-37-

15K 515 13
                                    

Bölüm müziği: Michael Jackson- Dengerous

''Burada ne işin var Pelin?''

''Arda ben...''

''Burada ne işin var dedim!'' elimi masaya geçirdiğimde ikiside yerinde zıplamışlardı. Pelin'le yalnız konuşmak istemiyordum. Eylül'e daha sonra bir teşekkür borçlu olacaktım.

''Seni görmeye geldim.''

''Yeniden canlanılabildiğini bilmiyordum. Eğer gerçekten ölüp dirilebiliyorsak ben kendimi keseceğim!''

Buz gibi bir el kolumu sardığında masanın altına baktım. Eylül bir elini elime kenetlemiş diğerini de koluma dolamıştı ve bana yalvaran gözlerle bakıyordu. Ağızını oynatarak önce onu dinle dediğini gördüğümde haklı olduğunu anladım.

Kolumu çekip üzerimdeki hırkayı çıkarıp Eylül'ün omuzlarına yerleştirdim.

''Neden yaptığını anlatman için son...'' Masanın altından tekme yiyince gözlerimi kapattım. ''Neden?'' diye devam ettim.

''Anlatacağım ama sonuna kadar dinle.''

''Sıkıcıysa yarıda keserim.''

Derin bir iç çekti ve kafasındaki tacı çıkarıp çantasına attı. Saçlarını çekiştirdğinde onu ne kadar üzdüğümü anladım. Genelde bunu üzüldüğünde yapardı.

''Emre yüzünden yaptım.'' İsmi duyduğumda diklendim ve gözlerimi büyüttüm.

''Ne dedin sen? Emre dedin? Emre?''

''Kesmeden dinle.'' Eylül'ün sesini duyduğumda ona döndüm. Yine yalvarıyordu.

Pelin'in Eylül'e sessiz bir teşekkür yolladığını gördüm.

''Evet doğru duydun. Emre. Onunla gitmem için tehtit etti. Washington'a gittik. Nedenini bilmiyorum ama yurt dışı istedi. Sevgiyi seçmemi istedi. Ona katıldım. Evet onu tercih ettim. Aynı babam gibi...'' Duraksadı. ''Doğru bir seçim olmadığını anlamam uzun sürdü. Yaklaşık üç sene sonra kafama dank etti. Ama onunla anlaşmamız beş seneydi ve ben doldurmadan bir yere kımıldayamazdım. Yoksa seni öldürecekti.''

Küfür ederek masaya tekme savurdum ve ayağa kalktım. Masa önlerinden çekilmişti ve ikisi de sandalyelerde suç işlemiş çocuklar gibi oturuyorlardı.

''Bunu siktir olup gitmek yerine neden bana söylemedin?'' Ben yine bağırıyordum ve o yine ağlıyordu... ''Emre bana ne yapabilir Pelin! Söylesene gerçekten öldürebilir mi?''

''Bilmiyordum! Lanet olsun on yedi yaşındaydım! Sana bir şey yapacağını düşündüm!''

''Neden bana söylemedin Pelin!''

Ellerimi hızla saçlarımın arasından geçirdim ve gözlerimin dolmasına sessizce bir lanet gönderdim. Dişlerimi sıktım.

''Neden gerçeği söylemedin? Sana bir bok demezdim! Alt tarafı arada bir arardın. Lanet olası birkaç Mesaj gönderirdin, bende o lanet mesajları okurdum ve iyi olduğunu anlardım. Göndermediğin lanet olası mesajlarla öldüğünü sanmazdım!''

''Özür dilerim...''

Ellerimi birbirine vurarak konuştum. ''Özür mözür yok Pelin! Bitti! Anladın mı bitti! Senin ağabeyinde bitti ailende bitti anlıyor musun? Benim zaten serseri olduğumu bilerek siktir olup gittin! Babama ne olduğunu biliyor musun? Benim ne bok yediğimi biliyor musun? Haritaya, fotoğraflara, lanet olası mesajlarımıza bakıp neden gittiğini düşünüp durdum! Kanser falanda olmadın sen! O hastanenin lanet olası kapalı kimsenin giremediği odada kim yatıyodu! Kim yatıyorsa onun için çok ağladım! Onu görmek için çok para yatırdım! İyiki görmemişim! İyiki öldüğünü iki gün sonra söylediler! Bize, ailene ne yaptığını görebiliyor musun? Sen sevgini seçmiş olabilirsin ama bize seçme fırsatı bırakmadın! Bizde kendi şansımızı yarattık ve herkes kendi kabuğuna çekildi! Babam bir ay boyunca odasından çıkmadı! Ben o aralar ne bok yediğimi hatırlamıyorum bile! Kaç kere sakinleştirici iğne yediğimi bilmiyorum! Hadi şimdi sen anlat ne yaptın sevgilinle yurt dışında? Hiç kahkaha attın mı? Ben o beş sene boyunca dudağımı oynatamadım! Hiç bizi düşünüp ağladın mı? Lanet olsun madem öyle bir şey yoktu neden çıkıp geldin!''

Pelin hıçkırarak ağlıyordu. Eylül'se Pelin'e acır gibi bakarak sessizce ağlıyordu. Neden dönmüştü? Neden geçmişi deşip bunları söylememi sağlamıştı ki? Unutmuştum herşeyi. Eylül unutmuşturdu bana. Ama mutluluğun haram olduğu dünyada bana mutluluğun harflerini bile öğretmiyorlardı.

Pelin'e baktım.

Aslında unutmamıştım onu. Her zaman yanıbaşımdaydı...

''Pelin.''

Kafasını kaldırıp bana baktı.

''Gel buraya.''

Sandalyeye tutunarak ayakta kalmaya çalışıyordum. O kadar bağırmıştım ki sarhoş gibiydim. Dengemi bulamıyordum. Dünya dönerken, zaman akarken dengemi bulamıyordum...

Pelin çantasını yere fırlatıp bana doğru yürüdü.

''Beni affet.''

Sandalyeyi siktir edip ona sarıldım. İtiraz etmeden o da bana sardı çelimsiz kollarını. Ne bok yerse yesin o benim kardeşimdi. Asla onsuz olmazdı. Annem veya babam kabul etmezse burada kalırdı. Ben ilgilenirdim onunla, uyurdum onunla, o benim kardeşimdi ve buradaydı. Ölmemişti. Gitmemişti.

Ölmemişti... En önemlisi nefes alıyordu hala. Yaşıyordu... Pelin, kardeşim ölmemişti. Yaşıyordu...

En zayıf noktam hala yanımdaydı .

Ve kimse ona zarar veremezdi... Ama bir söz vardı:

Güven ruh gibidir.Terkettiği bedene asla geri dönmez...

SORUNLU AŞK ☠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin