Geceler ve gündüzler.
Benim için ikisinin bir ayrımı yoktu. Gün kavramım, doktorun gelmediği günlerin hafta sonu olduğunu, hafta sonu günlerinden de en çok trafik kazası yapılanın cumartesi gecesi olduğunu bilmekten ibaretti.
Saat kavramım ise daha da acınasıydı. Yoğun bakım odasına günde en fazla 4 kez girilebiliyordu, günüm dörde bölünüyordu yani.
Kanatları olmadan uçup gitmeye çalışan kızı bekliyordum.
1 tanesi intihar girişiminde bulunduğu hafta olmak üzere 3 ameliyat geçirdi. 7 kere kalp atışları, 4 kere de solunumu durdu. Tam 5 kere uyandırmak için ölümcül olabilecek şoklar uygulandı, ölmedi ama uyanmadı da. 2 kere sağ elinin işaret parmağını oynattı. 4 farklı tedavi kürü uygulandı, deneysel tedavi yapıldı. 6 kere yaşamına son vermeyi teklif ettiler.
Kaç kere intihar etmeye çalıştığımı annem saymıştır herhalde. Ama kaç kere kafamın yerini bulamayacak kadar sarhoş olduğumu o da sayamamıştır. Kaç kişi benden uyuşturucuyu bırakacağıma dair söz istedi, ben de kaç kere Judith uyanmadığı sürece bırakmayacağımı söyledim, sayamadım. Kaç kere kendimi odama kilitlediğimi, kaç kere hastanenin orta yerinde sinir krizleri geçirdiğimi, kaç gece yoğun bakım ünitesinin önündeki sandalyelere kıvrılıp uyuduğumu, kaç kere kiliseye gidip dua ettiğimi, kaç kere gece yarısı doktordan gizli yanına gidip ellerini tutarak ona uyanması için yalvardığımı, kaç kere gidip ona yüzüğünü taktığımı ve hasta bakıcılar onu çıkardığında onların üzerine yürüdüğümü, kaç kere intihar etmek üzereyken annemin beni "Judith uyanacak ve seni yanında göremeyince kim bilir ne hâle gelecek" diyerek vazgeçirdiğini, kaç gece mucize bebeğimizin kalp atışlarını dinleyerek uyuyakaldığımı kimse sayamadı.
Şimdi de, kan çanağına dönmüş gözlerimle, mosmor olmuş göz altlarımla, zayıf kalmış bedenimle, boyatmadığım için tamamen kahverengi olmuş saçlarımla ünitenin önündeki camın ardında onu izliyordum.
Mahvolmuş olmak benim durumumun yanında küçük bir şeydi. Benim için artık endişelenmiyordu ailem ve arkadaşlarım. Bir ölü için neden endişelensinlerdi? Uyuşturucu çekmekten ve kız arkadaşının başından ayrılmamaktan başka bir faaliyet göstermeyen bir ölüydüm.
Hipertimezi değildim ama her şeyi hatırlıyordum. Her saniyesini, acının her ayrıntısını.
"Acı seni güçlendirir" derler, bana da milyon kere söylediler. Öyle bir şey olduğu yok. Acı seni güçlendirmez, güçsüzleştirir.
Dediğim gibi, artık benim için endişelenmiyorlar. Judith'in uyanmasına dair umutları başta da yoktu.
Ama benim hâlâ umudum var.
-Niall Horan