33
Odaya girdim hızlıca. Annem ve Carolina ne olduğunu anlamadıkları için şaşkınlıkla bakıyorlardı. Daniel ve Judith ayrılmıştı.
Judith bana gülerek bakıyordu. O gülümsemenin sebebini bilmek ve o gülümsemenin sebebi olamamak beni daha da fazla sinirlendirmişti.
Daniel'ın yakasından tuttum ve onu ayağa kaldırdım. Boyu benden uzundu ama bu pek de önemli bir etken sayılmazdı. Daniel hızlıca benden kurtuldu ve bana döndü.
"Ne oluyoruz, Niall?" dedi alayla.
"Şu an seni doğduğunda pişman etmemem için bana bir sebep söyle." dedim dişlerimin arasından.
"Niyeymiş?" diye sordu aynı lakayt tavırla.
"Ben sana o yüzüğü ona tak diye verdim. Ona evlenme teklifi et diye değil!" diye bağırdım. Eminim ki yüzüm kıpkırmızıydı ve boynumdaki damarlar kabarmıştı. Sesim bütün katta, hatta belki de bütün binada duyulmuş olmalıydı.
"Bunun hiçbir önemi yok! Judith seni tanımıyor, Judith senin evlenme teklifini hatırlamıyor, o yüzüğü hayatında ilk defa görüyor. Sen onun hayatında yoksun. Sen bizim hayatımızda yoksun. Sen ne yaptığıma, ne yapacağımıza karışamazsın." diye bağırdı Daniel da, benden aşağı kalmayan bir ses yüksekliğiyle.
"O yüzüğü Judith'e ben verdim." dedim, 'ben' kelimesine baskı uygulayarak. "Onun mucizesinin babası benim. Zor zamanında onun ben yanındayım. İnsanlar onu yargılarken onu ben savundum. Ve sana bir şey söyleyeyim mi, onu her koşulda ben sevdim. Sen onu bıraktın ve şimdi ne yapmaya çalışıyorsun? O beni seviyor!"
"Sen sen sen sen! Kimsin ki sen? Bi' anlat da bilelim, kimsin sen? Şu an bu söylediklerin Judith için o kadar manasız, o kadar yabancı geliyor ki bunu yüzüne baktığında da anlayabilirsin. Biraz önce de söyledim ama anlamadın. Sen hiçbir şeyimiz değilsin. Ama eğer bir şey olmak istersen de şu seçeneği sunabilirim: Sen şu an Judith'in bu durumda olmasına neden olan adamsın. Biraz önce 'ben ben ben' diye saydığın her şey, Judith'in şu an burada yatma sebebi. Eğer 'çok sevdiğin' kızın iyiliğini düşünüyorsan siktir git buradan."
"Tamam, giderim. Ve bu hastanenin ücretini ödemeyi bırakırım. Özel bir hastanedeyiz ve bu hastanenin en özel hastalarından biri Judith. Günlük ne kadar bir ücret aldıklarını söylemek bile istemiyorum. Eğer bunları karşılayabileceksen-- ha bir de, Judith uyanmadan önce yapılan ameliyatların ücretini henüz ödemedim. Çıkış yapılırken hepsini ödersin artık. Ne yapacağınıza karışamazdım, değil mi? Elbette, mutluluklar dilerim." dedim ve yapmacık bir gülümseme ile kollarımı çaprazladım. Resmen meydan okuyordum ve bir öğrenciye böyle büyük bir faturadan bahsetmek bu 'düello'ya bilmem kaç puan ileriden başlamamı sağlıyordu.
"Ne bu şimdi? 'Para her kapıyı açar' gösterisi mi? Ben Judith için o parayı öderim."
"Judith'in ne zaman çıkacağını bilmiyorum ama sadece ameliyatlar £600.000 ediyor. Ya da ona benzer bir fiyat. Ama tabiki de karar senin. Judith'e ne kadar aşık (!) olduğunu biliyorum." dedim gülümsememi daha da büyüterek.
"Niall, yeter." diye araya girdi Judith. "Şu an yaptığın şey bizi yermekten başka bir şey değil. Senin kadar paramız yok, bunu biliyoruz ama buraya gelip mutluluğumuzu engelleyemezsin. Biraz önce söylediklerini hatırlamıyorum. Tanrı aşkına, ben senin hayatıma girdiğini bile sanmıyorum. Lütfen odadan çık ve bir daha da gelme."
Artan sinirimi yüzümden silmeye çalışarak Judith'in gözlerine baktım yarım dakika boyunca. Ciddiydi. Gitmemi istiyordu.
Ve ben de gittim.