Judith and Niall Day

477 49 20
                                        

14

Mucizelere inanırım.

Omurilik soğanına birkaç santimetre öteye çarpar okul sırası, öğrenci yaşama tutunur. Hayatta kalması birkaç milimetrelik hesaplara bağlıdır, kurşun beyninin stratejik bölümüne girmemiştir kadının. Birkaç saniye geç hareket etseydi kocaman tırın altında kalacaktı o adam. Doktor randevusu yarım saat sonra olsaydı bomba o yaşlı kadın evdeyken patlayacaktı.

Bu mucizelerin hiçbiri bizim için gerçekleşmedi.

Biz mutlu olmayı haketmiyor muyduk? Hevesimiz kursağımızda kalmak zorunda mıydı? Bizim hayatımızda hep sessizlik mi olacaktı?

Yolun sonuna mı gelmiştik?

Judith'in söylediği tek kelimeden anlamıştı belki de Harry. Saniyeler, milimetreler ve refleksler başkalarının hayatlarını kurtarabiliyorsa, Tanrım, bize yardım et. Yalvarırım. Bana hiç görmediğim kadar korkuyla bakan bu kız için... Bizim için...

O an Harry'nin telefonunun çalmasını ve konunun dağılmasını diledim. Böylece İrlanda'ya kaçabilmek için bir gece zamanımız olurdu. Tanrı isteğime red cevabıyla beraber sinirli bir Harry gönderdi. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Ona söz vermiştim. Ona, onu her daim koruyacağıma dair söz vermiştim.

Onu yarı yolda bırakamazdım.

Aklıma tek gelen şey Judith'i kucaklayıp arabaya bindiğim gibi havaalanına gitmekti. Anneme giderdik. Veya, İngiltere dışında herhangi bir yere. Onu ele veremezdim. Kendi ellerimle iterek onu kendimden uzaklaştıramazdım.

Korkuyla bakan gözleri yaşlarla doldu. Elini sıkı sıkı tuttum, onu bırakmayacağımın mesajını vermek için. Cebimden arabanın anahtarını çıkardım. Kulağına eğildim Judith'in.

"Arabaya bin ve hemen eve git. İstersen taksiyle de gidebilirsin, farketmez. Hemen, çabucak uzaklaş buradan. Anahtarın yerini biliyorsun. Bütün kapıları kilitle, yat ve uyu. Sakın ama sakın dolaba saklanmayı aklından bile geçirme. Seni seviyorum, seni asla bırakmayacağım. Güven bana." diye fısıldadım hızlı hızlı. Kulağının biraz altına bir öpücük kondurdum. "Git hadi."

Ayağa kalktı. Ona uzattığım anahtarı ve çantasını aldı. Korkudan bacakları bile titriyorken yürümeye başladı. Yavaş adımlarla ve arkasını sık sık dönüp bakarak restorandan ayrıldı.

"Neden gönderdin onu?!" diye bağırdı Harry sinirle.

"Çünkü öyle gerekiyordu." dedim basitçe.

"Judith uyuşturucu mu kullanıyor?" diye sordu Sophia. Reddetmek zorundaydım. Judith'i alırlardı, benden uzaklaştırırlardı. İkimiz de buna katlanamazdık.

"Hayır." diye cevapladım. "Merkezden çıktıktan sonra hiç kullanmadı."

"Demek ki bu yüzden o kadar zayıf!" dedi Louis şaşkınlıkla.

"Hayır, yemek yemediği için zayıf. Yemek yemeyi sevmiyor, sebebi bu. Uyuşturucu kullandığı için değil." diye yine yalan söyledim.

"Niall, yalan söyleme bize." dedi Harry, sinirle saçlarını karıştırdıktan sonra. "Nasıl bize söylemezsin? Kardeş değil miydik biz? Ya sana da kullandırtırsa?"

"Judith bağımlı değil." diye yine inkâr ettim.

"Aslında görüntüsü de benziyor." dedi Sophia, kendi kendine konuşuyordu.

"Görünüş aldatır." dedim sertçe.

"Merkezdeki adam, o kızın bir bela olduğunu söylüyordu. Niall, ne yaptın sen?" dedi Liam ve ofladı.

OverdoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin