Esra yayılan inayet dolu bir kokunun burnumdan girip burnumun direğini değil de kalbimin dikini bu denli sızlatmasına akıl sır erdiremezdim. Böylesi hissedilen aşkların zelzelesi de büyük olurdu ve ben titrek titrek yaşarken yıkımlarımı, kimseye diyemedim de adını, buraya gizledim. Adımla hitap ettiğin güne kadar kelebeklere söverdim ben; "Neden çabucak ölürsünüz, yaşamak ne güzel oysa?.."
Yaşadım. Yolun yarısında elimin bırakıldığı güne kadar asılıydı kağıttan uçurtmalarım. Haklı çıktı kelebekler, yaşıyorum sandım, bir yıkımın tohum bırakabileceğine inandım.
Etinden tırnağından koparıp biriktirdiğin manidar kelimelerini, o öksüz, öznesiz cümlelerini uzatırken sen, sunarken avucunun içinde en süslü dileklerini, "acaba beni ne zaman pişman edecek" düşüncesi gelir oturur aklına ve sen bu denli çırpınırken kendi suyunda, gün gelir O'nun yüzdüğü başka sular tokat gibi çarpar yüzüne. Yıkılırsın, kendi enkazının kumlarından bir gülüş çizmeye çalışırsın uçurtmalarına, O gider başkasına patlatır en mutlu kahkahalarını. İnanmışsındır, inançların yıkılır.
Onurluydu kelebekler. O gün yarın da olsa, zamanı gelince öleceklerini bile bile hiç ölmeyecek gibi inandılar yaşama ve yaşadıklarına.
Yıktılar inançlarımızı. Birer birer öldüler, haklı çıktılar.
Haklı çıkardılar aşkları...
O gidenler, sonra dönüp bakmamızı beklediler bizden.
Öğrendim ki, bir yıkımdan sonra yükselen şeyler sadece uçuşan toz ve kaçışan kuşlardır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZLEŞME
Short Story"Bazı yaralar sâdıktır yarınlara..." Kaybedenlere yazıldı bu kitap, yarım kalanlara, eksik bırakılanlara, düşenlere, düşürülenlere, düşleri kırılan ama içinde bi'yerlerde hâlâ o deli çocuğu yaşatanlara; ve ölüme, koyu bir sitem gibi, e...