Ne çok duvarlarını aştım şu hayatın, bi'senin çitlerinden geçemedim. Sürüklendim durdum da beşer çatılarında, senden öteye gidemedim.
Ağlayana hep "gül" derler, belki de masum bir tesellinin en aykırı, en zor sözünü söylerler. Dikenlerle kaplıdır ya, acılarını kendi taşıdığı için mi gül denmiş gül'e?
Kıyıda köşede kalmış birkaç hatıra, gözümün önüne düşüp duran birkaç bakış ve senin o gülüşlerin, depremler yaratan yanaklarımda...
Kendilerine değen kalemlerin tozundan kirli beyaza dönüşmüş sayfaların her zaman en temiz öznesi oldun 'sen'.
Bir masa lambası, bir kül tablası, bir çekmece. Buruşuk bir fotoğraf avucumda. Parmak izlerin belki hâlâ kapının kolunda...
İçimde bembeyaz bir kara şimdi anılar. Masmavi bir çölde, sararmış ama ayakta kalmış, kocaman küçük bir kırmızı gül. Üzerinde koyu yeşil bir savaş yaşanmış, botlar ezmiş diğerlerini, tek o ayakta kalmış. Ah pembe anılar... Benim halimden sadece o gül anlar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZLEŞME
Short Story"Bazı yaralar sâdıktır yarınlara..." Kaybedenlere yazıldı bu kitap, yarım kalanlara, eksik bırakılanlara, düşenlere, düşürülenlere, düşleri kırılan ama içinde bi'yerlerde hâlâ o deli çocuğu yaşatanlara; ve ölüme, koyu bir sitem gibi, e...