Duyularını yitirmiş yaşlı ve yorgun bir ihtiyar gibi uzanıyoruz penceresi önünde, aşk denilen rengârenk ve meyve kokulu o küçük odacığın...
Âdem'i Havva'ya inandırıp yediren o meyveyi, sen değil misin Aşk? İnsanlık senin yüzünden batmışken bu kire, senden hiç vazgeçmedi Ali ile bakire. Asırlardır yazılıp çizildin, söylenip dinlendin, kuş oldun uçtun, iki tuşla iletildin, aykırı bir filmin sonunda geldin, ne yaptın ne ettin, her zaman en güzel yerlere yer ettin. Hep vardın, her zaman yaşandın Aşk.
Kurtulamadık, kurtulamıyoruz ve sıyrılmaya da pek niyetli değiliz senden. Zaten istesek de bunu yapamayız, çünkü bizim cezamızsın sen...
Dinle Aşk. Yaşlı ve yorgun, ölüm döşeğinde birer ihtiyarız; ne bir rengini görebiliyoruz, ne de o kokunu duymuşluğumuz var. Sürünüyoruz kucağında deri değiştirip duran yılanlar gibi. Belki de bu yüzden sen konusunda insanlarla hiç anlaşamıyoruz. Ne adam akıllı bir tanımın var, ne de "tanıyorum" diyebileceğimiz bir yüzün. Ölüyoruz kucağında eli ayağı tutmayan hastalar gibi. Belki de bu yüzden sana gerçekten dokunamıyoruz...
Dinliyor musun Aşk... Bir kabrin kıyısında çiçek toplattın insanlara. İnandık sana, sen varsan dünya güzel sandık. Boşuna düşmedik bu toprağa ama zehirliydi çiçeklerin ve hep dili yandı insanların. Sonra yanmayan bir parçası daha kalmadı sana inananların...
Ey Aşk! Sen nelere kabirsin...
Duvarların renkli ama için karanlık, gözü göğü görmeyen birine maviyi nasıl anlatabilirsin...
Aşk! Sen kimlere kabirsin...
Duvarların renkli ama için karanlık, ruhu sana dokunmuş bir köre ölümden başka ne gösterebilirsin?
Uğruna ne kemikten kalemler, ne etten kağıtlar uzanıyor gövdende!
Şimdi ben de son cümlemi yazıyor gibiyim seni anlattığım her cümlemde...
Madem seninle başladı, seninle bitecek bu hengâme. Asla gerçek yüzünü öğrenemeyecek, sana en güzel yerinden verecek her insan ve her hikâye.
Dinliyor musun Aşk, ölüyorum ben de. Hiç dinlemiyorsun, ne zaman dinledin ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZLEŞME
Short Story"Bazı yaralar sâdıktır yarınlara..." Kaybedenlere yazıldı bu kitap, yarım kalanlara, eksik bırakılanlara, düşenlere, düşürülenlere, düşleri kırılan ama içinde bi'yerlerde hâlâ o deli çocuğu yaşatanlara; ve ölüme, koyu bir sitem gibi, e...