NOT: İtalik yazı tipiyle yazılanlarJudith'in Hipertimezi'si nedeniyle harfi harfine hatırladığı anılar ve diyaloglardır.
4
~Judith~
"Ee, ölüyor muyum?"
"H-hayır."
Genel kontrollerimiz yapıldıktan sonra sonuçlar her zamanki gibi hızla açıklanmıştı.
Niall kolyemi kırdığından beri, yani 4 gündür, kendimi özgür hissediyordum. Bunu nasıl hissedebildiğim hakkında inanın hiçbir fikrim yok fakat iyi hissettiriyordu. Ama bir yandan da Daniel'ı unutmaktan korkuyordum. Tamam , dalga geçmeyin, unutmak benim lügatımda olmayan bir şey ama ne bileyim, eksik hissediyorum.
"Bay Illew ile konuşmadan seninle bu konuyu konuşmam uygun olmaz, Judith." Bay Respia'ın düşünceli düşünceli kağıda bakarken konuşması üzerine düşüncelerimden sıyrılıp ona odaklandım.
"Pekâlâ, siz istediğiniz kişiyle konuşun. İyi günler." deyip ayağa kalktım ve odadan çıktım. Saat 1'di, yani odalarda temizlik vardı. Bu nedenle 3'e kadar zorunlu olmak üzere 12 ile 6 arasında hastalar kantinde ya da aktivite salonunda vakit geçiriyordu.
Birkaç gündür aktivite salonundan çıkmaz olmuştum. Nedenini merak mı ediyorsunuz? Tahmin etmek çok kolay. Aptal ve kendisi gibi bir nedenle sinirlenen çakma sarışının tekinin ezdiği kolyemi tamir etmeye çalışıyorum.
Her ne kadar aktivite salonundan çıkmaz olsam da o kadar küçük parçalara ayırmıştı ki tamir edemiyordum. Onun içine sıkıştığını sandığım özgürlüğüm bir daha içine hapsolmak istemiyordu sanırım.
Aktivite salonuna ulaştığımda her zamanki gibi bulunduğum yerin en köşesine, en görünmeyen yerine sığındım ve oraya yerleştim. Masanın üzerindeki, üstünde ismimin yazılı olduğu minik kutuyu açtım. Kolyemin parçaları oradaydı.
Yine çok da tamir etmek istemediğim kolyemle uğraşıp zaman öldürdüm. Dikkatli biriydim ve neredeyse her parçanın yerini biliyordum. Ama ellerim veya beynim onu bir araya getirmeme izin vermiyordu. Saatler ilerledikçe salondaki hastaların sayısı azalıyordu.
Saat 6 olduğunda da şansım bitmişti. Orada kalan tek kişi olarak çıkmam gerekiyordu. Hâlâ bitirememiştim ve bence kesinlikle bitiremeyecektim. Aslında yapmama gerek yoktu, kaburgamdaki dövme olduğu sürece onu unutmazdım -o olmasa da unutamazdım da, neyse-.
O anda aklıma güzel bir fikir geldi.
Salondan çıkmam gerekiyordu ama umrumda değildi. Yalvar yakar Sydney'den yemek saatine kadar burada kalma izni aldım. Eğer kolyem tamir olmuyorsa ben de Daniel'ı unutturmayacak bir bileklik yapardım. Güzel, değil mi?
Takı yapmak için alınan ama kullanılmayan eşyaların bulunduğu masaya gidip bir sandalyeye oturdum. Aklıma Daniel ile ilgili bir sürü şey geliyordu ama ne yapacağıma karar veremiyordum. Eh, hipertimezinin de lanet şeylerinden en küçüğü bu.
"Gerçekten bir Kızılderili olduğumu bilmiyor muydun? O yüzden kaplumbağaları çok seviyorum ya. Bizim için kaplumbağaların anlamı büyüktür. Şu an hatırlamıyorum ama öyleydi."
Evet! Tabi ya! Daniel kaplumbağalara bayılırdı. Yüzüme kocaman olmasa da hafif bir gülümseme yayıldı. Kocaman gülümsemek o kadar da kolay değildir.
Yemek saatine kadar kaplumbağanın görkemli kabuğunun büyük bir bölümünü tamamlamıştım. Yemekhane'ye ulaştığımda yemeklerimi hızlıca yedim. Fakat Sydney'den tekrar izin almadığım sürece bunu yapmanın bir anlamı yoktu.