Bir fotoğraf var önümde. Ellerin çok yakın ama ben ulaşamıyorum.
Bir şarkı çalıyor şimdi. Şarkı bizi anlatıyor lakin biz diye bir şey yok.
Bir sonbahar yaprağı daha can yitiriyor. Seni ilk gördüğüm günü en derinlerden kalbimle hatırlıyorum.
Bir cümlede kendimi buluyorum. Kalbimin katili, kalbimi fetheden bir askerdi.
Neşet Ertaş, neredesin sen, diyor kulaklarımda. Sana olan özlemimi sorguluyorum.
Nazım Hikmet, herkese selam, sana hasret, diyor mektubunun sonunda. Sana olan hasretimi içlerimde hissediyorum.
Kaan Tangöze, bir şarkısını daha bizim için söylüyor. Haberin yok, ben ölüyorum.
Ümit Yaşar Oğuzcan, bir dize daha yazıyor şimdi. Biri vardı sana tutkun; o bendim.
Ben yaşayamıyorum. Ben sadece seni seviyorum. Sadece seni özlüyorum. Sadece seni yaşıyorum. Ben hep sadece sen oluyorum.
Defterimin son sözlerini de böyle bitirirken gülümsedim. Bugün yine kalbime bir ağrı saplanmıştı. On beş yaşımdan beri yazdığım defteri de bu sayede bitirmiştim işte.
Defteri kapatıp çantama koydum. Kahvemden son yudumumu alıp hesabı ödemeye gittim.
"Şey, benim bir kahve vardı." dedim.
"Ödendi." dedi. Kaşlarımı çattım. Etrafıma baktım ilk önce. Sadece bir kez yalnız kalmaya ihtiyaç duymuştum onda da sapık yeniden mi bulmuştu yoksa?
"Ne demek ödendi beyefendi?" dedim sinirle. Sapığa olan sinirimi çalışandan çıkarıyordum ama korkuyordum da işte.
"Ödendi hanımefendi." dedi tekrardan karşımdaki adam. Fakat nasıl bir hizmet veriyorlarsa adam şapka takmıştı ve yüzüme dahi bakmıyordu.
"Kim ödedi peki?" dedim.
"BİZ!" diye gelen kocaman bir sesle yerimden sıçradım. Karşımdaki kişi yüzünü kaldırınca o kişinin Utku olduğunu gördüm. Bir anda her şey değişti ve bizimkiler malum şarkıyı söylemeye başladılar.
"OHA, SİZE İNANAMIYORUM!" diye çok değişik bir tepki verdim ama gerçekten hiç böyle bir şey olacağını tahmin etmemiştim.
"İyi ki doğdun, güzelim!" deyip oradan çıkıp yanıma geldi Utku. Yanıma gelince ayak uçlarımda yükselip sarıldım. Bizim kızlar, Güzey, Gökmen, Yalçın ve kızların arkadaşları da gelmişti. Hatta Çağın'la Sezgi bile buradaydı.
"Ya, teşekkür ederim!" dedim ve ayrıldım Utku'dan. Doğum günüm yazın ortasında olduğu için doğum günlerimde sadece Özgür'le bir araya gelebiliyordum. Hatta onunla bile bir araya gelemezdim çoğu zaman. Bu yüzden doğum günümde hiç böyle sürpriz şeyler, hatta sürprizi geçtim, normal şekilde kızlarla buluşamıyorduk bile. Yani doğum gününden daha çok normal bir gündü işte benim için.
"Hemen hediyeni getiriyorum." dedi.
"Ne gerek vardı ki?" diye arkasından bağırdım ama duymadı bile beni. Utku gidince kızlar sırasıyla sarılmaya başladı. Ayrıca hediyelerimi de veriyorlardı. Sanırım en çok hediye aldığım doğum günümü yaşıyordum fakat bir arada olmak bile beni fazlasıyla mutlu ederdi zaten.
Herkese teker teker sarıldıktan sonra bir kişi kaldı geriye. Güzey. Köşede beni izliyordu. Aslında onun benim yanıma gelmesi gerekiyordu ama yine de yüzsüzlük yapıp onun yanına ben gidecektim.
"Eee sen hep izleyecek misin?" dedim kıkırdayıp. Gülümsedi ama öylesine bir gülümsemeydi.
"Doğum günün kutlu olsun. İyi ki varsın." dedi. Onun sarılmasına zaman tanımadan ben sarıldım ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Galata
Teen Fiction"Kız Kulesi, Galata rivayetini bilir misin?" "Biliyorum." "Kız Kulesi, Galata'ya aşık olur. Kavuşamayacaklarını bile bile uzaktan sever Galata'yı. Vazgeçmek zorunda olduğunun o da farkındadır. Vazgeçer. Galata aşık olur. Kavuşamayacaklarını Kız Kul...