-34-

16.3K 472 10
                                    

Bölüm müziği: Baby Blue- Bump

Şidettle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar,

Ölümleri olur zaferleri.

Öpüşürken yok olan, ateşle barut gibi.

Ateş ve Buz.

Bazıları dünyanın sonunun ateş olduğunu söylüyor.

Bazılarıda buz.

Tattığım kadarıyla istekleri,

Ateşi tutanlardan yanayım ben.

Ama iki kere yok olacaksa dünya,

Bilirim nefretin ne olduğunu

Buzlada yok olur bu dünya diyebilecek kadar...

Sevilmek.

Ahmet Bey'in oğlundan görmediği tek şey sevgiydi. Arda'nın ailesine vermediği tek şey sevgiydi.

Kaşlarını çattı.

Hengamenin içinde oturan kızına ve asla gözleri yaşlardan arınmayan karısına baktı. Son olarakta oğluna baktı.

Ona aynı eski halini hatırlatıyordu.

Ateş babamdı ben ise barut. Şimdi ben ateşim ve oğlumda alev.

Babasıyla baba oğul ilişkisi kuramayan Ahmet Berke'nin yerini şimdi Arda almıştı sanki. Karşısındaki oğlu değilde gençliğini gösteren bir ayna misali parlıyordu ikisininde gözünde yaş.

Ahmet Bey ağlamamak için gözlerini iyice açtı. Arda ona aynı onun gibi, suçlarcasına bakıyordu. Kızını da oğlunu da canı gibi seviyordu ama tek bir sorun vardı.

Arda, babasını onun gibi sevmiyordu.

Kızının yere kapanmış hıçkırarak ağladığını, karısının Arda'nın yüzündeki kanayan yaraları nasıl temizlediğini göremiyordu.

Baktığı tek şey Arda'nın tıpkı onun gibi olan gözleriydi.

Nefretle bakan kahve rengi gözleri.

Büyük bir hışımla arkasını dönüp giden oğlu dünyaya dönmesini sağlamıştı. O zaman anladı kızını asla affedemeyeceğini.

Ve o zaman anladı aslında Arda'nın ailesinden tutunduğu tek kişinin kızı olduğunu.

Gözlerini tek parmak hareketiyle kuruladı ve kızının yanına gidip onu yerden kaldırdı. Ama kendisine sarılmasına izin vermedi.

''Neden baba? Neden böyle olmak zorundaydı?'' diye söylenen kızını silkeledi ve kendisine gelmesini diledi. Bütün bunların onun suçu olduğunu bilmeyecek kadar küçük değildi.

''Bak Pelin, seni affetmiş değilim. Lakin, annen seni yeniden affetmemi çok istiyor kızım.''

Karısının bir kez daha hıçkırmasına neden olan konuşması kızınında silkelenip elinden kurtulmasına sebep olmuştu.

''Bunu neden yaptın benim çiçeğim?''

Pelin suçlu hissediyordu. Utançtan yerin dibine batacak durumdaydı. Babasına nasıl söyleyecekti aşkı için öldüğünü düşündürdüğünü?

Gözlerinin altlarını makyajını bozmayacak şekilde narince sildikten sonra saçlarını geriye savurdu ve üstündeki elbisesini düzeltti.

''Emre için yaptım baba.''

Ahmet Bey'in içine dolan korku karısının küfür etmesinden mi yoksa kızının bir çocuk için ailesini satmasından mı olduğunu bilemiyordu.

''Biliyorum kızacaksın, bağıracaksın ama... yapmalıydım. Onu seviyordum ve siz buna izin vermiyordunuz. Sevgimi seçmek zorundaydım baba. Aynı senin annem farklı bir dinden olduğu için onu istemeyen aileni bırakıp annemle evlenmen gibi düşün.''

''O farklı Pelin!'' diye gürledi Ahmet Bey. Bu bağırmayla kızını yerinden hoplatmıştı.

''Ona bağırma Ahmet.''

''Neden!'' hışımla karısına döndü. ''Ailesinin onurunu beş paralık ettiği için mi? Sevgisini seçip ağabeyini katil yaptığı için mi?Gazetelerde alay konusu olduğumuz için mi? Neden!''

Kendisini bile sakin bilen Ahmet Bey,bu bağırmasına kendi bile şaşırmıştı. Karısının ona iğrenircesine baktığını, Pelin'in ise 'bu benim babam mı' diye düşündüğünü görebiliyordu.

''Sevgimi seçtim çünkü eğer seçmeseydim...''

''Seçmeseydin ne?''

''Arda'yı öldürecekti.''

Duyduklarıyla bir kez daha şok olan Ahmet Bey, ne diyeceğini ve bundan sonra nasıl ayakta duracağını bilmiyordu. Oğluna mı, kızına mı yoksa karısına mı yansaydı...

Yoksa barut olup yakılmasına izin mi verseydi?

EYLÜL...

Sabah kocaman tak tak tak sesiyle uyandım.

Gözlerimi açtım ve kaşlarımı çattım. Kimdi bu?

Arda'yı uyandırmamaya çalışarak yataktan kalktım ve aynadaki yansımama baktım.

Dün onunla sadece iç çamaşırıyla uyumuştum.

Silkelendim ve gözlerimi ovuşturarak üstüme bir şort ve tişört geçirdim. Şuan bunu düşünecek zaman değildi.

Aşağı hızlı hızlı inerken nefes nefese kalmıştım bile. Kapının çalması da durmuştu üstelik. Kapıya ulaştığımda hışımla açtım ve karşımdakine bağırmak için hazırlandım.

Ama karşımda kimse yoktu.

Kaşlarımı çatarak sağa sola bakındım. Yine kimse yoktu. Hiçkimse uyanık değildi. Kafamı geri içeri sokup saate baktım. On'a geliyordu.

Kaşlarımı çattım. Bu saatlerde en azından birkaç kişi dışarıda olurdu.

Nefesimi vererek kapıya döndüğümde direk karşıya baktım. Taksimin bütün alçak binalarının...

Bir miyav sesi.

Kaşlarımı çattım ve düşüncelerimden ayrıldım ve dinledim.

Bir tane daha.

Kafamı aşağı eğdiğimde ise koca bir sepetin içinde minnacık bir kedi mırlanarak yastığının üstüne serilmiş uyumaya çalışıyordu. Minik yorganının üstünde ise şeker mavisi küçük bir zarf duruyordu.

Eğildim ve zarfı aldım. Açmadan önce kediye bir kez daha baktım. Bu kedi beni korkutuyordu.

İç çektim. Aptal Eylül. Bir kedi sana ne yapabilir ki?

Zarfı açtım ve içindeki kağıdı yavaşça yukarı çektim ve okuduklarımın bana kalp krizi geçirtmemeleri için dua ettim.

Oğlumuza iyi bak prensesim. –S

Kafamı hızla kaldırdım ve tamamlayamadağım düşüncemi tamamladım.

Taksimin bütün alçak binalarının çatısının üstüne korku sinmişti.

SORUNLU AŞK ☠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin