Bölüm Şarkısı: Enrique Iglesias-Heart Attack.
Bütün gece aglayabildigim için kendimle gurur duyuyordum. En son bu kadar fazla agladıgımda Michael Jackson ölmüştü.Annem öldügünde iki hafta boyunca şok geçirdiğim için aglayamamıstım. Iki hafta sonra da öyle böyle aglamamıstım. Annemin ölümü hayatımın son bulduğu noktaydı. Acıyan gözlerimle boyumdan uzun olan pencereden dışarıya baktım. Onu çok özlüyordum. Herşeyden çok.
"Günaydın." Sesi duymamla boyumdan büyük cama bakmayı kesip kapıya döndüm. Atlas, bol pijaması üstüne yapışan beyaz atletiyle duvara dayanmış haldeydi.
"Benim için daha günaymadı." Atlas gözlerini devirdi ve bana doğru gelip yatağın kenarına oturdu.
"Bütün gece uyumadığını hatta bütün gece ağladığını da biliyorum." dedi uyarıcı bir sesle.
"Ben ağlamadım bir kere tamam mı?" diye ısrar edip daha fazla gömüldüm yatağa. Hayır ağladığımı tabii ki de duymuştu. Çünkü ben ağlamazdım, resmen öküz gibi böğürürdüm.
"O yüzden gözlerin kan çanağı gibi dimi?" Ona dil çıkarttım ve kafamı yastığa gömdüm.Sesli bir şekilde inledim. "Hadi kalk yürüyüşe. Hava mükemmel ve üstelik sahil iki adımlık yerde."
Birdaha inledim. "Allahım bebek gibisin Eylül." duraksadı. "Bay yarın yılbaşı. Cingle Benss Cingle Benss. Happy Christmas."
Kahkahayı bastım. "İğrenç bir sesin var."
"Sanki seninki çok güzel. Kalk yürüyelim sonra sana kahvaltı hazırlarım."
Tam yataktan kalkacaktı ki onu durdurdum. Yerimde doğruldum. "Sen mi hazırlayacaksın? Zehirlenmeyelim sonra?"
Koluma bir tane indirdi ve yataktan kalktı. Eli çok ağırdı. Ah tanrım canım yanmıştı. Kolumu ovaladım ve ona kaşlarımı çattım. "On dakikan var. On dakika sonra aşağıdasın."
"Emredersiniz komutanım." Güldü ve kapıyı kapatıp çıktı.
Kendimi tekrar yatağa attım ve hayatımın tek bir günde nasıl bok gibi olduğunu tekrar tekrar düşündüm. Herşey Arda'nın sapıklık yapmasıyla başlamış ve bitmek bilmemişti.Telefonumun mesaj sesiyle tekrar doğruldum ve telofonumu elime alıp gelen mesaja baktım.
Yılbaşı gecesi Taksim Purple'da saat 20:00'da parti düzenliyorum. Gelmek isteyen gelsin bayanlar beyler zorlama yok. Partiye gelecekler bana mesaj atarsa sevinirim. Olay çıksın istemiyorum.
-Arda Bakır.
Telefon numaramı nerden bulmuş derken, evimi bildiği aklıma geldi ve numaramı bulması kolay olmuştur dedim kendi kendime.
Aşağı inmem için son 5 dakika kalmıştı ki bir telefona bir saate baktım.Derin bir nefes aldım ve belki de asla yapmamam gereken şeyi yaptım...
Eylül Tekin. Geliyor.
Ona mesaj attım.
"Eylül! Arda'nın mesajına sakın cevap verme!"
Kapının arkasından gelen sesle irkildim. "İçeri gel."
Kapı büyük bir hışımla açıldı ve Atlas kulaklarından duman çıkarak yanıma geldi."Cevap verdin değil mi?" Ona 32 diş güldüm. "Lanet olsun."
Telefonuna mesaj yazdı ve gönderdiğinde bana tekrar sinirle baktı. "Sen daha hazırlanmadın mı?"
"Giyecek bir şeyim yok ki." diye mırıldandım.
"Doğru ya. Bekle ben sana bir şeyler bulayım. Bedenin kaç senin? "
"38?" tek kaşımı kaldırdım.
"Annemin kıyafetleri olur sana." dedi ve odadan çıktı.
Ciddi miydi bu?
5 dakika sonra elinde birkaç tişört ve iki eşofmanla döndü.Annesinin bu kadar ince olduğunu hatırlamıyordum ama bunlar bana tam olmuş hatta benim gibi durmuşlardı. Siyah bir tişört ve siyah bir eşofman giymiştim. Tamda bu günün renkleriydi nedense.
Kapım tıklandı. "Hazır mısın? "
"Evet gelebilirsin." Kapı açıldı ve Atlas kafasını içeri uzattı.
"Hadi gidelim."
"Tamaam..." Telefonumu aldım ve montumun cebine attım.
On beş dakika yürüdükten sonra Atlas'ın neden bu kadar ısrar ettiğini anlamıştım. Heryer yeşillikti. Herkes koşuyordu ve deniz... Muhteşemdi. Kayalıkların yanına doğru ilerledim ve denize daha yakın mesafede koşmaya devam ettim. Atlas yanıma geldiğinde kulaklığıyla dinlediği şarkıyı duyuyordum. Her zaman olduğu gibi yine Amy Winehouse dinliyordu.
''Arda'nın katil olmasına neden şaşırdın?'' Aniden gelen soruyla kendi müziğime odaklandım.
Bu sorunun cevabını bende bilmiyordum ama mantıklı olan bir şey vardı, hangi insan birinin katil olmasına şaşırmaz ki? Üstelik ona satıldıysa... ''Katil tipi yok. Aslında bakarsan kötü çocuklardan farksız ama tek sorun o biraz şey...''
''Ney?'' diye diretti.
''Sadece burada böyle insanlar olduğundan şüpheliydim ve o şüphelerimi giderdi.'' Yalan söylemeyi beceremiyorsun Eylül Tekin.
Ellerini cebine soktu ve yavaş tempoda koşmaya devam ettik. Ben Hareket ettikçe at kuyruğum suratıma geliyordu ve nemli tenime birkaç telini bırakıp geri gidiyordu. ''Ben hızlanacağım.'' dedim ve sinirle daha hızlı koşmaya başladım.
Kendini yormanın verdiği his bambaşkaydı. Gözlerimi kapattım ve biraz daha hızlandım. Huzur tam anlamıyla buydu. Diğer kulaklığı da kulağıma taktım ve derin nefesler alarak koşmaya devam ettim. Gözlerimi açtım ve bana doğru gelen çiftin önünden usataca çekildikten sonra tekrar gözümü kapattım. O şekilde ne kadar süre koştuğumu hatırlamıyordum. Birinin kolumdan tutunca hırpalandım ve düşecekken beni tuttu.
''Günaydın.''
Yeter artık bu tesadüf olmamalıydı. ''Arda!''
''Eylül!'' beni taklid etti ve bende buna güldüm. Hemde öyle böyle değil. ''Ne?''
''Birdaha beni taklid etme. Gerçekten.''
''Seninle kahvaltı edelim mi? Eminim hakkımda bok çukuru gibi haberler duymuşsundur.''
Bir an Atlas beni öldürürmü diye düşündüm ama sonra kafamı 'evet' anlamında salladım. Sonuçta akşam değildi ve gündüzleri güvenli olurdu.
Yavaş yavaş bende o bok çukuruna batıyordum sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUNLU AŞK ☠
Teen Fiction^^ 'Sorunlu Aşk' Serisinin İlk Kitabıdır. ^^ Okulumda gayet mutlu bir hayat süremiyordum, ta ki kas yığını aslında kurtarıcım olmayan kurtarıcım beni bulana dek. Hayatımı daha da batıran bu adama aşık olmaksa hayatımda yaptığım hatalardan en mutlu...