-25-

18.9K 596 35
                                    

Bölüm müziği = Enrique Inglesias - El Perdedor (Pop) ft. Marco Antonio Solis

''Hadi Ardaaa. Mızmızlık yapmasana.''

''Yorgunum Ayla.''

Sarışının elini karnımdan çekip ona arkamı döndüm ve gözlerimi kapattım. Aslında biriyle gece geçirdikten sonra asla uyumam ama yorgun olduğuma dua etsin.

''Peki.''

Onunda kıvrılıp yattığını anlamıştım. Ben Pelin ve Eylül'den başkasıyla uyumamıştım ki hiç.

Telefonumun sesiyle oflayarak doğruldum ve yanımdaki masada duran telefonumu kaptım. Hastane ismi gördüğümde kaşlarımı çattım.

Hastane beni niye arar ki?

''Evet?'' diye açtım telefonu.

''Merhaba efendim. Arda Bakır değil mi?''

''Evet?'' dedim kaşlarımı çatarak.

''Eylül Tekin sizin üzerinize görünüyor. Hanfendi kurşun yarası yüzünden hastanemize...''

''Ne!''

''Kaan Seren ve Eylül Tekin kurşun yarası nedeniyle şuan hastanemize teşrif ettiler. Eylül Tekin'in ailesi olarak siz...''

Telefonu kapattım ve hızla ayağa zıplayıp üzerimi giyindim. Tişörtümü de üzerime geçirdiğimde Ayla'yı dilemeden ceketimi ve telefonumu alıp çıktım odadan. Vezneye geldiğimde cebimden tonla parayı çıkarıp çocuğun suratına fırlattım. Kim bilir kaç para attım ona.

Arabama bindiğimde o gerizekalı Kaan ve baş belası Eylül'ün silahla ne işi olduğunu düşündüm. Eylül bir şekilde Kaan'ı ikna edip silah kullanmak istemiş olabilir.

Bunun saçmalığını düşündüğümde gaza daha fazla abandım.

Hastane Enes'i öldürdüğüm yere çok yakındı. Lanet olsun! Yakalanabilirdim ama umrumda da değildi. Şuan tek istediğim Kaan'a da Eylül'e de birşey olmamasıydı.

Tamam... Özellikle Eylül'e.

Frene abandım ve arabanın durup durmasını önemsemeden acilin önünde inip anahtarı kapıdaki görevliye fırlattım. Koca gözleriyle kafasını salladı ve hiç ses çıkarmadı.

Bir hemşireyi kolundan yakaladım.

''Eylül Tekin ve Kaan Seren nerede yatıyor?''

Kadın dudağını ısırdı. Ah Tanrım! Hastanede bile kaltaklık yapabiliyordu bu kadınlar.

''İkisi de ameliyattalar.''

''Hangi ameliyathane!'' diye gürlediğimde gözlerini kocaman açtı ve dudağı titreye titreye ''İki ve dört.'' dedi.

Kolunu bırakıp hızla merdivenlere koştum. Ameliyathane yazan kapıya geldiğimde içeriden birinin çıkması işe yaramıştı. Kapıdan hızla geçtim ve giremezsiniz diyenlere önemsemeden yanlarından hızla geçip '2' yazan kapıyı açtım.

Lanet olsun ki birşey görünmüyordu.

İçeriden çıkan bir hemşire bana kaşlarını çatark baktı.

''Buraya giremezsiniz.''

''Evet. Evet biliyorum ama hasta ne durumda?''

''Kan kaybı çok fazla. Kurşun çıkarıldı ve pek bir hasarı yok ama kan kaybı çok.''

Yutkundum. ''Kan grubu ne?''

''AB Rh negatif.''

''Kanım uymuyor.'' bıkkınlıkla elimi hızla saçımdan geçirdim.

''Çok zor bulunan bir kan grubu. En az dört tüp kan gerekiyor.''

Yuh!

''Ne kadar süredir ameliyathanede?''

Kadın elindeki eldivenleri çıkarttı. ''Yaklaşık iki saattir burada.''

''B-Ben kan bulmaya çalışacağım.''

''İyi edersin. Böyle kahramanlık yapmaya çalışıpta girmemen gereken yerlere girmezsin en azından.''

Ona kaşlarımı çattım ve kafamı sallayarak ameliyathaneden çıktım.

Telefonumu elime alıpbütün rehberimdekileri işaretledim ve mesaj yaza tıkladım.

AB RH negatif kan gerekiyor acil! yazıp herkese yolladım.

İlk mesaj Ege'den geldi. Ne o concon kahraman? Kızılaya yardıma mı başladın? Sırıttım.

İkinci mesaj annemdendi. Benim kanım uyuyor.

Hastanenin kapısında annemi bekliyordum. Lanet olsun ki kanı uyan birtek o vardı ve şuan kime vereceğini bile bilmiyordu. Annem cimri biriydi. Birine bırakın kanını, çöp bile vermezdi.

Tanıdık BMW'yi gördüğümde derin bir nefes aldım. Bu iş zor olacağa benziyordu.

Araba durduğunda yerimden oynamadım. Beline kadar inen hafif kıvırcık koyu kahve saçları ve deri mini eteğiyle annem indi arabadan. Gözünde herzamanki gibi o güneş gözlükleri vardı. Kıpkırmızı ruju ve kırmızı topuklu ayakkabıları... Annem tamda benim yanımda gezen hatunlara benziyordu. Ona o kelimeyi söylemek istemiyordum ama ona benziyordu işte. Benim bu geceyi geçirdiğim kadına benziyordu...

''Selam tatlım, eee nedir bu kan işi?''

Gözlüklerini çıkarıp bana baktı. Kırmızı dudaklarını birbirine bastırdı ve tam gözlerimin içine baktı.

''Birdaha yanıma gelirken böyle giyinme.''

''Ama neden?''

''Anneme değilde kız arkadaşıma benziyorsun.''

Ağzını kocaman açarak bana baktı ve bende kafamı iki yana sallayıp hastaneye girdim.

''Arda!'' diye o kalın sesiyle bağırdığında sinirlendiğini anlamıştım.

''Ne?''

Topuklarının üstünde hızlı ve kesin adımlar atarak yanıma geldi.

''Kime kan vereceğim?''

''O gün evimde gördüğün kıza.''

Kaşlarını çattı. ''Ne! Hayatta olmaz. O kıza bırak kanımı günahımı vermem ben.''

Ben demiştim demek istemiyorum ama ben demiştim.

''Anne, kız ölüyor. Benim yüzümden! Hapse girmemi istemiyorsan kanını vereceksin!''

Gözleri kocaman açıldı ve etrafına bakındı. ''Kapa çeneni Arda. Herkes bize bakıyor.''

''Kan verecek misin vermeyecek misin?''

''Şey, tamam, evet vereceğim ama ben bir Hristiyanım. O ise Müslüman bunu kabullenebileceklerini sanmıyorum.''

Hassiktir.

Elimi şap diye anlıma vurdum. ''Ben onu unuttum.''

''Eee bebeğim ne yapacaksın?'' Annemin şu tavırlarından nefret ediyordum. Ne olurdu Türk kadını gibi davranıp bana bebeğim değilde oğlum deseydi?

Veya bir anne gibi davranıp onun oğlu olduğumu hissettirseydi?

''Üzgünüm Bayan Bakır ama korkarım ki kanınızı veremezsiniz.'' Derin bir of çektim.

''Teşekkürler doktor bey.''

Doktor Arzu'nun odasından çıktık ve Eylül'ün yattığı ameliyathanenin önüne gittik. Annem düğünden kaçmış gibi dolanıyordu etrafta. Siyah bir sayfanın üzerindeki beyaz noktaydı. Bayan Esra Bakır.

Telefonumu tekrar elime aldım ve tonla gelen yeni mesajlara göz attım. Hepsi dalga geçiyordu.

''Arda Bey.''

Kafamı hızla telefondan kaldırıp karşımda duran hemşireye baktım.

''Evet?'' telefonu cebime attım ve doğruldum.

Kadın üzgün gözüküyordu ve mideme giren o tanıdık tramvayla iki büklüm olmamak için kendimle savaş verdim.

''Kaan Bey'in durumu kötüye gidiyor.''

SORUNLU AŞK ☠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin