakınca bizimkilerin gol attığını gördüm. İşte şimdi sevinebilirdim.

"Yüzyıl önce doğdu şanlı efsane, yüz yaşında mutlu ol Fenerbahçe!" diyerek marşı söylemeye başladım. Güzey'in bana sinir olduğunu hissediyordum ama umrumda değildi.

"Bi sussana sen, odanda ne güzel duruyordun!" diye bana kızınca kıkırdadım.

"Güzey ben sana şey diyecektim ama maç olunca araya kaynadı." dedim ona dönerken.

"De." dedi ama gözlerini televizyondan ayırmamıştı.

"Kızlar bir saat sonra inecekler. Onları almaya gidelim mi?" dedim.

"Niye onlar gelemiyor mu? Ayakları yok mu?" deyince gözlerimi devirdim.

"Ben öyle mi diyorum? Almaya gidelim işte. Hem belki bulamazlar burayı." dedim.

"Konum atarız." deyip gözlerini bir saniyeliğine bende tutup tekrar televizyona baktı.

"Atmayıverelim. Gidelim işte almaya." dedim. Dikkatini çekmek için ayaklarımı öne doğru uzatıp sallamaya başladım.

Galata Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin