-46-

237 12 10
                                    

Ağzım hafif aralanmış, gözlerimi kocaman açmış, Güzey'in dediği şeye inanmaya çalışıyordum. Kalbim gülümsemeyi isterken beynim olan biteni anlamaya çalışıyor ve tepki vermek istemiyordu. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Tam iki dakika önce sevdiğim çocuk, başka birini sevmesine rağmen beni kıskandığını söylemişti. Ağlanacak halime biraz sonra gülecekmişim gibi hissediyordum.

Ben cevap vermemeye devam ederken Güzey ayağa kalktı ve gitmeye yeltendi. Kapıdan çıkıyordu ki bileğinden tuttum ve kendime çevirmeye çalıştım. Tabi ben çeviremediğim için kendisi bana dönmüştü.

"Güzey, konuşalım." dedim sadece. Başını salladı. Ben tekrar eski yerime otururken o da karşıma oturdu. Aslında ne konuşacağımızı bilmiyordum.

"Evet." dedi. Kendisi beni kıskandığını söylemişti ama benim konuşmamı bekliyordu.

"Kıskanıyorum, ne demek? Yani bunun anlamını biliyorsun, değil mi? Bir insan sevdiği kişiyi kıskanır. Ben seni kıskanıyor muyum, bilmiyorum... Mutluluğun için seni unutmaya razıyım ama Hayal'le seni yan yana görünce içimde fırtınalar kopuyor. Tamam, ben seni seviyorum ve kıskanıyorum. Sadece şunda anlaşalım, Güzey. Sen, benim seni unutmama karar verdin. Daha doğrusu Hayal'den hoşlandığını söyledin. Boran da benim sapığım olduğunu ama beni çok sevdiğini söyledi. Madem ben seni sevemiyorum. Boran seni unutmam için bir fırsat değil mi? Benim ayağıma böyle bir fırsat gelmişken sen beni kıskandığını söylüyorsun. Ben ne yapayım Güzey?" dedim. Ona kaç gündür içinde bulunduğum durumdan isyan ederken gözlerim dolmuştu. Mutlu olmam gereken bir şeye bile ağlayacaktım.

"Bilmiyorum." dedi sadece. Aklımda dolaşan çok soru vardı. Ben bu sorularının cevaplarını bulamıyordum. Bulabilecek miydim, bilmiyordum.

"Sen böyle dersen ben seni nasıl unuturum, Güzey?"

"Korkuyorum. Bunu sana da söyledim. Tamam, şu an Hayal'den hoşlanıyorum ama senin benden başka birini sevme düşüncen beni korkutuyor. Kıskanıyorum. Çünkü beni bırakıp başka birini sevmeni istemiyorum."

"Ama ben gerçekten çok yoruldum. Arada kalmaktan, seni sevmekten, seni unutmaya çalışmaktan çok yoruldum. Çünkü ben seni ne zaman unutmaya kalksam sen bana geri geliyorsun." dedim.

Gözlerim dolmuştu. Belki seneler öncesinde Güzey okuldan gittiğinde her şey bitmiş olacaktı ya da mezun olduğunda unutacaktım onu. Ergenlikti, sadece beğeniyormuşum, deyip işin içinden sıyrılacaktım. İlk önce üniversite sınavına odaklanacak sonrasında da üniversitede Boran'la karşılacaktım ve belki de önemli olan şey bu değildi. Ben Güzey'e hiç açılmayacaktım. Unutulup gidecekti. Bilmiyordum. İşte kader dedikleri bu değil miydi? Her şey daha farklı olabilirdi ama biz kaderimize göre yaşıyorduk.

Güzey cevap vermemeye devam edince ben de susmaya devam ettim. Karşısından kalkıp gitmeyi istemiyordum. Çünkü ben hala onu sevecek kadar aptaldım ve o da bu sevgimi göremeyecek kadar kördü. Hala hiç bıkmadan içimdeki sevgiyi ona anlatmaya çalışıyordum. Bu kör birine doğanın güzelliklerini anlatmak kadar zordu.

"Haklısın. Hep haklıydın ama benim neden böyle yaptığımı öğreneceksin. Az kaldı." dedi.

"Hani ben hep sana seni nasıl sevdiğimi anlatıyorum ya... Hayal'i nasıl seviyorsun?" diye sordum. Yutkundum. Aslında bu soruyu neden sorduğumu bilmiyordum. Ona aşkı öğreten kişi ben miydim, bilmiyordum. Eğer benim onu sevmemi örnek alarak seviyorsa gerçekten güzel seviyordur, diye düşünüyordum.

"Bunu gerçekten merak ediyor musun?" diye sordu. Başımla onayladım onu.

"Aslında nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Zor. Ona yakınken kalbimin atışını durdurmak zor. Ona kötü davranmak zor. Ona dokunamamak zor. Ona yakınken uzak olmak çok zor. Onu izleyememek, yanında olamamak, öpmemek zor. Ona onu sevdiğimi söyleyememek zor. Evet, ona daha söyleyemedim onu sevdiğimi. Çünkü eskiden yaşadığımız bazı şeyler var. Bu yüzden kararsızım. Ayrıca geleceğin bize ne getireceğini bilmiyoruz, değil mi?" dedi.

Galata Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin