2. Bölüm

3.2K 170 11
                                    

Medya; Jeongguk Jeon

İyi okumalar!
~•~•~•~
Şirketin önüne geldiğimde arabamı park ettim. Arabadan inince bir süre öylece durup binayı inceledim. İhtişamlı, kocaman bir binaydı. O ihtişamını daha da arttırmak için büyük harflerle Big Hit Entertainment yazıyordu. Gergindim. Sebebi iş için gidiyor olmam değildi. İleride onunla karşılaşma riskimdi. Görmek istediğim son insan bile değildi.

Kontrol noktalarını geçtikten sonra danışmaya ilerledim. Danışmadaki kadın beni görünce kafasını kaldırdı ve sıcak bir gülümseme gönderdi. Tebessüm edip hemen konuya girdim. Elim ayağım titriyordu bir an önce çıkmak istiyordum. "Merhaba, iş başvurusu için gelmiştim."

Kadın herhangi bir karşılık vermek yerine başvuru formuyla kalemi önüme koydu. Hızlıca doldurup kâğıtları uzattım. Aslında artılarım fazlaydı. Makyözdüm, beş dil konuşabiliyordum. Ancak yabancı olduğum için almak istemeyebilirlerdi ve bu konuda elimden hiçbir şey gelmezdi. Genç kadın gülümsemiş verdiğim kâğıtlara göz attı.

"Eğer kabul edilirsen mesaj gelicektir."

"Teşekkürler, iyi günler." deyip binadan ayrıldım. Arya'yı aradım. "N'aptın Afracık?" bıkkın nefesim dışarıyla buluşurken karşı taraftan kıkırtı sesi geliyordu.

"Şu eki kullanmak zorunda değilsin biliyorsun değil mi? Hayır ne anlıyorsun bilmiyorum-" birinin bana çarpmasıyla telefonumun elimden fırlaması ve benim aynı zamanda yere düşmem bir olmuştu.

"Manyak mısın?! Ne diye önüne bakmadan koşuyorsun aptal?!" telefonumu yerden alıp ayağa kalktım. Üzerimi silkeleyip sonunda bana çarpan adamın yüzüne baktığımda kaşlarım iyice çatılmıştı. Özür dilemesi gereken yerde şaşkınca suratıma bakıyordu. "Aptal mı..?"

"Hah." diye bir ses dudaklarımdan firar ettiğinde o da kaşlarını çatmıştı. "Hakaret etmene gerek yoktu."

Üzerine doğru bir adım attığında geriledi. "Özür dileyeceğin yerde neden hâlâ karşılık veriyorsun? Haklı taraf benim farkındaysan?"

"Hakaret etmeden önce evet sendin ama artık eşit durumdayız. İkimizin de özür dilemesi gerekiyor."

"Hayır." dedim kesin bir dille. "Özür dilemesi gereken sensin." saatine baktı. "Bak, acelem var. Yetişmem gereken bir şey var. Uğraştırma beni lütfen." kollarımı birbirine bağladım.

"Benim vaktim bol. Özür dileyene kadar burada bekleyebilirim."

"İyi." dedi sinirle. "Sen bekle o zaman." yanımdan geçmeye çalıştığında önüne geçtim. Tekrar harekete geçtiğinde yine önünü kesmiştim. "Tanrı aşkına benimle uğraşmayı bırakır mısın?!"

"Özür dilersen gideceğim. Sana meraklı değilim."

"Nedense benimle daha çok vakit geçirmek için böyle davranıyor gibisin." tek kaşımı kaldırıp indirdim. "Ne özelliğin var ki seninle 'daha çok vakit' geçirmeye çalışayım?"

"Amacım övünmek değil ama, beni tanımıyor musun?" baştan aşağı süzdüm. Kendine gayet iyi bakan biriydi. Yüzünü kesinlikle birine benzettiğime yemin edebilirim ama hayır, onu tanımıyordum. "Hayır." dedim. Pek inanmış gibi görünmüyordu ama uzatmak istemedi. "Kusura bakma, acelem vardı." başımla onaylayıp yanından geçtim.

"Hey! Beklesene!" ellerim cebimde ona döndüm. "Sen özür dilemeyecek misin?"

"Dilemeyeceğimi söylemiştim." arabamın kapısını açıp içine binerken, "İnatçının tekisin!" demişti. Baş selamı vererek koltuğa oturup kapıyı kapattım. O sırada telefonu kapatmadığım aklıma geldi, hoparlöre aldım. Arya kendi kendine konuşuyordu. "Cevap versene Afra? Ne oluyor orada? Niye beni umursamıyorsun şu an? Bir şey mi oldu?"

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin