Proposal

661 43 40
                                    

19

Paris tatilimizin ilk gününde, ziyaret edeceğimiz ilk ve tek yer Disneyland olacaktı. Judith bunun için ne kadar heyecanlıydı, görmeniz lazım! Çalışmadığı sınavdan yüksek puan alan bir çocuk sanırsınız görseniz. Onun bu kadar sevinçli olması bana da bulaşmıştı hâliyle. 'Şakacı Şirin ve Şirine' kıvamında otelin içinde dolaşıyorduk.

Oteli dolaşmamızın sebebi yemek salonunu arıyor olmamızdı. Sonunda yemek salonunu bulduğumuzda tabaklarımıza kahvaltılık doldurup bir masaya oturduk.

İkimizin de yiyebileceğimizden fazla aldığımızı ancak kahvaltı seansımız bitince farkedebilmiştik. Birbirimize baktık bir süre. Düşünceliydik ikimiz de o anda.

Ne olmuştu bize böyle?

Şirine o, Şakacı Şirin de ben olduğuma göre ortamı neşelendirmek de benim görevimdi. Ama kendi tabağıma bakıp, üç ay öncesine kadar karnımı biraz da olsun doyuracak kadar koyduğum yiyeceklerin yarısıyla doymuş olmam beni de demoralize ediyordu.

İki çakma sarışın olarak yola çıktık. Sol tarafta sürmek, zor; Google Maps'in yol tarifiyle sol tarafta sürmek çok daha zordu.

"Neden İngiltere'de yaşıyoruz ki biz? Burası çok güzel!" dedi Judith neşeyle. Ah, en azından sabahtan akşama kadar onu mutlu etmek için binbir takla atmayacaktım.

"İngilizce konuşarak, üstelik de birimiz Amerikan birimiz İrlanda aksanıyla İngilizce konuşarak Fransızlarla anlaşabileceğimize inanıyorsan neden olmasın?" dediğimde gülerek omzuma vurdu.

"Amerikan aksanı her yerde anlaşılıyor. Sen hızlı konuştuğunda kimsenin bir şey anlamadığını biliyor musun?"

"Peki sen İrlanda'nın ne kadar güzel bir yer olduğunu biliyor musun?"

"İrlanda'ya hiç gitmediğim için bilmemem normal sanırım."

"İyi, Paris tatili biter bitmez İrlanda'ya gidiyoruz zaten."

Gözümü, sağ yönden aktığı için kafamı karıştıran yoldan ayırmadığımdan Judith'in ne tepki verdiğini göremiyordum. Fakat iyi bir tepki vermeyeceğine emindim. Çünkü tanımamasına rağmen annemden korkuyordu. Bu korkunun sebebi de sabıkasıydı. Ama annem bir şey... demezdi öğrenirse. Demezdi, değil mi? Umarım.

"Bu plana Mullingar'a da gitmek dahil mi? Yoksa Dublin Cork falan gezecek miyiz?" diye sordu Judith.

"Güzelim, defalarca gezdiğim yerleri neden gezeyim ben? Tabiki de Mullingar'a gideceğiz. Çok saçma bir soru soruyorsun. Sen Amerika'yı gezmek ister miydin?" dedim gülerek.

"Amerika'nın bir kıta olduğunu unutuyorsun sanırım. Ayrıca New York'u ve Los Angeles'ı gezmek istemeyen bir insan olduğunu sanmıyorum."

"Sen gitmedin mi ki hiç?"

"Hayır. Amerikan olabilirim ama Indianapolis, Chicago ve Cleveland dışında hiçbir yere gitmedim. Amerika turları düzenleyip tüm eyaletleri dolaştığını biliyorum, söylemene gerek yok." dedi ve gülmeye başladı. "Çok komik değil mi? Niall Horan'ın yıllar sonra bir sevgilisi oluyor ve o da hipertimezi, kimsesiz, katil, uyuşturucu satıcısı ve bağımlısı. Şaka gibi! Eminim ki ailen duyduğunda da şaka sanacaklar."

Durumumuzla böyle alay etmesi beni rahatsız etse de alttan almaya gayret ettim. Şaka yapıyordu o elbette. Keyfimizi bozmaya neden çalışsın ki?

"Aileme söyleyeceğimi nereden çıkardın?" diye sordum.

"Söylemezsen öğrenmeyecekler mi sanki? Bir gün Helen ve Paul gibi beni araştıracaklar, seni gizlettiğin her şeyi öğrenecekler. Senin de bağımlı olduğun patlak verecek. Ailen, hayranların, arkadaşların, tedavi olman derken... puf! Jiall huzur içinde yatsın. Bunları tahmin etmek için belirli bir zeka seviyesinde olmak gerekmiyor, Niall. Sonsuza kadar mutlu olan masal kahramanları olacağımızı mı düşünmüştün? Her neyse, bugün öyle bir taklit yapalım çünkü masal kahramanlarının diyarına gidiyoruz." dedi ve ellerini çırptı. Yanıma yaklaşıp yanağımdan öptü.

OverdoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin