24
~Niall~
Islık sesi, herkesin bana dönmesini sağlarken tiz sesi çıkarmayı sonlandırdım. "Günaydın!" dedim.
"Tabiki de haberleri görmedi." dedi Helen, selamıma karşılık vermeden.
"Ne haberi?" dedim bilmemezlikten gelerek.
"Demiştim. Bu keyfin başka nedeni olamaz." dedi Helen.
"Judith'in haberinden mi bahsediyorsun? Gördüm onu." dedim. "Ee? Sorun ne ki?"
Harry gülmeye başladı. "Özür dilerim fakat kız arkadaşının seni kankanla aldatıyor olması hiç umrunda değil mi?"
"Herhalde ortada yalan bir haberin olduğunu sadece ben anlayabiliyorum. Siz Zayn'in benim kız arkadaşımla beraber olabileceğine inanabiliyor musunuz?" dedim bunu nasıl bilemezsiniz dermişçesine. "Ve ayrıca siz güvenmeseniz ve bu benim umrumda olmasa da ben kız arkadaşıma güveniyorum."
"Bu kadar kolay kesip atamazsın. Neler yazdıklarını görmedin mi?" dedi Helen sinirle.
Durdum ve onlara baktım. Bu endişeleri benim için miydi, medyaya yansıyan kötü imaj yüzünden miydi, bilmiyorum. Louis'ye baktım. O da biraz gerilmiş gibiydi. O da Judith'e inanmıyor olmalıydı. Eh, normaldi yani. Sonuçta haberi ilk görüşümde kıskançlık krizi gibi bir şey geçirmiştim.
Bir süre sessiz kaldım. Tam bir şeyler söylemeye başlayacakken Helen yeniden konuşmaya başladı:
"Tanrım, Niall şu kızı bırak artık. Sana hiçbir şekilde bir faydası yok. Zararları var hatta. Aklın Londra'da kaldı, her boşlukta oraya gitmeye çalışacaksın. Bu aşk değil, anla artık bunu. Yanlışlıkla olmuş bile olsa o kız birini öldürdü. Öldürmemiş olsa, üstlenmiş bile olsa o kızın yaşadığı şeyleri kim yaşasa akıl sağlığını yitirir. Ve bence pek de normal değil o kız. Niall, o kızı--"
"O kız diyip durma! Onun adı var." diye bağırarak sözünü kestim. "O kız akıl sağlığını yitirmiş, o kız kötü şeyler yaşamış, o kız yalnız, o kızı her şeyden korkuyor. O kız değil! Judith. Sen onu 'o kız' olarak görüyorsun ama hiç benim gördüğüm gibi, Judith Veronica gibi görmüyorsun. Çok seviyorum! Çoktan milyonlarca kat daha büyük bir şekilde seviyorum ve sen bunu anlamıyorsun. Birini uyurken izlemenin ne kadar güzel olduğunu bilmiyorsun. Birini ağlarken sakinleştirmeye çalışıp sonradan sen de ağladın mı hiç? Sevgi hakkında bir fikrin var mı senin? Ya güven? O hiç var mı sende? Benim arkadaşımla yemek yerken görüntülendiği için onun beni aldattığını düşünüyorsun, ha? Karşına çıkan adamlar bunu sana çok mu yaptı, bilmiyorum ama benim kızım bana böyle bir şey yapmaz, Helen."
Girdiğim keyfin hiçbir eseri kalmamış bir şekilde odadan çıktım. Binadan ayrılırken Judith'e de kızıyordum. Böyle bir şey yapmadığından emindim ama kimse ona güvenmiyorken bunu yapması gereksizdi.
Telefonum cebimde titreyince cebimden çıkardım. Tahmin ettiğimin aksine arayan kişi Helen değil, Judith'ti. Meşgule verdim. Muhtemelen şimdi bu haberler yüzünden ona kızdığımı sanacak ve hüngür hüngür ağlayacaktı ama telefonu açarsam da ona patlayacaktım ve yine ağlayacaktı. Telefonum tekrar çaldı. Bu sefer cevapsız bıraktım. Daha sonra da telefonu kapattım.
Bazı şeylerden sıkılmaya başladığımı farkettim.
Omuzlarımı düşürdüm ve yürümeye böyle devam ettim. Caddede bir amacım olmadan, aheste aheste yürürken düşüncelerim düşürdüğüm omuzlarımın üzerine çoktan çökmüştü.
Çok değil, yalnızca dört ay öncesine kadar düşünmem gereken tek şey kendimdim. Yanımda uzun bir süre başı beladan eksik olmamış bir kız arkadaşım yoktu. Omuzlarımda büyük bir sırla beraber bu sırrın yüklediği ağırlık yoktu. Bedenimde dolaşan bir zehir ve onun belirtilerini gizleme çabalarım yoktu.