16. Bölüm

1.4K 77 13
                                    

Medya: Arya Ateş
~•~•~•~
Uyumama rağmen hala uyuma ihtiyacı duyuyorum hep o kadın yüzünden bir rahat vermedi. Eylül
- Ne yaptın bakalım bugün?
Başımı Eylül'e çevirip boş boş baktım.
- Sen ciddi misin?
- Oradan bakınca şaka yapıyormuş gibi mi duruyorum? Böyle bir soru soramıyor muyuz yasak mı?
Güldüm.
- Anne havasında söyledin ya garip oldu biraz.
Eylül şaşkınca bana bakınca ne söylediğimi kavradım, az önce ne söyledim ben?
- Ne söylediğini sorgulamayı bırak Afra, bana sorumun cevabını ver.
- Makyaj yaptım, uyuduğum için sekreterden azar işittim, Arya da olmak üzere iş arkadaşlarımla yemeğe gittik ve en sonunda evdeyiz.
- En azından bir şeyler yapabiliyorsunuz ben burada boş boş oturuyorum.
- Eylül daha çok bizden sıkılıyormuşsun gibi hissediyorum, seni döverim.
- Ne alakası var ben iş yapmadan durduğum için sıkılıyorum ayrıca büyüklerine saygılı ol ufaklık. Arya
- İşine gelince büyük oluyor. Eylül
- Sus bakayım sen! Velet! Arya
- Alışverişe gitmemiz gerek almayı unuttuğumuz bir şey var.
Sakin ol Afra, üstüne atlama. Derin bir nefes al. Arya
- Kime diyorum! Hadi kalkın. Eylül
- Allah'ım ne tür bir günah işledim de bana böyle bir kardeş verdin yarabbim.
- Ne alacaksın yine? Arya
- Maske almayı unutmuşuz düşünebiliyor musunuz en önemli şeyi unutmuşuz!
Şu Big Hit başımıza iş açıyor dümdüz parti veriyorsan ver işte ne o öyle maskeli parti.
- Ben bir yere gitmiyorum çok istiyorsan git al. Arya
- Oldu sizinkini de mi alacağım? Eylül
- İstemiyorsan alma biz de gelmeyiz sanki çok isteyerek geliyormuşuz gibi.
Dedikten sonra yukarı çıkmaya başladı. Bende arkasından kalktım merdivenlere yürüyecektim ki tabii ki de adet bozulmadı vekolumdan tutuldum.
- Ne yani sende mi? Tek mi gideyim Afra?
- Arya Eylül'ün dediği gibi istersen git istemezsen gitme o parti umurumda olan bir konu değil.
- Sen Jungkook'a söylemedin mi ona eşlik edeceğini?
Yalnız kabul edeyim baya iyi bir yerden vurdu.
- Arya yorma beni uğraşamam git sen al hepimize işte zaten gelsek de kendi bildiğini okuyacak kendi bildiğini alacaksın.
- Aman! Gelmeyin! Ben kendim giderim!
- O elbiseyle gitme çık yukarı üzerine rahat bir şeyler giy çok dolanırsın sen sonra ölüyorum deme.
Dedikten sonra merdivenlerden çıkmaya başladım.
- Çok biliyorsun sen! Gelip değiştireyim bari! Ama sen dedin diye değil rahat olayım diye!
- Tabii tabii öyledir.
Dedikten sonra odama girdim. Bu kız bana kafayı yedirtecek. Çok değil en fazla on dakika sonra bağıra bağıra odama girdi. Rahat yok bana.
- Bana bak saç modeli ve nasıl makyaj yapacağını araştır ben gelene kadar. Gelince kontrol ederim yarın son gün her şeyi yarına yüklemeyelim geç kalırız çanta da ayarla kendine Eylül'le seçin bak uğraştırmayın beni!
Yan tarafımdan aldığım yastığı kafasına attım.
- Çık şu odadan çıldırtma beni! Adam akıllı maske al yoksa takmam haberin olsun.
- Tamam be!
Bu kız cidden! Pijamalarımı giydikten sonra laptopumu elime alıp yatağıma kuruldum. Tabii ki saç modeli falan bakmayacağım film izleyeceğim. İzleyeceğim film ne olsun diye düşünürken içeri elinde patlamış mısır olan Eylül girdi ve yanıma yerleşti.
- Hayırdır?
- Tch tch tch rezil, patlamış mısır getirdim bize.
Elimi kaba daldırıp sığdığı kadar avuç içime aldığım mısırları ağzıma doldurdum.
- Oyo yopmoşson. (İyi yapmışsın.)
- Arya saç modeli bakın dedi hadi bakalım da başımızı ağrıtmasın.
- Ne gerek var? Ben saçımı maşa yaparım Arya'ya maşalı dağınık topuz yaparız sana da maşa yaparız oldu bitti.
- Bunu Arya'ya da söylesene hadi Afra.
- Ya ne yapacağız Gamzeli kafamıza kuş yuvası mı yapacağız?
- Tamam tamam bir şekilde ikna ederiz o zaman.
Kafamı sallayıp seçtiğim filme baktım. Yeterince eğlenceli bir filme benziyor bunu izleyeceğim.
*
Film bitince yatağa iyice yayıldık. Gözlerim kapanıyordu Eylül baygın bakışlarını etrafa gönderirken kapı çaldı.
- Kalk bak Afra.
- Ben mi?!
- Başka Afra mı var?
- Git sen bak!
- Ben misafirim bir kere kaldır kıymetlini!
- Ne misafiri be? Misafirmiş laflara bak!
- Afra kapıyı kıracak git bak!
- Çalar çalar gider banane.
- Afra yemin ediyorum annemi ararım. Derim ki bunlar buralarda hep eğlence peşindeler diline düşürürüm sizi.
- Can babam inanmaz hemen Yeliz anneye pasla.
Kapı gürültüyle çarpınca ikimizde yerimizden sıçradık.
- O neydi?
- Kimse içeri girdi.
- Ne?!
Eylül yataktan kalkıp eline yastığı aldı.
- Yastık mı? Onunla mı korunmayı düşünüyorsun?
- Sessiz ol!
- Eylül Allah aşkına hırsız olsa kapıyı mı çalar?
Elindeki yastığı bana doğru attı.
- Haklısın şu eve giren hırsız yüzünden kafayı yedim, kim o zaman bu?
- Olsa olsa Ar-...
Odamın kapısına tekme atarak içeri giren Arya zaman kaybetmeden bağırmaya başladı.
- Ne diye kapıya bakmıyorsunuz?! Biriniz bile kaldıramadınız mı götünüzü?!
- Olsa olsa Arya'dır diyecektim. Eylül
- Sus bağırma. Arya
- Umarım saç modeli bakmışsınızdır yoksa dayak yiyeceksiniz.
Eylül beni işaret ederek konuştu.
- Bu bakmak istemedi.
- Bu mu? Benim bir adım var ayrıca sen de kabul ettin çok istiyorsan baksaydın! Arya
- Afra seni döverim!
- Hayır saçımıza ne yapabiliriz ya maşa ya dağınık topuz zaten elbiselerin üstüne bunlar gider derdin ne? Arya
- Fikir olsun elimizde diye çalışıyorum burada! Kendimiz yapacağız her şeyi biliyorsun değil mi?
- Arya makyözüm farkında mısın?
Dedikten sonra Eylül gülmeye başladı hatta o kadar gülüyor ki düşmemek için duvardan destek alıyor. Eylül
- İnanamıyorum bu kıza cidden. Arya
- Sus Eylül!
- Sen maske almaya gitmiştin bulabildin mi bari?
- Zoraki de olsa evet dantelli aldım. Eylül
- Ne aldın?
- Dantelli ama çok güzeller hemen öyle önyargılı yaklaşmayın.
Poşetleri yatağa koyup oturdu ve paketlerden maskelerimizi çıkardı. Eylül ve bana siyah kendine beyaz almıştı. Fena değiller aslında beğendim. Arya
- Ee beğendiniz mi?
Eylül'le aynı anda:
- Fena sayılmaz. Arya
- Ayh cidden! Siz şimdi çanta da seçmemişsinizdir?
- Seçmedik. Arya
- Allah'ım neydi günahım! Eylül
- Bizden bir şey yapmamızı istemen?
Arya eline aldığı yastığı Eylül'ün kafasına attı.
- Ne işe yararsınız ki zaten?! Gidip ben seçerim hepimize siz oturup bir yerinizi büyültün!
Kendi maskesini alıp odadan çıktı. Yapmayacağımızı bilmesine rağmen böyle şeyler istiyor sonra suçlu biz oluyoruz!
Yataktan kalkıp poşetinden çıkarmaya bile yeltenmediğim elbiseyi aldım askıya asıp dolaba koydum. Ayakkabıları da tam altına yerleştirdim. Maskeyi paketine geri koyup ayakkabıların yanına koydum. Adım gibi eminim Arya daha yarın başlar "Kıyafetlerinizi düzgün bir yerlere koyun elinizin altında olsun." demeye. Eylül
- Ne fark ettim biliyor musun?
- Ne?
- Elbiseme bende dokunmadım ve birazdan Arya bunu görecek.
Ona doğru döndüğümde hala yatakta oturuyordu.
- Ve sen hala buradasın?
Dediğim gibi odadan ışık hızında çıktı Arya'nın söylenmeleri çekilecek gibi değil gerçekten. Anasına bak kızını al derler ya yemin ederim Arya eşittir Yeliz anne.
Saat altı buçuk ve açım. Aşağı inip mutfağa girdim buzdolabını açtım, boş dolapla ne kadar bakışılırsa o kadar bakıştım. Bir de evde boş durmaktan şikayet ediyor hanım efendi, yemek yapsana! Telefonumu yukardan almaya üşendiğim için ev telefonundan dört tane büyük boy pizza sipariş verdim, yemek yapmakla uğraşamam. Arya
- AFRA ÇABUK BURAYA GEL!
Bu kızdan rahat yok bana. Oturmak yasak şu parti işini kabul etmeseydim olmayacaktı bunlar hiç başım ağrımayacaktı. Hatta belki Jungkook meselesini bile anlamayacaktım ve konuşmak zorunda kalmayacaktım! Kalbini kırma ihtimalim %99,9'dan %89,9'a düşecekti belki de!
Merdivenleri tırmanıp Arya'nın odasına girdim. Eylül yatağa oturmuş odanın içine korkunç bir şekilde bakıyordu. Kesinlikle haklı bu kızda bu kadar çantanın ne işi var Allah aşkına.
- Ne var? Arya
- Diyorum ki sen bu çantayı al.
Elindeki siyah küçük dikdörtgen şeklinde olan çantayı bana gösterirken.
- Bunun için mi çağırdın gerçekten? Kafayı yiyeceğim, alırım. Arya
- Sen tamam.
Bu sefer de eline aldığı küçük gümüş yuvarlak çantayı Eylül'e gösterip:
- Eylül sen de bu gümüşü al hem ayakkabılarınla aynı renk hm? Eylül
- Tamam Arya.
Arya kendine çanta aramaya başladı ki bu çok uzun sürecek bir şey olduğu için yardım amaçlı çantalara şöyle bir göz gezdirdim. Ciddiyim bu kız ne ara bu kadar çanta aldı? Eylül
- Arya bak şurada bir çanta var krem rengi küçük bir şey dikdörtgen gördün mü? O güzel olur.
Arya uzanıp aldığı çantayı gösterdi.
- Bu mu? Eylül
- Evet o güzel olur sende onu al. Arya
- Sence Afra, olur mu?
- Olur olur.
Benim için seçtiği çantayı alıp odadan çıktım. Çantayı da dolaba koyup cüzdanımı alıp aşağı indim pizzalarım her an gelebilir. Televizyonu açıp oturuyordum ki kapı çaldı. Koşup kapıyı açtım. Adama parayı verip pizzalarımı aldım. Mutfağa girip masaya koydum dolaptan da içecek çıkarttım.
- EYLÜL KIZIL HADİ GELİN PİZZA ALDIM.
Bardakları da çıkartınca masaya oturdum. Çoktan yemeğe başlarken Eylül anca geldi. Eylül
- İnsan bekler hiç saygı kalmamış.
- Oryo noyo golmoyor? (Arya niye gelmiyor?)
- Elbisesini falan ayarlıyor boşver biz yiyelim.
- Bir de az önce insan bekler diyor.
Omuz silkip masaya oturdu. Bugün çok mu yavaş geçiyor bana mı öyle geliyor? Arya da sonunda gelebildiğinde pizzaları bitirip çöplerini kaldırdık. Kızlar salona geçerken tabii ki dolmuş çöpü bana bıraktılar. Çöpü alıp dışarı çıktım. Neyse ki oturduğumuz sokakta çok az insan yaşıyor yoksa pijamalarımla çok da iyi bir tepki almayabilirdim. Jimin
- Asi komşum?
Elimdeki çöpü çöp kutusuna atıp arkamı döndüm. Jimin bana bakıyordu ve gülmemek için kendini sıktığı o kadar belliydi ki. Hayır alt tarafı üzerimde pijama var bunda komik olan ne?
- Efendim Jimin?
- Aman Tanrı'm seni ilk defa böyle şirin pijamalar içinde görüyorum! Fotoğrafını çekebilir miyim lütfen lütfen lütfen.
- Ne?! Hayır tabii ki uzak tut kameranı benden idol falan dinlemem döverim.
- Çok ayıp pofuduk yanaklı komşular dövülmez.
- Her neyse eve giriyorum, soğuk.
- Bir tane fotoğraf çekeyim bak kimseye göstermem gerçekten.
- Jimin izin verirsem başımdan gidecek misin?
- Evet evet evet.
- Tamam çek hadi.
- Yeeyy V yap bakayım.
Bir elimi hafif havaya kaldırıp V yapıp güldüm.
- Afra içten gülsene biraz.
- Nasıl içten gülebilirim acaba?
Cevap verecekken arkasından geçen köpeğin havlamasıyla korkup yere poposunun üzerine düşmesiyle kahkaha atmaya başladım.
- Jimin iyi misin?
Hala gülüyordum.
- İşte tam olarak böyle gülebilirsin. Baksana ne kadar güzel oldu!
Hala fotoğraf derdinde. Ayağa kalkıp telefonunu burnuma doğru uzattı.
- Bak ne kadar güzel çıktın ve şirin.
Telefondaki fotoğrafa baktım hunharca gülerken gerçekten nasıl böyle güzel çıkabilmişim merak konusu.
- Kimseye göstermek yok bak.
- Tamam tamam göstermeyeceğim.
- Güzel, gidiyorum görüşürüz.
- Görüşürüz.
Eve girince gidip kızların yanına oturdum bacaklarımı sağımda kalan Eylül'ün üzerine atıp başımı koltuğa yasladım.
Jimin'in ağzından
Kimseye göstermeyeceğim dedim ama makneamiz buna dahil değil daha sonradan telefonumda görürse beni öldürür. En önemlisi benim canım peluş ejderhamın kafasını kopartır buna dayanamam. Eve girince salona koşarak girdim. Jin hyung
- Ne oluyor Jimin-ah niye koşuyorsun?
- Hyung Kookie nerede?
- Odasında oyun oynuyor Tae'le. Oraya gidiyorsan söyle onlara yemeğe gelsinler.
- Tamam hyung.
Koşarak yukarı çıkarken Yoongi hyung çarptım. Tanrı'm bu fotoğrafla Jungkook'u tehdit edemeden ölmek istemiyorum.
- Hyung çok üzgünüm.
- Ölmek mi istiyorsun?
- Üzgünüm.
- Kaybol.
Dediği gibi yapıp Kookie'nin odasına girdim. Tae
- Ayh yenildiğime inanamıyorum! Tekrar oynayalım maknae!
- Hyung on altı kere oynadık ve hepsinde kaybettin, kaybetmeye doyamıyorsun bakıyorum.
- Şimdi seni varya.
Tae hemen yanında olan Jungkook'un üzerine atlamaya çalıştığı zaman Jungkook ayağa kalkıp benim arkama saklandı.
- Hyung ona yeteneksiz olduğunu sende söylemelisin. Tae
- Seni velet!
Tae arkamda olan Jungkook'a doğru koşmaya başladığında maknea odadan çıktı. Benim güzel peluş ejderham aşkına! Şuan onu tehdit etmem gerekiyordu! Bende arkalarından odadan çıkıp aşağı indim. Sesleri bütün evi inletiyordu.

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin