Multimedia , Judith'in kolyesi. Ve de, bazı yerler italik yazı tipiyle yazıldı, onlar Judith'in Hipertimezi'si nedeniyle harfi harfine hatırladığı anılar ve diyaloglardır. Bu notu o diyalogların geçtiği her bölüme yazacağım ki kafalar karışmasın. İyi okumalar...
***
2
"Daha iyi misin?"
"Sana iyi olamayacağımı söylüyorum, iyi olup olamadığımı soruyorsun." dedi gülerek. Sadece komik olmayan bir ironi yapıyordu.
"Pekâlâ. Gitmemi ister misin?" dedim daha yumuşak bir sesle. Başını kaldırdı ve burun kemerime odaklandı.
"Ben yapamasam da az önce yaptıklarımı unutuyorsun. Gerisinde kafana göre takıl." Başımı olumlu anlamda salladım. Ama elbette ki unutamayacaktım.
Birkaç kere duvarı, birkaç kere göğsümü yumrukladıktan sonra başını omzuma yaslayıp ağlamıştı. Unutma olasılığımı hesaplamak isteyen varsa hiç uğraşmasın. % 0.
Yanındaki tek kişi ben olduğum için omzumda ağlamıştı, bunun çok iyi farkındaydım. Ama üzgünüm ki dediği şeylerin hiçbirini yapamayacak kadar meraklı biriyim. Onu bu kadar kötü hâle getiren neydi? Onun söylemeye niyeti olmadığını sormadan bilmek hiç de zor değildi.
"Şimdilik gidiyorum. Yeniden geleceğim. Kendine iyi bak." dedim ayağa kalktıktan sonra. "Bu arada, kaçına girdin?"
"21." diye cevapladı. Hiç itiraz etmeden cevaplaması tuhaf olmuştu.
"Yeniden geleceğim. Unutma." dedim ve odadan çıktım. Kapıyı ardımdan kapatınca derin bir nefes verdim. Psikolojik sorunları olan madde bağımlısı bir kız için çırpınmak ne kadar doğru, tartışılır. Ama tartışılmaz bir gerçek biliyorum. O da çocukların beni soru yağmuruna tutacağıydı.
~Judith~
"Bir daha gelmeyecek, değil mi?" dedim odaya giren Bay Illew'a.
"Ne bekliyordun?" dedi gülerek. Koltuğa oturdu ve sol ayağını sağ dizinin üzerine koydu. "Gelse bile onunla görüşemezsin."
Nedenini sormama bile gerek yoktu. Üzerimdeki ıslak kıyafetler yüzünden titremeye başlamıştım, sinir krizleri geçiriyordum, doğum günümde yağmur damlaları gibi akıp gitmeyi diliyordum. Aciz bir durumdaydım.
"Neden?" diye sordum. Amacım sadece bunu duyup hafızamın tozu yeni alınmış raflarına kaldırmaktı. Yalnızlığımı, çaresizliğimi, acınacak durumda olduğumu, dünyada istenmeyen kişi olduğumu, cennete kabul edilemeyeceğimi tekrar hatırlatacaktı ama zaten gerçekler acı olmasaydı dünya Harikalar Diyarı'na dönerdi. Aslında... öyle olsaydı hiç de fena olmazdı.
"Neden diye soruyor musun bir de? Onlar aklı iki karış havada insanlar. Islanırken seni kurtarmış falan. Dünyanın böyle bir yer olmadığını ikimiz çok iyi biliyoruz ama o bilmiyor. Ayrıca bir daha gelmeyeceğine kalıbımı basarım." Başımı eğdim ve iç çektim.
"Ama ya ziyarete gelirse?"
"Kendi bilir. Birkaç kere onu gönderirim. Gelmeye devam ederse alırım." dedi ve omuz silkti. "Özür dilerim ama kimsenin seninle konuşmaması benim sorunum değil. Yakışıklı çocuk, ilgilenmen normal. Ama düşünsene, öğrendiğinde belki senden nefret edecek."
"Ona ilgi duymuyorum." diye konuşmasının içinden cımbızla çektiğim aptal ayrıntıyı söyledim.
"Neyse ne! Kocaman kız oldun, ona da kendin karar ver." dedi gülerek. "Şimdi üzerini değiştir ve yemek saatini kaçırma."