Kuşlar! Sizin kadar hür olup uçmaktı düşler.
Ama önüne bakmaz insan; kuş etseler, gagam niye eğri der...
Parmaklarımdan kesip ne damlattıysam şuraya, hepsi utançtan kızarmış yavan hayat ürünü. Başka ne beklersiniz, çözülüp gitmemiş bir şey yok hayallerimi bağladığım. Her şey kaçtı elimden, geçmişe takılıp kaldım, süzüp süzüp koydum önünüze kafesimden sızanları...
Kalın pençelerini sırtına saplamış gerçeklerden derilerini bırakarak sıyrılır insan. Canı çok yanar ama özgürlük böyle bi'şey olsa gerek. Bu bedel büyük gelir aklı geride bıraktıklarında kalanlara.
Acılarımıza kendimizi hapsedeceğiz ya, düşen tüylerimizi saymayı, uçup gitmeye yeğleriz. Bu takıntılarımız, parmaklıkları en kalın kafesimizdir bizim. "Kuş olun uçun, düş kurun kaçın" deseler, belki de zar zor çıkışına geldiğimiz bir mayın tarlasının tam orta yerinde cebimizden düşürdüklerimizde kalır aklımız. Biz patlamaya mahkûmuz, bu yüzden yanık kokar içimiz...
Ve şimdi ne zaman kuş olup tiz ötmek, hür olup dik uçmak hayalini kursam, elleri sapanlı korkuluklar beliriyor gerçeklerin derin sürülmüş tarlasında. Bir tek kuşlara zarar etmezdi mayın tarlası. Ah sevgili, senden geçebilmek için kuş mu olmalıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZLEŞME
Short Story"Bazı yaralar sâdıktır yarınlara..." Kaybedenlere yazıldı bu kitap, yarım kalanlara, eksik bırakılanlara, düşenlere, düşürülenlere, düşleri kırılan ama içinde bi'yerlerde hâlâ o deli çocuğu yaşatanlara; ve ölüme, koyu bir sitem gibi, e...