27
~Eylül Sonu 2015~
"24 gün daha bitmedi." diye mırıldandım, sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla. "Sen uyandığında, 24 gün sona erdiğinde yani, hiç itiraz istemiyorum, düğünü yapacağız. Biliyorum, senden nefret ettiğimi falan düşünerek uyuyakaldın. Ama bak, sen uyan, senden nefret etmediğimi kanıtlayacağım. Nefret etmek bir yana dursun, seni ne kadar sevdiğimi nasıl açıklayabileceğimi bile bilmiyorum."
Sadece onun duyabileceği bir sesle konuşuyordum ama beni duymuyordu. En kötüsü buydu. Aslında en kötüsü olabilecek onlarca şey vardı.
En kötüsü, tuhaf bir doktorun eşinin komadan çıkma süresini Judith'in de çıkacağı gün olarak kabul etmemdi.
En kötüsü, kriz geçirirsem diye annemin çantasında birkaç paket eroin olmasıydı.
En kötüsü, bebeğimi kaybettiğim günden birkaç gün sonra Louis'nin baba olacağı haberini duymamdı.
En kötüsü, Zayn'in Judith'i ziyarete gelmesi ve onunla konuşmamak için kaçacak delik aramamdı.
En kötüsü, o geceye ait her şeyi birilerinin kaldırdığından emin olmama rağmen eve gitmekten korkmadı.
En kötüsü, Theo'nun benden korkmasıydı. (Normalde benim yanımdan ayrılmamak için dakikalarca ağlayan çocuk, şimdi yanıma geldiğinde ağlayarak annesine koşuyordu. Nedeni de buraya geldiklerinde kriz geçiriyor olmamdı.)
En kötüsü, ağabeyimi kıskanmaktan kendimi alıkoyamamamdı.
En kötüsü, kimsenin umudu olmamasıydı.
Bu liste uzar giderdi. Ve hepsi aynı sırada olurdu. Bir balyoz gibi beni yıkmaya hazırlanan o ilk madde giderek güçlenirdi. Ben de ha şimdi, ha sonra diyerek balyozu beklerdim.
Bir süre sessizliğin hüküm sürmesine izin verdim. Cansız gibi yatıyordu. Bebeğimizi kaybettiğimizden haberi yoktu. Kafayı yemek üzereydim. O, şu an ölü olduğunu sanarken ben onun uyanması için yalvarıyordum.
Kime yalvardığımı ise bilmiyordum. Tanrı'ya mı? Judith'e mi? McTrash'e mi?
Hiçbir fikrim yoktu.
Göz kapaklarını kaldırdım ama yine gözlerinin ancak beyazını görebildim. Uzun uzun baktım gözlerinin beyazına. Ama ben bakarken göz kapaklarını aşağı ittirdi refleks olarak. Gözlerini kapatmasına izin verdim.
"Niall," diyerek içeri girdi Harry. Ona döndüm. "seni bekliyoruz."
Başımı salladım, odadan çıktı. Judith'i alnından öptüm. "Kendine iyi bak. Seni seviyorum." diye üfledim yüzüne doğru.
Üniteden çıktığımda beni Harry ve Liam'ın beklediğini gördüm. Annem telefonla konuşuyordu. Beni görünce yanıma geldi.
"Birkaç saatliğine Judith'in burada olduğunu unut, tamam mı? Sadece işine odaklan." Yanaklarımı birer kez öperken başımı sallıyordum. Ama sadece basit bir yalan söylüyordum. Bunu yapmayı denemeyecektim bile.
"Bana şey verir misin?" dedim. Annem o 'şey'in ne olduğunu gayet iyi biliyordu. İkiletmeden ama istemeyerek çantasından bir paket eroin çıkardı ve bana uzattı. Alıp cebime koydum. Annemin ve arkadaşlarımın bakışlarını görmemek için başımı eğdim. Anneme böyle veda ettim. Sonra Liam ve Harry ile beraber hastaneden ayrıldık.
Normalde hastane kokusundan rahatsız olurdum. Hastaneye girince genzim acırdı. Dizimden ameliyat olduğum zaman bunun yüzünden çok zorlanmıştım. Ama şimdi hastane kokusu gayet normal bir kokuydu benim için. Hatta hastaneden çıkınca rahatsız olduğumu söylesem abartmış olmazdım.