✖ TÜM HAKLARI SAKLIDIR. ✖
23/06/18 yükseliş #5
11/03/18 fantastik #82
|Renkler Savaşı 1.Kitap|
Sonunda her şeyimi kaybedeceğimi bildiğim bir yolda durmadan ilerledim. Büyük bir sırrın peşinden koştum. Birçok düşman vardı etrafımda, pek çok dostumun...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
_____________
~
Heva kalkanı aydınlanıyordu. Kalkan giderek koyu mor ve mavi karışımı tondan açık mavi ve kenarları mor renk olan haline bürünmeye başlamıştı. Yaklaşık bir gündür yoldaydık. İki araba tenha yolda hızlı bir şekilde ilerliyordu.
Çok az yolumuz kalmıştı, kuzey Fons şehri topraklarına bir saat kadar önce girmiştik. Heyecanlıydım, Heva kalkanı kristalleri askerler tarafından korunuyordu. Halkın kristallerin bulundukları mağaralara girmesi kesinlikle yasaktı. Daha önce değil bir kalkan kristalini görmek bir mağaranın yakınından bile geçmemiştim.
On büyük yirmi küçük toplam otuz kristal ada etrafına dağılmış haldeydi. Kristallerin hepsi toprağın altında gömülü olduğu mağaralarda bulunurdu. Yüz yıl kadar önce kristallerin üzerine birbirinin aynısı olan binalar yerleştirilmiş ve askerler buralarda nöbet tutmaya başlamıştı. Şu anda gittiğimiz kuzeyde ise üç kristal vardı. Bu kristallerden biri içlerindeki en yaşlı kristaldi. Biz de şimdi oraya gidiyorduk.
Kristal diğer kristallerden daha büyük ve daha yaşlıydı. Beşyüz yıl önce büyünün yapıldığı kristaldi, halk arasında occultioris denirdi.
Yol boyunca tek kelime konuşmamıştık, dışarıyı izliyordum. Ormanlık bir arazideydik ağaçların sıklığı yüzünden Heva kalkanının mor kenarları görünmüyordu. Keşke hep böyle olsaydı. Yaşadığım Zümrüt şehri Heva kalkanının doğusunu görüyordu. Kalkanın mor kenarlarını görmek her zaman bana bu adada hapsedildiğimizi hatırlatırdı. Gökyüzü gerçek değildi...Güneşi ve ayı göremiyorduk. Geceleri şehirdeki ışıklar azaldığında o kadar karanlık olurdu ki nigrumların neredeyse tamamı geceleri dışarıya çıkmazdı. Mevsim yoktu. Hava kalkanı her zaman serindi. Geceleri ise bu serinlik giderek daha da artardı.
Arabanın hızı yavaşladığında diğer tarafa baktım. Yolun devamında büyük duvarlar yükseliyordu. Şimdi Heva kalkanının çok yakınındaydık. Kalkanın kenarlarındaki mor parlamaların, ormanı ve yakınımızdaki yüksek duvarları mor renkte göstermesine neden olacak kadar yakındaydık hem de. Kalkana hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Zümrüt şehrinden ayrılmamıştım şimdiye dek ve Heva kalkanı Zümrüt şehrine çok uzaktı.
Duvarların arasındaki dev demir kapı biz oraya vardığımızda açılmaya başladı. İçeriye girdiğimizde duvarlarla çevrili arazinin üzerinde Heva kalkanına dokunurcasına yakınlıkta inşa edilmiş büyük bina göze çarpıyordu. Bembeyaz duvarları Heva kalkanından yayılan mor rengi çok fazla yansıtıyordu. Arabadan inip binaya ilerlemeye başladık etrafta çok fazla asker vardı. Heva kalkanının en yaşlı kristali buradaydı. Kalkanın gerisinde şu anda gittiğimiz binanın altında bulunan mağarada gömülü halde duruyordu. Binanın içi de dışarıdan farksız olarak bembeyazdı. Koridorlarda ilerledikçe dışarıda olduğu kadar içeride de çok fazla asker olduğunu gördüm. Neden bu kadar önlem almaya gerek duymuşlardı merak ediyordum.