Fool's Gold

415 34 73
                                    

36

"Bayan Mandy asla izin vermez."

"Bayan Mandy'den izin alacağımızı söylemedim zaten."

"Niall, başıma ergen Judith'i bırakırken ne düşünüyordun acaba?" diye yukarıda biri varmış gibi tavana bakarak konuştu Louis.

Kısa bir sessizlik oldu.

"Bunu yaparım ama eğer geçen gün sana bağırmamış veya ondan pişman olmamış olsaydım kesinlikle hayır derdim." diye pes etti Louis.

Ellerimi çırptım. Fazlaca enerjiye ihtiyacım olan bir planım vardı. Yani... planın taslağını ben hazırlamıştım, ayrıntılarla Louis ilgilenecekti.

Ona kızgın değildim ama öyleymiş gibi davranıyordum. Çünkü o dediklerinin doğru veya yanlış olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Evet, bir miktar hakaret içeren bir konuşmaydı ama şu anki durumumu göz önünde bulundurunca o hakaretleri haketmiş olma ihtimalim vardı.

Ne boklar yemiştim acaba?

Ama şu an odaklanmam gereken şey neler yaptığım değildi. En azından birkaç saatliğine bunu kafamdan uzaklaştırmalıydım.

"Judith," diyerek dikkatimi çekti Louis. Ona döndüm. "yanlış duymuş olma ihtimalim de var ama galiba birkaç gün sonra hastaneden çıkacaksın. Bayan Mandy ile anneni konuşurken duydum. Yani istersen eve döndükten sonra bir şeyler yapabiliriz."

"Çıkıyor muyum?" dedim heyecanla. Gözlerim kocaman olmuştu.

"Evet küçük hanım." diyerek odaya girdi Bayan Mandy. İkimiz de korkmuştuk. Bayan Mandy ikimize de kınayıcı bakışlar atıyordu. Sanırım Louis'nin 'bir şeyler yapabiliriz' lafını yanlış anlamıştı. Aklında esas oğlan gittikten sonra birbirine aşklarını itiraf etmiş sürtük ama esas kız ve esas oğlanın en çok güvendiği ama şerefsiz olan arkadaşı tiyatro oyunu dönüyor olmalıydı.

İçimden göz devirdim.

Ve bu 'ergence' bir hareketti.

Ve ben ergen değildim.

"Hastanede kalmanı gerektirecek bir durum kalmadı ortada. Ama sürekli kontrole geleceksin. Hastanede sadece kendini yoruyorsun. Buna gerek yok." dedi Bayan Mandy.

"Ne zaman çıkıyorum?" diye sordum.

"Öğleden sonra çıkabilirsin."

***

İnanın bana, saat 10'dan 3'e kadar küçük çocuk gibi sabırsızca bekledim. Biraz eşyamı vardı, onları toparladılar. Ayrıca hastanenin emanetinde duran ve hastaneye girerken üzerimde olanları getirdiler.

Çiçekli bir elbiseydi. Çok güzel görünüyordu. Güzel ve kaliteli. Acaba nasıl gelmiştim hastaneye? Bu kadar güzel bir elbise giydiğime göre bir yemekten falan ayrılmış olabilir miydim? Kim getirmişti?

Durun, bu soru çok kolay.

Niall James Horan.

Dediğim gibi, geçmişinin fazla üzerinde durmamaya çalıştım. En azından birkaç saatliğine.

Kendi kıyafetlerimden bir eşofman, sweatshirt, spor ayakkabı ve mont getirmiş Maura. Onları giydim. Annem ve Maura saçlarımı yıkadılar, taradılar ve kuruttular.

Onlara sürekli soru soruyordum. "Londra güzel bir yer mi? Neler yapabiliriz mesela? Gideceğimiz ev güzel mi? Bir odam var mı? Indiana'ya dönecek miyiz? Sen hiç Indianapolis'e gittin mi Maura? Hayır hayır, ben İrlanda'ya gitmedim. Gittim mi yoksa? Anne biliyor musun, Niall ve ben Paris'e gitmişiz. Bu inanılmaz! Hatırlamıyor olmam çok üzücü."

OverdoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin