30. Bölüm

442 28 17
                                    

Medya: TaeJin
~•~•~•~•~
Başımı tutarak merdivenlerden indim. Felaket bir ağrı vardı, geçmeye niyeti varmış gibi de durmuyordu. Koltukta yan yana yatmış çifti görünce istemsizce güldüm. Ne ara eve gelmiştik onu bile hatırlamıyordum.

Mutfağa geçip kendime su doldurdum. Suyumu içerken Arya içeri girmişti. "Günaydın fare." kalçamı tezgaha yaslayıp ona bakmaya başladım. "Dün saçma sapan bir şey olmadı değil mi? Ben hiçbir şey hatırlamıyorum." gülümsedi..? Bu oldu demek miydi yani? Kaşlarımı kaldırıp cevap beklediğimi belli ettim.

"Sadece eve girmek istemedin. Seni yalnız bırakmak zorunda kaldım yalnızca beş dakika sonra bir baktım Jungkook'un kucağında uyuyorsun." kaşlarımı çattım. Jungkook'la ne işim vardı?
- Jungkook mu?
Başıyla onaylarken dolabın kapağını açıp kahvaltılıkları masaya yerleştirdi. Jungkook nereden çıkmıştı şimdi? Saçma sapan bir şey söylememişimdir umarım. Fırından çıkardığı pastayla beraber yanıma geldi. Kocaman gülümsüyordu. "Ah dur bir şey eksik!" alt çekmeceden mum alıp üzerine koydu. Mumu yaktıktan sonra yüzüme doğru yaklaştırdı.
- Doğum günün kutlu olsun fare.
- Teknik olarak doğum günüm yarın Kızıl.
Omuz silkti. "Yarın burada değilsin. Hem kendim yaptım! Çocukken yaptıklarımızdan, bak muz bile var!" gülümsedim. Mumu üfleyecekken pastayı geri çekti.
- Dilek tut.
- Gerçekleşmeyen bir şeyi neden yapayım?
- Olsun! Belki gerçekleşir öyle söyleme.
- Pekala.
Gözlerimi kapattım. Dileyecek bir şey aklıma gelmiyordu. Ne dilemeliydim?
Güzel bir şey dilemelisin.
Ne gibi?
Hmm... Güzel bir hayat?
Evet, beğendim.
Güzel bir hayat diliyorum. Aileme tekrar kavuştuğum, güzel bir hayat. Arya'yla ve tüm sevdiklerimle geçireceğim bir hayat diliyorum.
Bir de şeyi dile; Jungkook'u kaybetmemeyi.
Neden böyle bir şey yapayım?
Zaten kabul olmayacak. En azından istemiştim diye beni susturabilirisin.
...
Bir de... Jungkook'u kaybetmemeyi diliyorum.
Mumu üfleyip gözlerimi açtım. Arya pastayı tezgaha bırakıp kollarını etrafıma sardı. "Seni seviyorum, iyi ki doğdun güzel arkadaşım." sarılmasına karşılık verirken gülümsedim. "Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Arya geri çekilip yaptığı tatlılardan elime tutuşturdu.
- Sana yemekler hazırladım. Hediyelerini afiyetle ye.
- Öyle yapacağımdan emin olabilirsin.
Tatlıdan birkaç kaşık aldıktan sonra Arya kolumu dürttü.
- Sofrayı hazırlarken sen de şu çöpü atsana. Kokmasın.
Başımla onayladım. Tabağı tezgaha koyup çöp poşetini aldım. Montumu üzerime almadan sadece botlarımı giyip dışarı koştum. Ama bu büyük bir hataydı çünkü kıçım donmuştu.

Poşeti çöpe atıp koşturarak eve girdim. Botlarımı çıkartıp koltukta uyuyan çiftin başında dikilmeye başladım. Hyun, Soo'nun göğsüne başını koymuş kolunu beline sarmıştı. Soo'nun bir kolu Hyun'un başının altında diğerini ise sanki kaçıracaklarmış gibi belini sıkı sıkı sarıyordu.

Soo'yu dürttüğümde kıpırdanmış, Hyun'a daha çok sarılmıştı. Bir kere daha dürttüğümde pufluyordu. Tekrar dürttüğümde gözlerini açmış sinirle bana bakıyordu.
- Kalkın artık kahvaltı yapalım.
- Hyun yorgun.
- Hepimiz yorgunuz, kalkın. Hemen.
Mutfağa girdiğimde Arya ne ara yaptığını bilmediğim, belki dün akşam yapmıştır, tonlarca güzel şeyi sofraya koymuştu. Sandalyeyi çekip oturdum. Hyun önden Soo arkasından mutfağa girdiklerinde sandalyelere yerleşmişlerdi. Tabağıma birkaç şey doldururken Arya meyve suyumu önüme koydu.

Hyun ve Soo iştahla tabaklarını bitirirken Arya'yla ben tabağımızla oynuyorduk. İkimizin de sorunu şuydu; ben gidiyordum. Arya'yı yalnız bırakmayı hiç istemiyordum ama gitmem de gerekiyordu. Arya için de durum aynıydı. Beni bırakmayı istemiyordu ama gitme de diyemezdi. Soo
- Saat sekizdeydi değil mi?
Başımla onaylayıp meyve suyumdan bir yudum aldım. Hyun
- Mutlaka geleceğiz.
Omuz silktim. "Gelmek zorunda değilsiniz." Soo göz devirirken Hyun gülüyordu.
- Kızıma iyi bakın yeter.
Arya söylediğim şeyle çatalını masaya bırakmış, mutfaktan çıkmıştı. Hyun şokla bana dönerken zeytinimi ağzıma attım.
- Ciddiyim ona iyi bakın. Bir şey olursa arayın. İhtiyacı olursa yanında olun. Anlaşıldı mı? Soo
- O iş bizde merak etme.
- Güzel.
Masadan kalkıp yukarı çıktım. Odasına girdiğimde yatağının üstüne oturmuş dolu gözleriyle etrafı izliyordu. İçeri girince bana dönmüştü.
- Ohoo Kızıl daha gitmeden ağlarsan havaalanında ne yapacağız?
- Dalga geçme!
- Geçmiyorum.
Yanına oturup bağdaş kurdum. Ne kadar orada kalırdım bilmiyorum, belki iki üç gün ya da bir hafta? Ne kadar zamana ihtiyacım vardı bilmiyordum. Ancak erken dönmek için uğraşacaktım. Arya bensiz yapamazdı, yalnız kalınca korkuyordu zaten kocaman evde tek başına kaldığında paranoyaklaşırdı.
- Çok ani oldu. Bu kadar çabuk gitmeni beklemiyordum.
- Farkındayım. Hemen harekete geçmem gerekiyordu, üzgünüm.
Başını iki yana sallarken tebessüm etti. "Senin adına mutluyum. İnan bana doğru kararı verdin... Ama insan yine de bilirsin-..."
- Endişelenir, biliyorum. Korkmanı gerektirecek bir şey yok. Şimdi aşağı in, çocuklar kafeye gidecekler ben de üstümü değiştirip geliyorum.
Saçlarını karıştırıp odadan çıktım. Kendi odama girdiğimde dün ayarladığım siyah pantolon ve sarı sweati üzerime geçirdim. Saçımı topuz yapıp aşağı indim.

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin