Yaralarından sevdiklerimiz hep yalandan sevdiler bizi...
Bir kısır döngüye çomak sokar gibi başlar ya her aşk, sonunu bile bile yaşanır, yaşanmak ister; o yüzden bittiğinde insanın elinde kocaman, eğri büğrü bir çomak kalır.
"Hadi hayırlısı" der dalarsın bi'hayırsızın gözlerinden içeri, dalarsın içinde seni nelerin beklediğini bilmediğin kapkaranlık bir odaya girer gibi ve önce ışık ararsın o gözlerde. Her şeye başlamak için, her şeyden önce ışık. O parıltıyı göremezsen merak da etmezsin gerisini. "Sevmeli beni, çok sevmeli" dersin, "sonra gelir zaten gerisi."
Her ışık aydınlatmaz düşlerini. Bazısı çok parlar, kör eder gözlerini. Yiğit kadınların mutluluk denizleri, biz düz adamların elini kolunu sallayarak aşamayacağı kadar derindir.
Öyledir ya, kapısından asla giremediği bir binanın etrafında dönüp duran ve sonunda köşede dikilip sigara üstüne sigara yakan adama döneriz sonunda. Hiçbir zaman değişmeyecek, sonunda elimize çomağı tutuşturup "git ötede oyna" diyecek bir döngüdür işte bu. Affedilmez ama vazgeçilmez bir döngü.
Kıyılarındaki çürümüş tahta parçalarına rağmen hep küçük kayığımızda oturup deniz fenerine doğru yol almaya çalışırız. Oysa insan, sularına şiirler düzdüğü gözlerin yalana dalıp gittiğini anlamalıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZLEŞME
Short Story"Bazı yaralar sâdıktır yarınlara..." Kaybedenlere yazıldı bu kitap, yarım kalanlara, eksik bırakılanlara, düşenlere, düşürülenlere, düşleri kırılan ama içinde bi'yerlerde hâlâ o deli çocuğu yaşatanlara; ve ölüme, koyu bir sitem gibi, e...