Yapboz

16 2 0
                                    




Hayatımıza, kalbimize, yolumuza bir kere değmiş insanlar bir daha unutulmuyorlar. Sadece aşklarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı, ailemizi, hısım akrabamızı değil, hayatımızın bir evresinde ya da çok küçük bir anında da olsa gördüğümüz, işittiğimiz, temas kurduğumuz ya da kurmasak da o andan itibaren bu dünyada var olduğunu öğrendiğimiz hiç kimseyi unutmuyoruz. Şimdi bunu okurken bile aklınıza geliyor birçok yüz, birçok isim, birçok hikâye, birçok hayat. Alışveriş yaptığımız marketin kasiyeri, yolda yürürken selam verip geçtiğimiz inşaat işçisi abi, okulun koridorunda, elleri cebinde sınav saatini bekleyen delikanlı ve daha birçok adam, birçok kadın, birçok çocuk. "Aa, evet, orada öyle biri vardı" diyorsunuz. Evet, orada vardılar onlar, unutmuyorsunuz. Çünkü bir şekilde hayatınıza girip var oldular, artık biliyorsunuz.

Unutmadıklarımız, unutamadıklarımız büyük bir yapboz çerçevesinin sadece parçalarından ibaret. İşte bu çerçeveye girdi mi birileri, artık bir fotoğraf gibi yerleşiyor beynimize. Koskoca hayat, bunlardan oluşan bir albüm ve albümler dolusu fotoğraf saçılı yolumuza.

Bazılarının parçası biraz daha özel oluyor bu yapbozda. Bir sıfat konuyor sonra onlara. Parçaların en büyüğüne aile deniyor, yerine tam oturanına arkadaş ve en uyumsuz olanına da aşk. Sonra diğer sıfatlar geliyor sırayla, renklerine ve şekillerine göre. Yalnız o aşk denilen parça, evire çevire bir türlü ya sığmıyor ya da oturmuyor işte yerine. Küçük geliyor bazısı, bazısı sanki bambaşka bir yapboza aitmiş gibi kocaman. Yine de zorluyor insan, yerleştirmeye çalışıyor çerçevenin tam orta yerine. Çünkü rengine aldanıyor parçanın, şekline bakıyor ve sıkıştırıyor oraya. Bazılarımız da kenarından köşesinden kırpmaya, şekillendirmeye çalışıyor iyi otursun diye. Sevgili okur, yeşilini isteyene satabilir misiniz kırmızı elmayı adı elma diye? Uymuyor işte o parça, kesip biçince aslından ne kalır geriye?..

Doğru parçayı bulan yok mu, var elbet. Parça parça çoğu, yarım ve yorgun ilelebet. Zorlanmış bir çerçevenin köşesi yırtık fotoğrafı gibi, dışarıda, yabancı, aitsiz ve öteki. Bazı çerçeveler ki eğik durur duvarda, düzeltilemez içi...

Parçalanmayı da göze alıyoruz biz. Bu yüzden topluyoruz parçaları. Aklımızda kalanlar, ardımızda kalmasın istiyoruz.

İşte bu büyük çerçevenin her bir parçası, çerçevenin içinde de olsa kenarında bekliyor da olsa hep hatıralarımızda. Ve her bir çerçeve, devasa bir yapbozun bir başka parçası. Bundandır ki uygun parçaları değil sevgili okur, doğru çerçeveleri arayın. Yanlış bir parçayı içinize sıkıştırmaya çalışmaktansa, doğru çerçeveyi bulup kendinizi onun yanına asın...

Ben de duvar olmak istedim bir çerçeveye ama çekmecede bekleyen bir fotoğraftım işte.

Hayatına, kalbine, yoluna değdim; unutmaz, unutamazdı. Hatırlasana sevgili, orada öyle biri vardı...

YÜZLEŞMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin