50. Bölüm

141 17 11
                                    

Medya; Afra & Jeongguk
~•~•~•~
Arka bahçelerindeydik. Hamakta uzanıyorduk. Bedenlerimiz iç içe geçmiş gibiydi. Yeni doğan güneş kendini gökyüzünde belli ederken hafifçe kıpırdandım. Açıkçası biraz gergindim. Sebebini bilmiyordum. Sonunda yapmıştım işte, cesaret etmiştim niye hâlâ gergindim?

Omzumu okşayan parmaklarıyla gerginliğimi bir kenara ittim. Düşünmeyecektim. Sonu her ne olacaksa kabullenmek zorundaydım, sorumluluk almak zorunda kalacaktım. Şimdilik sadece tadını çıkartacaktım. Tam bu yüzden ,biraz tereddüt etsem de, çenesine bir öpücük bırakıp tekrar başımı göğsüne koydum. Kıkırtısı eşliğinde saçımı öptü.

"Sormam gereken bazı şeyler var."

"Şimdi mi? Daha sonraya bıraksan olmaz mı Jungkook?"

"Olmaz. Merak ediyorum; gecenin bir yarısı uykundan uyanıp yanıma mı geldin gerçekten?" yüzüne bakacak şekilde yerimde dikleştim. "Hayır, öyle bir şey söylemedim."

"Biliyorum, sadece bir anda- Yani elbette çok mutluyum ama-"

"Fazla karışık bir gece geçirdim Jeon. Aslında seninle alakası bile yoktu ama sonra birden gelmek istedim. Bilmiyorum, pişman değilim ama çok korkuyorum." göğsünde duran elimi tuttu. "Korkmanı gerektirecek bir şey yok güzelim."

"Şu anlık evet, daha sonrası için söz veremezsin." kaşlarını çattı. "Verebilirim-"

"Haneul evimin misafir odasında uyuyor Kook. Uyandığında yan yana evlerde oturduğumuzu görecek, altını kurcalamaya çalışacak. Ya bizi bu hâlde görürse?" tek kaşımı kaldırdım. Bunun olması çok düşük bir ihtimaldi, sadece biraz gerilsin istiyordum. Çünkü o surat ifadesi komik oluyordu. "Evinizde ne işi var?"

"İşte orası biraz karışık." kaşlarını kaldırıp indirdi. Cevap vermek yerine yüzünü biraz daha incelemeyi tercih ettim.

Kızım, çok şanslıyız. Şu güzelliğe bak.

Kapa çeneni dikkatimi dağıtıyorsun. Parmaklarım yanağını dolaştı, yara izini dürttü. "Çok güzelsin Jeongguk." şaşırmış gibi bir hali vardı. "Erkek rolünü üstlenmeyi keser misin?! Garip hissediyorum!" kahkahama engel olamadım ancak bir süre sonra ağzımı kapatmak zorunda kalmıştım çünkü sabahın beşi ya da altısıydı, herkes uyuyordu.

"Gülme ciddiyim." dil çıkarttım. "Artık gitmem gerekiyor." kolları belimi sardı. "Sormam gereken bir şey daha var, her ne kadar diğerine cevap vermesen de." Haneul'le ilgili olandan bahsediyordu. "Boynuna n'oldu?"

"Önemli bir şey değil." parmakları boynuma dokundu. "Acıyor mu?" omuz silktim. "Böyle şeyler canımı yakmıyor Jeongguk. Kafanı benimle meşgul etme."

"Sevdiğim insanla elbette 'kafamı meşgul' edeceğim."

"Erken yaşlanırsın benden söylemesi. Artık gitmeliyim." hamaktan inip üzerimi düzelttim. Beni taklit ederek hamaktan inmiş karşıma dikilmişti. Birden boyu mu uzadı bana mı öyle geliyor?

ÇOK ŞANSLIYIZ DİYORUM SANA!

Lanet çeneni kapat diyorum bende sana! Hırkasını üzerimden çıkartıp uzattım. Almak yerine alnıma uzun bir öpücük bırakmayı tercih etti. "Sende kalabilir."

"Gerek yok." dağılmış saçlarını düzeltirken fısıldadım. "Beni özlediğin zaman hırkamı üzerine geçirme şansını tepiyorsun şu an." gülümsedim. Hırkayı omuzlarına bırakırken konuşmuştum.

"Öncelikle kolay kolay özlemem, ikinci olarak özlersem bile yanına gelmeyi tercih ederim." hırkayı düzelttim. "Cansız bir şey özlemimi gidermez, Jeon."

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin