-45-

188 11 0
                                    

Boran'a sarıldıktan sonra yanından koşarak ayrılırken aslında ne yapacağımı bilmiyordum. Ona mı üzülsem yoksa beni sevdiği halde böyle şeyler yapmasına mı üzülsem, bilmiyordum. İnsanların birbirlerini sevme şekilleri farklı olabilirdi. Kimi sevdiğini çok belli eder, kimi de hiç belli etmezdi. Bu sadece karşı cins için geçerli değildi. Kimi seviyorsa sevsin, farklı sevebilirdi. Peki insan sevdiğinin yanında olması için bencillik yapabilir miydi? Bu yüzden Boran'ın yanından ayrılmayı seçtim. Ona üzülmüştüm ama ben bilmeden Güzey'i severek ne kadar üzdüysem onu, o da bana yaşattığı şeylerle üzmüştü beni. 

Ankara sokaklarında dolaşırken sonunda otobüs durağına gelmiştim. Bir kez daha hayatımın en zor zamanlarından geçiyordum. Güzey, Hayal'den hoşlanıyordu. Boran beni seviyordu. Onu affedeceğime dair söz vermiştim. Bir yandan da yeni başladığım üniversitem vardı ve benim ders çalışmam gerekiyordu. 

Gelen otobüsle kendime geldim ve hemen bindim. Otobüs boş olduğu -ki ben bu aralar şanssızlıklar kraliçesiydim- için hemen boş bir yere oturdum. Aklımdaki düşünceleri silmeye çalışıp yolu izlemeye başladım ama aklıma gelen onlarca soru içerisinde takılıp kaldığım bir soru vardı. Boran'ın sapığım olduğunu Güzey'e söyleyecek miydim? Duyarsa büyük ihtimalle çok sinirlenecekti ama Boran'a bir şey yapmasına izin vermezdim. Çünkü akıllanmış gibiydi ve gerçekten onun sapığım olduğunu öğrenmeden önce bana çok iyi davranıyordu. 

Sonunda ineceğim durağa geldiğimde ayaklandım. Otobüs durakta durunca indim. Akımdaki en mantıklı düşünce bu durumu kızlara söylemek ve onlardan yardım almaktı ama şimdilik evde kimsenin olmaması istiyordum. Çünkü şarkı söylemek istiyordum. Sesim her ne kadar berbat olsa da en çok sevdiğim şeydi. 

Sonunda binanın önüne gelince Ayşe teyzeyi gördüm. Dışarı çıkıyordu. Hemen gülümseyip yanına gittim ve elini öptüm.

"Nasılsın Ayşe teyze?" diye sordum. Sıcacık gülümsemesiyle içimi ısıtmıştı. 

"İyiyim yavrum, sen nasılsın? Hasta gibi görünüyorsun." dedi. 

"Yok Ayşe teyze. Dün uyku tutmadı da ondan böyleyim." dedim. 

"Kendine iyi bak, güzel kızım. Sen artık evli birisin." deyince bir an kimle evli olduğumu sormak istedim. Sonradan köşeli jetonum düşünce gülümsememi arttırdım. 

"Haklısın Ayşe teyze. Peki siz nasılsınız?" diye sordum. Bir an kendimi yol ortasında tanıdık görünce konuşan anneme benzettim. Ah, üzüntüden deliliğe vurmuştum. Başka şeyler düşünerek kendimi iyi hissetmeye çalışıyordum.

"İyiyiz biz. İki yaşlı yuvarlanıp gidiyoruz." 

"İyi o zaman. Şu sınavlarım bitsin, ziyarete geleceğim, Ayşe teyze. Şimdi eve gidip ders çalışmam lazım." 

"Allah zihin açıklığı versin, kızım. Hadi görüşürüz." deyince vedalaştık. Çantamdan anahtarımı çıkarıp binanın dış kapısını açtım. Eve çıkınca bu sefer elimdeki anahtarla evin kapısını açtım ve içeri girdim. 

"Evde kimse var mı?" diye evin içinde bağırdım. Ses gelmeyince odama geçtim. Anlaşılan tektim. 

İlk önce biraz da olsa ders çalışmaya karar verdim. Bu kafayla ne kadar ders çalışabilirdim orası meçhuldü tabi. Telefonuma kulaklığımı takıp çalışmak için kitaplarımdan birini alıp yatağıma geçtim. Masada çalışmayı hiç sevmezdim. Benim için çalışmak için rahat olmak gerekirdi. 

Düşüncelerimi sustursun diye kulaklığımı taktım ve şarkı açtım. Beynimi susturması için de kitabımı açtım ve okumaya başladım. Tabi ezber yapmaya çalışıyordum. Aslında ezberden çok konunun mantığını anlamak daha önemliydi çünkü ben bu mesleği yapacaktım. 

Galata Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin