11
~Judith~
Judith korkak bir kızdı. Yanında biri olmadan dışarı çıkmaz, tanımadığı insanlar ona yol tarifi sorsa bilse bile bilmediğini söyleyip kaçardı. Böceklerden, keskin aletlerden, çoğu hayvandan, mezarlıklardan, mezardaki insanlardan, hırsızlardan, palyaçolardan, denizden... belki de her şeyden korkuyordu.
Ama en büyük korkusu insanlardı.
Bu korkusuyla çelişki yaratacak şekilde insanlarla iyi geçinirdi oysaki. Bunun nedeni açıktı. Sürekli gülerdi, balık etliydi ve pastel renklerde elbiseler giyerdi, sıcakkanlı ve neşeliydi, ikizine korkunç derecede benziyordu.
Şimdi düşünüyorum da... Judith çok iyi biriymiş.
Niall'ın bedenini sarmalarken Judith'i düşünüyordum. İyi kız olan Judith'i. Her şeyi gökyüzü kadar mavi sanan bir kızdı o. Hayatın sillesini yiyeceğinden habersiz, kendi hâlinde yaşayan, en güçlü dayanağı ikizi olan, saf ve teni kadar beyaz, temiz ruhlu bir kızdı.
Ben sadece onun bedenini ve adını sahiplenmiştim. O sadece ikiziyle birlikte yatardı, onu bataklığa iten İrlandalı'yla değil. O mezarlığa sadece büyük ebeveynlerini ziyaret etmeye giderdi, intihar girişiminde bulunmaya değil. O uyuşturucu satıcılarını sadece dizi ve filmlerde görürdü, bir yıl önceye kadar arkadaşları olarak değil.
Sizce biz aynı kişi olabilir miyiz?
Akıl sağlığımı yavaş yavaş yitirirken, bu düşünceler beni daha da berbat hâle getiriyordu. Sarışın, karnında birleştirdiğim ellerimi tutuyordu. Heyecanlanmıştı. Yine benden olumlu bir tepki aldığı için umutlanmıştı. Ben sadece sözümü tutuyordum. Ben ölene kadar beni bulmuştu. Sözler tutulmak içindir.
Aslında... bu söz bahane bile denebilirdi. O ipte asılıyken nedense ölmek istememiştim. James'in gözlerini hayal ederek başladığım intihar girişimim, yavaş yavaş Niall'ın kulaklarımda deniz dalgası melodisi bırakan mavi gözlerini hayal ederek devam etmiş ve sonunda başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ölüm tatlı gelmişti, kabul ama onu beklerken içimde bir yandan da sürekli körüklenen bir umut vardı.
Kurtarılma umudu...
Niall benim bacaklarımı yukarı kaldırıp nefes almam için bana yardım ettiğinde aklımda iki düşünce çarpışmıştı. Bir tarafım, masumiyet dolu başlayan hayatımın masumiyet dolu bir çift mavi gözün hayaliyle sona ermesi düşüncesindeydi. Diğer tarafım ise... Niall geldiği için sevinç çığlıkları atıyordu, o taraf sanırım düşünemeyecek kadar mutluydu.
"Uyumuyor musun?" Niall'ın sesini duyduğumda irkildim. Düşüncelerimin bir kopyası zihnimdeki arşiv odasında saklanacak şekilde şimdilik aklımdan uçup gitti.
"Kafa karışıklığıyla uyumanın yolu bulunsaydı şu an uyumuş olabilirdim." dedim. Kollarımı çözmemek için ayrı bir çaba göstererek bedenini bana doğru çevirdi. Başlarımız çok yakın olmuştu, bu aşırı yakınlıktan rahatsız olup başımı biraz geriye çektim. Ama kollarım Sarışın'a sarılı olduğu sürece başımı pek de uzaklaştıramazdım.
"Umarım bu kafa karışıklığının sana olumlu getirileri olur. Beni ebedi bir şekilde terketmemek gibi." dedi Niall, yüzündeki minik tebessüm ile beraber.
"Evet, olumlu getirisi oldu, haklısın. Ama bu nedenlerin hiçbiri seninle ilgili değil." Yalan söylemek bir katil için ne kadar zor olabilirdi ki?
"Ne fark eder? Nedeni ne olursa olsun, yaşıyorsun. Bu yeterli."
"Tanrı beni yanında istemiyor, gitmemem için bir neden koyuyor her zaman."