2 Months

364 37 23
                                    

22

"Sanırım böyle bir şansın olmadığını ve asla da olmayacağını biliyorsundur."

Niall'dan aldığım sert çıkış beni bir nebze hayal kırıklığına uğratırken o, ifadesizleştirmek için ciddi bir çaba gösterdiğini farkettiğim yüzünü sola doğru çevirdi. Dolaba bakıyordu.

"Şunu görüyor musun?" dedi, gördüğümü bilmesine rağmen. Bana döndü. "Ben dolaba vurdum ve zaten biraz hasarlı olan raf üzerine düştü. Şöyle düşün, sen dolaba vurdun ve ben o rafın altındaydım. O boktan şehre gittiğinde aynısı olacak. Eğer ben Amerika'ya gidiyorum diyeyse bunların tümü, gitmem. Ama ben gitmeni istemedikçe hiçbir yere gidemezsin. Bu kadar netim. Burada kal ve biraz istirahat et. Ve kafanı toparla. Sağlıklı kararlar veremiyorsun."

Ayağa kalkıp odadan çıkmak için birkaç adım atmıştı ki onu durdurdum. "Senden daha sağlıklı kararlar verdiğim su götürmez bir gerçek ama, Niall." Alay edermişçesine güldü.

"Örnek ver."

"Sonuçlarını bile bile uyuşturcu kullandın. Ne olduğunu bilmediğin bir kızı evine aldın. Suç işlediğini bilerek sürekli uyuşturucu satın alıyorsun. Aklıma gelenler bunlar. Sen devam et. Ya da önce benim ne yaptığımı söyle, karşılaştıralım."

"Kalbini kırmak istemiyorum. Sus ve istirahat et."

"Ben istiyorum. Söyler misin?"

"Judith, sus."

"Şunu söyleyecek misin artık?"

Israrıma dayanamadı veya ciddi anlamda sinirlendi. Bağırdı. "Sen birini öldürdün Judith! Bunu yaparken düşündün mü ki?"

Pekala, ben kaşınmış olabilirdim. Kalbimi kırmak istemediğini söylemişti -ki tahmin edersiniz ki kırılmakla kalmamıştı-. Her zaman kafasının köşesinde birini öldürdüğüm yazıyordu ve bana her baktığında zihninin bir köşesinden ona fısıldanıyordu.

Sert sert basarak uzaklaştı odadan. O Amerika'ya gidiyorsa ben de Yeni Zelanda'ya giderdim. Saçmalıyorum. Tabiki de gidemezdim. Yalnızlık korkumu ve ona karşı hissettiğim şeylerin gücünü bir köşeye atalım, maddi açıdan biterdim. Sürekli satın almam gereken pahalı bir madde kullanıyordum ve ben bir evi idare edemezdim -bahsi geçen evde sadece ben yaşayacak olsam bile-.

Bunun üzerinde günlerce kafa yordum. Bu nedenler veya bahaneler, onun geleceğini mahvediyor olduğum gerçeğiyle yarışamazdı bile. Bunu yapamazdım. En azından onu biraz olsun seven biri bunu yapmamalıydı. Ama o, bunu yapmamı istiyordu. Başka biri olsaydı, 'Kendi istedi, umrumda değil.' diyebilirdim ama o başka biri veya normal biri değildi.

Zaten gidemiyordum. Kendi bilirdi. Ben Londra'da kalırdım ve o da işini bitirip 2 ay sonra gelirdi.

Ve umarım o 2 ayın sonunda bir şeyler değişmezdi.

***

İki gün sonra, onu yolculama vakti gelmişti. Bu iki günde birbirimize sinirli olmaya ara verip birlikte vakit geçirmeye çalışmıştık. Ve o vakitlerden birinde bekaretimi kaybetmiştim.

Pek kullanmadığım telefonum yine ortaya çıkmıştı. Bana bir tablet bilgisayar aldı. Laptop'ım zaten vardı. Ve bunların hepsine Skype uygulamasını indirip bana bir hesap oluşturdu. Beni her gün hem telefonla arayacağını, hem de bu yolla konuşacağımızı söyledi. Saat farkını dert etmedim, gece kalkıp onu arardım.

Bavullarının fermuarlarını kapatırken omuzlarımı düşürmüş bir şekilde onu izliyordum. Orada nasıl uyuşturucu bulacağını gerçekten merak ediyordum. Dün gidip benim için 3 aydan fazla yetecek kadar satın almıştık -bunları eve götürürken yaşadığım stres cidden berbattı-. Ama o yanında götüremezdi.

OverdoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin