17.Bölüm

1.1K 72 7
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Giyecekleri elbiseler ve maskeler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Giyecekleri elbiseler ve maskeler. Arya'nın ki medyada bebeklerim.
~•~•~•~
Üzerimde hissettim ağırlıkla gözlerimi açmak zorunda kaldım. Arya
- Afra hadi kalk bak saat on iki oldu!
- Arya in üstümden çok ağırsın!
- Elli üç kiloyum, nasıl ağır olabilirim!
- İn üstümden! Eylül
- Kesin sesinizi uyumaya çalışıyorum burada.
Gözlerimi açıp Arya'yı üzerimden inmesi adına aşağı ittim. Poposunun zemine sert temasıyla bağırmıştı. Eylül
- Arya kes sesini!
Bacaklarımı yataktan sarkıtıp esnedim. Arya o sırada ayağa kalkmış Eylül'ü uyandırmaya çalışıyordu. Yataktan kalktığım gibi gidip duş aldım. Odama geri girdiğimde Arya Eylül'ü uyandırma işlemine devam ediyordu.
- Odamdan çıkın üstümü giyeceğim. Arya
- Eylül bir kalksa! Eylül
- Lanet olsun partisine de sana da!
Yataktan kalkıp odadan çıktı. Arya'da peşinden çıkınca dolabımdan mor pijama takımımı çıkarıp giyindim. Saçlarımı tarayıp kuruttuktan sonra aşağı indim. Mutfağa girip kahvaltı hazırlamaya başladım. Eylül kafasında havluyla mutfağa girdi.
- Afra al şunu başımdan yoksa kardeş katili olacağım.
Arya da arkasından mutfağa girdi. Beni süzmeyi bitirdiğinde derin bir nefes aldı. Arya
- Beni mi sınıyorsunuz! Afra sen niye pijama giydin!
- Ne yapsaydım saat sekizde olan şey için şimdiden elbise giyip mi dolaşsaydım. Arya
- Allahım sen bana sabır ver. Eylül
- Defol git banyo mu yapıyorsun ne yapıyorsun, kafan açılsın! Deli etme beni sabah sabah. Arya
- Saat olmuş on iki buçuk neyin sabahından bahsediyoruz? Eylül
- Afra bana oradan bıçak versene sen!
Arya mutfaktan koşarak çıkınca yanıma gelip bana yardım etmeye başladı. Kahvaltıyı hazırlayınca oturup yemeye başladık.
- Tuna neden aramadı hala?
- Bilmiyorum.
- Bugün biraz daha bunaltıcı sanki, yoksa kardeşim yüzünden mi böyle hissediyorum?
- Bilmiyorum.
- Sen iyi misin?
- Bilmiyorum.
- Afra neyin var?
- Eylül nasıl başlamalıyım? Yani ona ne söyleyeceğim? Kırılmasını istemiyorum.
- Gerçekçi olmak gerekirse, sen ne söylersen söyle o zaten kırılacak. Ne kadar açık konuşursan o kadar iyi olur.
Derin bir nefes aldım. Nelerden hoşlanmıyorsam hep başıma gelir. Çatalımla peynire eziyet ederken Arya yanıma oturdu. Arya
- Peynire deney mi yapıyorsun? Ne kadar süre dayanabilir diye? Eylül
- Bulaşma kıza zaten ne olduysa senin yüzünden oldu. Arya
- Jungkook mu? Eylül
- Evet. Arya
- Ben... Belki bu sefer bir şans verir diye düşünmüştüm, üzgünüm.
- Tamam bahsetmeyin artık. Arya
- Afra benim konuşmamı ister misin? Öğrenmemişsin gibi yani.
- Hayır zaten konuşacağımı söyledim ayrıca senin konuşman iyi olmaz. Eylül
- Hadi hadi yemeğinizi yiyin o partide yemek falan vermezler şimdi gitmeden de bir şeyler yeriz. Arya
- Atıştırmalık verirler. Eylül
- Onlarla kim doymuş da biz doyalım.
- Haklı. Arya
- Sizde!
Ne konuşacağım?
Ne diyeceğim?
Nasıl anlatacağım?
Nasıl söyleyeceğim?
Bu soruların cevaplarını nasıl vereceğimi bilmiyorum. Ya çok üzülürse? Gözleri dolarsa ve bana bakarsa ne yaparım o zaman. Allah'ım sen yardım et. Eylül çatalı ağzıma uzattı.
- Aç ağzını senin yiyeceğin yok!
Kafamı iki yana salladım.
- İstemiyorum doydum ben. Eylül
- Sanki bir şey yedin de! Aç ağzını ben yedireceğim!
Çataldaki ,ne uzattığına bakmamıştım, şeyi çiğnemeye başladım. Ağzımdaki bitmeden kocaman bir şey daha ağzıma tıkıştırdığında boğulma tehlikesi geçiriyordum. Öksürmeye başladığımda Arya korkuyla ayağa kalkıp su getirdi. Arya
- Al işte öyle yedirilir mi?! Öldürecektin kızı! Eylül
- Afra iyi misin?!
Öksürürken başımla onayladım. Arya sırtıma vurmakla Eylül'de su içirmemek meşguldü.
- Çekin ellerinizi üstümden be! Şimdi öldürürsünüz. Arya
- Kendi yemeğini kendi yiyorsun hele bir yeme bak ne yapıyorum!
- Ne yaparsın?
- Oklavayı yerinden çıkartırım!
- Aman Allahım çok korktum!
Gülüp önüme döndüğümde onlar da yerlerine geri oturmuşlardı. Tabağımdakileri bitirdiğimde masadan kalktım. Ocağa su koyup ısınmaya bıraktım kahve içersem kafamı toparlarım.
- Kahve içecek misiniz? Eylül
- Ben içerim. Arya
- Bende.
Üç tane bardak çıkartıp içlerine kahve koydum. Su ısınınca bardakları doldurdum. Kızların bardaklarını önlerine koyduktan sonra kendi bardağımı alıp bahçeye çıktım.
Salıncağa oturup arkama yaslandım. Hava soğuktu ama ilginç olan tarafı üşümüyordum. Ya da öyle hissediyordum. Bakışlarım bir an onların evine kaydı. Perdeler açıktı bu da demek oluyor ki onlar da uyanmış. Salonlarının penceresinde bir karartı belirdiğinde bakışlarımı çektim. Kahvemden bir yudum aldıktan sonra masaya koydum. Onu bile içesim gelmiyordu.
Çoğu şeyi kafasına takmayan ben, böyle konularda karşımdakinin kalbini kırmamak için kafa patlatıyorum. Kalp kırmak tehlikeli bir şeydir, kırılan kişi sana karşı kin tutabilir kalp ağrısı çeken biri seni mahvedebilir.
Zevk için birilerini üzenler eninde sonunda bir sona mahkum olurlar.
Jungkook iyi biri onu üzmek istemiyorum. Bir yanım hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapmak istiyor ama diğer yanım ise eğer şimdi konuşmazsam ilerde daha kötü olacağını söylüyor.
Üzerime bir sıcaklık yayıldığında transtan çıkıp yanıma oturan kişiye bakmıştım. Ama kesinlikle kafamı meşgul eden adamı görmeyi beklemiyordum. Jungkook
- Neden üstüne bir şey almadan dışarı çıktın?
Boş boş ona bakarken o üstüme az önce koyduğu battaniyeyi düzeltiyordu.
- Soğuk havayı severim.
- Ama vücudun sevmiyor, buz gibi olmuşsun.
Gözlerime baktığında bakışlarımı kaçırdım. Mutfak camından bana bakan Eylül'le göz göze geldim. Güç vermek istercesine güldüğünde ufak bir tebessümle karşılık vermiştim.
- Benimle ne hakkında konuşacaksın Afra?
- Dün gece uyuyamadın değil mi?
- Ne?
Ona baktım, gözlerinin altı çok hafif de olsa morarmıştı. Kaşlarımı kaldırıp bir cevap beklercesine baktığımda başıyla onaylamıştı.
- Partiden sonra konuşacağım Jungkook düşünme sen önemli bir şey değil.
"Yalan söyleyerek kaçamazsın Afra şimdi söylemesen de bir kaç saat sonra söyleyeceksin."
İç sesim yüzüme gerçekleri çarparken ben Jungkook'a gülümsemekle ilgileniyordum.
- Pekala, Jin hyung kahvaltı hazırlıyordu gitsem iyi olacak.
O ayaklandığında bende kalktım. Battaniyeyi omuzlarımdan sıyırıp ona verdim.
- Battaniye için teşekkürler, çocuklara selam söyle.
Bahçe kapısından çıktıktan sonra kahve bardağımı alıp içeri girdim. Bardağı mutfağa bırakıp kızların yanına salona geçtim. Eylül kollarını açıp gelmemi işaret ettiğinde yanına ilerleyip omzuna yattım oda kollarıyla beni sardı. Küçüklüğümüzden beri birbirimizi ısıtma yöntemimiz buydu. Arya da boşta kalan diğer taraftan sarılınca ciddi anlamda üşüdüğümü ve daha yeni yeni ısınmaya başladığımı hissetmiştim.
- Az önce ona yalan söyledim. Arya
- Ne dedin?
- Konunun önemli olmadığını söyledim. Eylül
- Afra bunu şimdilik yapmak zorundaydın hem bu kadar düşünme bir şekilde söyleyeceksin ve omuzlarından bir yük kalkmış gibi olacak.
- Evet o yük benim omuzlarımdan kalkıp Jungkook'un omuzlarına koyulacak.
Arya daha sıkı sarıldığında kemiklerimin kırılacağını sanmıştım. Arya
- Sadece bir kaç gün o yükü taşıyacağından eminim, Tae'ler ona destek olacaklardır.
Eylül'ün telefonu çaldığında ayrılmak zorunda kalmıştık. Yeliz anne görüntülü arıyordu. Eylül telefonu açıp hepimizi göreceği şekilde tutmaya başladı. Yeliz anne
- Heh açtılar Can gel bak! Eylül
- Validem sen görüntülü aramayı da mı öğrendin? Yeliz anne
- Niye öğrenemeyecekmişim? Teknolojiden geri mi kalayım. Arya
- Yok anneciğim kalma böyle devam. Can baba
- Ne yapıyorsunuz kızlarım orada, Eylül söyleniyor mu?
- Yok Can baba hiç söylenmiyor kardeş kardeş yaşayıp gidiyoruz işte. Yeliz anne
- Söyleniyordur o bey Afra bir şey söylemeyelim diye öyle konuşuyor. Eylül
- Ne alakası var anne şimdi, birazcık söyleniyor olabilirim. Hem zaten şunun şurasında iki haftadan daha az kaldı. Can baba
- Dikkat edin kendinize oralarda. Arya
- Tamam baba sen merak etme ben hepsini korurum. Yeliz anne
- Aman Allah korusun Afra ve Eylül sana sahip çıksa yeter.
Eylül'le kahkaha atmaya başlayınca Arya kameradan gözükmeyecek şekilde kolumu cimciklemişti.
- Ahh acıdı. Yeliz anne
- Cimcikleme kızı Arya. Can baba
- Neyse kızlar biz kapatalım sizin işleriniz vardır. Yeliz anne
- Ne işleri olacak evde oturuyorlar anca. Eylül
- Yok validem bu sefer işimiz var, iş yerleri bir parti düzenliyor oraya gideceğiz. Yeliz anne
- İyi hadi bakalım dikkat edin çok açık giyinmeyin kuzularım tamam mı?
- Tamam Yeliz anneciğim sen hiç merak etme.
El salladıktan sonra telefonu kapattık.
- Benim elbisemdeki yırtmacı görse Allah korusun kadın kalpten gider. Arya
- Hadi hazırlanmaya başlayalım!
Eylül'le küçük göz devirme merasimimizden sonra yukarı çıkıp Arya'nın odasına girdik. Biz yatağa otururken Arya makyaj malzemelerini masasının üzerine diziyordu. Arya
- İlk kimden başlayalım?
Eylül'le aynı anda cevap verdik.
- Kesinlikle benden değil! Arya
- O zaman önce benden başlıyoruz sonra Eylül en son da Afra, tamam mı?
Ben zafer kazanmışcasına Eylül'e bakarken o somurtuyordu. Arya sandalyesine yerleştiğinde yanına gittim.
Elbisesi pudra pembesi olduğundan sade bir makyaj yapacaktım. Aksi taktirde kötü görünürdü. Kötü görününce Arya'nın ne yapacağını söylememe gerek yok bütün dünya biliyor. Krem rengi farı gözlerine iyice yaydıktan sonra biraz daha koyu olsun diye toprak tonlarında far ile belli ediyordum.
Allığını sürdükten sonra seçtiğim ruju eline verdim.
- Rujunu kendin sür Kızılı'm taşırma olasılığım bugün için yüksek.
Rujunu sürerken kendini inceliyordu aynı zamanda. Eylül kafasını telefondan kaldırıp onu inceledi. Eylül
- Makyöz arkadaşının olması böyle bir şey demek ki, taş gibi olmuş.
Gülüp Arya'ya döndüğümde hala kendini inceliyordu. Tae'ye güzel gözükmek istiyordu, hatta onu tekrar etkilemek! O yüzden kendini en ince ayrıntısına kadar inceliyordu.
- Merak etme Arya, Tae'yi bile geçtim herkesin ilgisini çekeceksin.
Cümlemin devamını fısıldayarak getirdim.
- Her ne kadar dibine girmeden maske yüzünden makyajını göremeyecek olsalarda.
Eylül kurduğum cümleden sonra kahkaha atmaya başladı. Arya
- Hadi Eylül güleceğine gelde makyajını yapsın, saat ikiyi on geçiyor. Daha saçlarımız yapılacak.
- Maşa yapmayacak mıyız zaten?
- Hayır tabii ki sizden hayır gelmeyince sabah erkenden kalkıp saç modeli baktım bize! Eylül sen bu işlerde becerikli olduğun için saçlarımız sende. Eylül
- Umarım basit şeyler bulmuşsundur Arya.
Kızıl sandalyeden kalkıp yatağa otururken Eylül de sandalyeye yerleşmişti. İkimize de koyu tonlarda makyaj yapacaktım yoksa fazla sırıtırdı ve kötü dururdu.
Aslında Eylül pek önemsemez ama profesyonel olduğum bir meslek olduğu için önemsiyordum. Siyaha yakın koyu kahverengi göz kalemini alıp göz içini çerçeveledim. Üst kirpik diplerine de biraz sürdükten sonra dağıttım. Koyu kahverengi, bakır tonlarında karıştırdığım farı gözüne dağıttım. Göz altlarına da far sürdüğümde istediğim görüntüyü elde etmiştim. Gözlerinin büyük olması güzel bir avantajdı.
Allığını sürüp kiremit, gülkurusu ikilisinin birleşimi olan ruju ona uzattım.
Jungkook'la yapacağım konuşma yüzünden çok gergindim ellerim istem dışı ,uzun aralıklarla olsa da, titriyordu. Rujunu taşırırsam fondötenine bulaştığı an tekrar başlamak zorunda kalırdık ve bununla uğraşmak istemiyorum.
Eylül rujunu sürüp sandalyeden kalktı. Arya
- Çok güzel oldu! Eylül
- İçeri almazlarsa beni elimden çekeceğiniz var haberiniz olsun.
- Sorumluluğu ben almıyorum Arya'nın başının altından çıktı.
Sandalyeye oturup kendi makyajımı yapmaya başlarken bir yandan da onları dinliyordum. Arya
- Hallettim ben onu Dae'yi arayıp sordum gelebileceğini her hangi bir sorun çıkarsa güvenlikle kendisinin konuşacağını söyledi.
Fondötenimi sürdüğüm fırçayı masanın üstüne koyup Arya'ya döndüm.
- Siz numaralarınızı ne ara aldınız? Ayrıca ne zaman aradın?
- Sen çok dikkatsiz oldun Afra aldık işte boşver, bu sabah siz uyurken ben her şeyi hallettim.
Arya maşayı fişe takmış küçük lastik ve tarağı Eylül'ün önüne koydu. Önüme dönüp paleti elime aldım. Kahverengi farı alıp gözümde C harfi çizip dağıttıktan sonra fırçamı kızıl rengine bulaştırıp kahverenginin üzerine uyguladım. İki rengi de birbirine karıştırıp siyah göz kalemini alıp kirpiklerimin üstüne sürdüm. Fırça yardımıyla dağıttığımda göz makyajım bitti sayılırdı. Göz altlarıma sürmek için üç renginde üzerinde olduğu fırçayı göz altlarıma dağıttım. Eylül
- Arya benim için bulduğun saç modeli bu mu gerçekten! Ben nasıl kurdele yapayım insaf! Arya
- Yaparsın yaparsın hem videosu var onların izleyerek yaparsın.
Allığımı sürdükten sonra bordo rujumu sürdüm. Makyaj malzemelerini yerlerine yerleştirdikten sonra yatağa oturdum. Eylül kafayı sıyırmadan ona yardım etmem gerekiyordu.
Eylül
- Neyse ki kendine basit bulmuşsun yoksa kafanı koparırdım! Arya
- Saçımı çekiştireceğine yapsan keşke!
- Kavga etmeyin başımı şişirdiniz.
Eylül ağzını açıp bir şey diyecekken susup beni inceledi.
- Valla erkek olsam sana yürürdüm.
Söylediği şeyle kahkaha atmaya başladım. Eylül Arya'nın saçını ördüğü için bana dönemiyordu. Arya
- Afra bu tarafa gel bende görmek istiyorum!
- Sen kıpırdama saçın bitikten sonra görebilirisin. Eylül
- Afra benim saçımı sen yaparsın değil mi?
- Nasıl bir şey?
Başıyla telefonu gösterip işine devam etti. Telefonu elime alıp fotoğrafa baktım. Yarısı toplanıp kurdele yapılmış hemen kurdelenin aşağısında mısır örgüsü vardı. Saçın geri kalanı açıktı Arya'nın seyrek olarak beğendiği sade ve şık şeylerden bir tanesiydi bu saç modeli.
- Halledirim bunu çok da zor değil.
Saat beşi geçiyordu. Telefonum çalınca masanın üstündeki telefonu alıp açtım. Tuna görüntülü arıyordu.
- Oha! Bu ne güzellik Yaban Arısı!
- Sakin sen daha diğerlerini görmedin.
Kızları gösterip tekrar ekranı kendime çevirdiğimde Tuna şaşırdığını belli etmekten çekinmiyordu.
- Keşke dönmeseymişim havada kapacaklar sizi.
- Ben neyim burada? Beni hafife almamayı hala öğrenemedin bakıyorum Tuna.
- Seni hafife aldığımdan değil güzellik. Çevreye güvenmediğinden. Eylül
- Annem gibi konuştun Tuna.^^
- Sen neden indiğinde aramadın? Tuna
- Yorgundum, uyudum. İşlerimi halledinceye kadar zaman geçti. Anca vakit bulabildim. Arya
- Bari mesaj atsaydın.
- Unutmuşum Uyuz, Afra?
- Hm?
- Ne olduğunu anlatacak mısın?
- Anlamadım?
- Gözlerine gölge düşmüş Yaban Arısı, ne oldu? Eylül
- Gözlerini okuyor resmen.
- Jungkook'la bir konuşma yapmam gerekiyor da gerginim biraz.
- Öğrendin sonunda. Kendi mi söyledi yoksa Arya mı?
- Sen de mi biliyordun?!
- Evet.
- Mükemmel en son ben öğrenmişim! Eylül
- En son ben öğrendim bir kere! Hiç üste çıkma! Arya
- Eylül maşayı artık çeksen diyorum saçım yanacak!
Arya'nın saçına maşa yapıyor ama dikkati burada!
- Kendi mi söyledi?
- Hayır ben anladım.
- Sert konuşmamaya çalış.
- Niye sert konuşayım sakin bir şekilde anlatacağım işte!
- Evet. En son Cenk denen herifle de sakin koşacaktın sayende herifin çocuğu olmayacak!
- Kendi kaşındı bana ne dediğini unutuyorsun sanırım "Zaten senin gibi ego yığını birinden hoşlandığıma inanmakta güçlük çekiyordum kabul etmemen işime geldi." Bu ne demek?! Arya
- Hak etmiş sığır! Onu da hiç sevmezdim okuldaki bütün kızlara asılıp en sonunda sana takmıştı kafayı. Egoymuş kendi egosuna yedirememiştir. Tuna
- Şerefsiz, neyse güzellikler ben kapatayım siz de işinize bakın. Akşam eve geldiğinizde haber verin bana kurda kuşa yem olmadığınızı bilmem gerekiyor.
- Tamam Tuna dikkat et kendine.
Telefonu kapatıp Arya'ya döndüm. Saçı bitmiş, aynada kendini incelenmekle meşguldü. Arya
- Afra geç seninkini yapsın en son sen onunkini yaparsın. Elbisemi giysem mi?
- Saat kaç? Eylül
- Altı.
- Giy istersen.
Eylül saçımı yapmaya başlarken Arya'ya laf yetiştirmekte zorlanıyordum.
*
Eylül saçımı dağınık topuz yapmayı bitirmişti. Bende hemen onun saçını yapmaya başladım. Arya üstünü değiştirmiş on beş dakikadır aynanın karşısında kendini izliyordu. Hayır kendine nazar değdirecek başka bir şey değil. Eylül
- Arya yeter ayna çatlayacak! Arya
- Olmuş değil mi?
- Bu otuz altıncı soruşun Kızıl, yine cevap veriyorum evet.
Kurdeleyi bitirdikten sonra kurdele yaparken fazla gelen saçları mısır örgüsü örüp biraz bollaştırdım. Arya da hızlı bitsin diye saçını düzleştiriyordu.
- Bitti, ben üstümü giyinmeye gidiyorum. Saat yedi oldu trafik olursa yetişemeyeceğiz.
Odadan çıkarken çalan telefonumu açıp kulağıma götürdüm. Dae
- Afra hazır mısınız?
- Pek sayılmaz.
- Biz kızlarla çıkıyoruz da haberin olsun diye aradım. Bir de girişte göstermeniz gereken kartlarınızı çantana koymuştum gördün mü onları?
- Öyle mi? Hayır görmedim. Ama bakarım şimdi teşekkürler.
- Rica ederim tatlım şimdi kapatıyorum partide görüşürüz!
- Görüşürüz.
Odama girip kapattığım telefonu yatağımın üzerine attım. Dolaptan elbisemi çıkarıp üzerime geçirdim. Yanda olan fermuarı kapatamıyorum! Fermuarı boşverip Arya'nın seçtiği çantayı aldım. Dae çantama kartları koyduğunu söylemişti. O kartları ne yaptım?
En son şirkete gittiğimde kullandığım çantayı alıp içini karıştırdım. İçinde yok. Kafamı bir yerlere vurmak istiyorum. Bir dakika komidine koymuş olma ihtimalim de yüksek. Komidinin çekmecesini açıp kurcaladığımda sonunda kartları bulmuştum. Onları oraya ne zaman koyduğumdan haberim bile yoktu.
Kartları, maskeyi, arabanın anahtarını ve bir miktar para koyduğum çantanın ağzını kapattım. Telefonumu ve ayakkabıları alıp kızların yanına gittim. Eylül de elbisesini giymişti içinde çok güzel gözüküyordu.
- Arya fermuarı kapatır mısın?
Yanıma gelip fermuarı çekti. Arya
- Cidden güzel olduk!
- Çantalarınıza koyacaklarını koyduysanız hadi çıkalım. Eylül
- Geç kalacağız saat yediyi geçiyor.
- Belki trafik yoktur.
Odadan çıkıp merdivenleri indim. Trençkotumu giyinip beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Arya
- Neden spor ayakkabı giydiğini sorabilir miyim Afra?
- Topuklu ayakkabıyla araba sürebileceğimi pek sanmıyorum ayrıca siz de düz taban giyin sonra ayaklarım ağrıdı dersiniz.
Onlar da hazırlanınca evden çıktık. Kapıyı kilitleyip arabaya doğru yürümeye başladık. Ayakkabılarımla çantamı arka koltuğa koydum. Arabaya yerleşince sürmeye başladım.
Trafik var, cidden...
*
Sonunda şirkete gelebildiğimizde arabayı park ettim.
- Eylül ayakkabılarımla çantamı verir misin?
Uzattıklarını alınca önce ayakkabılarımı giydim. Maskemi çantadan çıkarıp taktığımda her şey tamamdı. Arya
- Maske güzel duruyor değil mi? Eylül
- Güzel.
- Hadi gidelim. Geç kaldık Dae bizi öldürecek.
Arabadan inince kilitledim. Şirket akşam daha güzel gözüküyormuş onu fark ettim. İçeriden gelen müzik sesi daha şimdiden başımı ağrıttı ilerleyen saatlerde nasıl bir ağrı çekeceğimi kestiremiyorum. Güvenliğe kartlarımızı gösterdim.
- Bir tane eksik?
- Arkadaşımız, parti için görevliler arasında olan Dae'nin haberi var.
- Öyle mi?
Dae içeriden çıkıp yanımıza geldiğinde güvenlikle kısa bir konuşma yapıp bizi içeriye soktu. Dae
- Aişh bu adam daha az önce haber vermiştim! Hemen de unutmuş! Bu arada ben Dae.
Elini Eylül'le doğru uzatıp gülümsedi. Beyaz elbisesinin içinde ay gibi parlıyordu.
- Eylül.
Dae'ye ayak uydurarak onun arkasından yürümeye başladık. O sırada gözüme bir grup takım elbiseli adamlar takıldı. Bize baktıklarına göre çocuklardan başkası olamazdı.
Hepsi siyah takım elbise gitmişti, üzerlerinde başka türlü duruyordu. Her erkek takım elbise giyindiğinde içinde çekici görünürdü ama onlarda tamamen farklı duruyordu. Küçük duruşundan tanıdığım Jimin gülümseyerek bakıyordu. Gülümsemesine karşılık verdim. Bakışlarım Jungkook'a kaydığında gözlerinde hayranlık vardı.
Bana öyle bakmamanı söylemiştim Jungkook...
So Young, Yoora ikilisinin olduğu masaya geldiğimizde önce Eylül'ü tanıştırmıştık. Arkadaşlarım beni yanıltmayıp çok çabuk kaynaşmışlardı.
So Young kırmızı elbise giymeyi tercih etmiş, siyah saçlarını dalgalandırarak özgür bırakmıştı. Yoora'dan renkli giyinmesini beklerken o beni siyahlarla karşılamıştı. Saçını dağınık topuz yapmış bütün dikkati dudaklarına çekmek istermiş gibi ateş kırmızısı ruj sürmüştü.
Bu akşam işim fazlasıyla zor olacak anlaşılan. Yoora
- Afra bu güzelliğini Arya'ya mı borçlusun?
- Çoğunluğunu evet! So Young
- Az önce PD'nim konuşma yaptı kaçırdınız. BTS'de ufak bir konuşma yaptı. Dae
- Onlarla çalıştığımız için mutlu olduklarını, çok yorulduğumuz içinde üzgün olduklarını söylediler. Çok şirinlerdi!
- Aman bu söylediğini Yoongi duymasın.^^ So Young
- Ne kadar cool olsa da bir o kadar da şirin!
Garsonlardan biri masamıza üçgen şeklinde kesilmiş karpuz ve kavun dolu tabak bırakıp gitti. Eylül karpuz yedikten sonra yüzüne ekşitti. Eylül
- Tadı çok garip boğazımı yaktı.
Arya da bir tane denediğinde ona katıldığını belli ederek yüzünü ekşitmişti. Karpuz neden boğazı yaksın? Bozulmuş desem neden partide ikram etsinler?
Karpuz yerine kavun yediğimde tatlı ama bir o kadar acı bir his oluşmuştu. Garip bir şekilde hoşuma gitti.
- O kadar da kötü değil.
Yoora
- Kızlar bakın HyunJae gidip selam verelim. Dae
- Siz de gelin tanışmış olursunuz?
- Yok biz buradayız siz keyfinize bakın.
Garson elinde içeceklerin olduğu tepsiyle gelip üç tane masaya bırakıp gitti. Eylül
- Bunların alkol olmama ihtimali? Arya
- Bilmiyorum.
Bir tanesini elime alıp inceledim. Suya benziyor.
- Su mu acaba diyeceğim de? Neden su versinler? Arya
- Kokmuyor aslında su da olabilir.
Köşede bekleyen ekibin keman eşliğinde yavaş müziğe geçiş yapmasıyla susmuştuk. Yavaş yavaş insanlar ortada bilerek boş bırakılan alana ilerleyip dans ediyorlardı. Omzuma dokunan elle arkamı döndüm. Hyo elini bana doğru uzatıp gülümsedi.
- Beraber dans edelim mi?
İtiraf etmek gerekirse, Jungkook'u bekliyordum.
- Hayır, teşekkürler.
Önüme dönünce az önce sorguladığımız bardaktan büyük bir yudum aldım. Boğazımı yakarak aşağı inen sıvıya karşılık yüzüm ekşimişti. Bu ne böyle!
- Öhöm.
Eğer bu sefer de Hyo'ysa parti falan  dinlemeyip yumruk atacağım.
Arkamı döndüğümde karşımda eşlik edeceğime dair söz verdiğim beden vardı. Sağ kolunu belinin arkasına koyarken eğildi, sol elini bana uzatarak:
- Bu dansı bana lütfeder misiniz?

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin