Analarımız babalarımız, gıcırtılı kapıları önünde dünyanın, suda nilüfer, sırtımızda dağ, tepemizde kanatlı kubbeler gibi, ömrümüzü beklerler...
"Ben ölürsem arkamdan ağlar mısınız" der annem; bilirim, ölürsem çok ağlar arkamdan. Ağlamaz babam, belki öyle bileyim ister, yüzü buruşur, elleri titrer de çevirir başını yana, izin vermez ezileyim bir tutam yaşından. Öyle güçlüdürler ki, dünya yıkılsa yollarına, "yollar çamur oğul" derler, "sen yürü", tutarlar ellerimden: "sen devam et kenardan..."
Sofrasına oturduğumda günler sonra, görünce türlü türlü yemeklerini ve "bize mi bunlar ana" diye sorunca, unutsa da etin tadını, "yemiyoruz sanmayın oğul, aç kalmıyor baban" diyen bir kadının, sıkışıp ay sonunda para istediğimde, hatırlasa da kemerinin bilmem kaçıncı deliğini, "siniyoruz sanmayın oğul, şu askıdan pantolonumu bi'getir bakalım" diyen bir adamın oğluyum ben. Adam oldum, büyüdüm sandım; geldim, her yaşımda başımı yine dizlerine yasladım...
Üzüyoruz, emek kokan ellerini ömür boyu öpsek de haklarını asla ödeyemeyeceklerimizi ve çok yoruyoruz, biz yükseklere çıkalım diye önümüzde eğilen başları sabırla taşıyan o nasırlı ayakları.
Onlar da evlatlarının yüzündeki bir tebessüme, yavrularının gözündeki bir küçük parıltıya yaslanıp duruyorlar. Alıp götürdüğünü vermiyor hayat geri, yüzümüzün gözümüzün önünde yaşlanıp gidiyorlar.
"Anasızlık babasızlık nedir, sen bilir misin" diye sordu çocuk.
"Bilmem," dedi Ali, "bilmem. Ama bir keresinde, 'bugün niye doğdun' diye güneşi sorgulayanı görmüştüm. Allah kimseyi küstürmesin güne..."
Vefâsız olma Ali, ellerini öpmeden uyuma. Annenin dokuz ayına, yemeğine sütüne, birilerinin yüklediği bilmem nelere değil, önce anneliğine, kadınlığına, varlığına saygı göster. Baban, baban olduğunu bilsin; işin düşünce değil, içinden geldiği için haber gönder. Annenin yanında, babanın yarınında yürü. Ve unutma, sen onların yapamadıklarını yaptın diye gururlanacak tek varlıktır onlar. Sen sen ol, nefsin yoluna alma babanın âhını, bağcıklarını bağlatmak için bile eğme annenin başını...
"Bilmem dedim çocuk, ben bilmem..."
Ve çocuk, yerde cansız yatan babasının montunun cebinden dürbünü aldı. Sis çökmüş denize doğru uzun uzun baktı ve dürbünü indirdi. Sonra onu yerine koydu, diğer cepten içinde tek mermisi kalmış silahı aldı ve kendi kafasına sıktı...
"Verem olsun Ali, kahır çektirenler verem olsun. Anasının babasının, ana baba olunca değil, evlat iken değerini bilenlere selâm olsun..."
Bata çıka kulaçlar attığın dünyanın kambur sırtında, her vakit ensenden tutup çeken eldir onlar. Boğulup vursan da metruk bir karaya, yine kıyına yanaşır, bir ömrü feda edercesine halatlarını üzerine bırakırlar.
Gemi gibidirler, deniz olurlar sonunda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZLEŞME
Kısa Hikaye"Bazı yaralar sâdıktır yarınlara..." Kaybedenlere yazıldı bu kitap, yarım kalanlara, eksik bırakılanlara, düşenlere, düşürülenlere, düşleri kırılan ama içinde bi'yerlerde hâlâ o deli çocuğu yaşatanlara; ve ölüme, koyu bir sitem gibi, e...