10. Bölüm

2.1K 103 7
                                    

Gözlerini üzerimizden ayırmıyordu. Görmemişti, adım kadar emindim. Çünkü görseydi gözlerini kocaman açmış bize bakıyor olurdu. Şu an daha çok sinirli gibiydi. Derin bir nefes aldım. Jungkook bir şey çaktırmadan olaya el koymam gerekiyordu aksi halde Arya'nın dilinden kurtulamazdım.
- Hiçbir şey.
- Boş boş burada duracağınıza içeri gelin!
Tam da tahmin ettiğim gibi, bir şey görmemiş.
Başımla onayladığımda mutfaktan çıktı. Jungkook'a döndüğümde gülüyordu.
- Ne yapıyorsun?! Arya görseydi ne halt yiyecektik!
- Görsün.
- Hah!
- Tadı güzeldi.
Gözlerim istem dışı büyürken gülümsemesi daha da büyüdü.
- Şok geçirmen bittiyse içeri geçelim mi?
- Jungkook.
- Hm?
- Yaklaşsana biraz.
Tek kaşını kaldırıp:
- Neden?
- Yaklaş.
Yüzüme yaklaştığında alnına vurdum. Yüzünü ekşitirken geri çekildi.
- Canım yandı!
Omuz silktim.
- Hak etmiştin.
Salona geçtim. Jimin
- Asi komşum ne yapıyorsunuz orada iki saattir?
- Mutfakta ne yapılırsa onu yapıyoruz. Namjoon
- Bir şeyler mi yapsak?
- Şu ayakla bir şey yapamam ama Arya'yı size verebilirim. Hoseok, Tuna'yı işaret ederek:
- Ne o, bu arkadaşı vermiyor musun?
- Hayır o benim. Jungkook
- Benim?
- Ayağımı burkmamın sorumlusu olduğundan, benimle kalıyor.
Tuna'ya döndü.
- Senin yüzünden mi ayağı burkuldu yani?
Bakışlarından ateş saçıyordu. Tuna
- Benimle bir alakası yok kendi dikkatsizliği.
- Sensin dikkatsiz!
Yastığı kafasına attım.
- Afra.
- Ne?
- Bittin sen.
- Niye? Sadece bir yastık, ne kadar acıtmış olabilir?
Ayağa kalkıp bana doğru gelmeye başladığında ben de kalktım.
- Ama önce sen başlattın!
- Sana yastık attığımı hatırlamıyorum?
İyice yaklaştığında ayağımın müsaade ettiği kadar hızlı bir şekilde bahçeye çıktım. Arkamdan çıktığında bahçe hortumunu eline aldı.
- Hey hey hey onu yavaşça yere bırak.
Gülerek başını iki yana salladı.
- Zaten ayağımı burkmuşum bir de hasta mı olayım?!
Başını iki yana sallamaya devam ediyordu.
- Hem çocuklar bizi izliyor, ayıp olur!
Suyu açıp üzerime doğru gelmeye başladı.
- Gelme!
Kaçmaya çalışırken tişörtümden yakaladı, suyu yan tarafa tutuyordu.
- Hasta olurum! Yapma!
Hortumu bana doğru çevirdiğinde her şey için çok geçti. Çoktan ıslanmıştım.
- SEN TAM BİR HAYVANSIN TUNA! ALLAH CEZANI VERSİN!
- Tövbe de! Senin duaların kabul oluyor!
- Demeyeceğim! Tutsun da gör gününü!
Sağlam bacağımla diz kapağına vurdum. Elindeki hortumu aldığımda geri geri gitmeye başlamıştı.
- Yaban Arısı seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun değil mi?
- Bilmez miyim?
Suyu ona doğru tuttuğumda kaçmaya başlamıştı. Arkasından kovalamaya çalışıyordum.
- Özür dilerim! Yeter artık!
Elimde ki su aniden kesildiğinde vanaya döndüm. Jungkook
- Bu kadar eğlence yeter diye düşünüyorum. Tuna
- Çok sağol. Beni kurtaracağını tahmin etmezdim.
- Seni kurtardığımı nereden çıkardın?
Kıyafetlerime baktığımda tişörtüm üzerime yapışmıştı. Sikeyim. Ellerimle kapatmaya çalışırken önüme uzatılan ceketi alıp üzerime geçirdim.
- Sağol.
- Biraz daha içeri girmezsen hasta olacaksın.
Başımla onaylayıp içeri girdim. Tuna
- Sonunda gelebildin! Gidiyorum.
- Bu halde nereye? Burada kalıyorsun.
- Gerek yok.
Islandığından yüzüme yapışan saçlarımı arkaya attım.
- Burada kalıyorsun diyorsam burda kalıyorsun.
Merdivenlerden yukarı çıkmaya başladığında çocuklara döndüm.
- Kusura bakmayın çocuklar. Jin
- Sorun değil.
Merdivenlerden yukarı çıkarken Tuna aşağı iniyordu. Tuna
- Titriyorsun.
- Hasta olacağım senin yüzünden!
- Olmazsın olmazsın.
Yanaklarımı sıkmaya başladığında ellerini ittirdim.
- Yılışma Tuna.
- Git üzerini değiştir.
Başımla onaylayıp odama girdim. Siyah taytımı giyip üzerine tişört geçirdim. Saç havluysa saçlarımı kuruladım. Kesinlikle, duş almam gerekiyor.
Aşağı inip Tuna'nın yanına oturdum. Saçlarımla oynamaya başladığında gülümsedim. Çocukluğumuzdan beri oynamayı severdi. Normalde saçıma dokunulmasından nefret etsem de o yapınca sinir olmuyordum. Çünkü Tuna hayatımda sahip olduğum değerli birkaç insandan sadece bir tanesiydi.
- Hep ıslatsam mı seni? Islak saç bile yakışıyor. Jungkook
- Islatayım mı dedi o?
Jimin'e ithafen konuşmuştu. Jimin onayladığında gülmeye başladı. Normal bir şekilde değil fazlasıyla garip bir şekilde gülüyordu. Daha çok sinir boşalması gibiydi.
Namjoon
- Biz gitsek iyi olacak. Tae
- Ahh evet! Gidelim.
Jimin Jungkook'un koluna girdi ve kapıya doğru yürüdüler. Hoseok
- İyi akşamlar.
- Size... de.
Çıkıp gittiklerinde hala arkalarından bakıyordum. Arya
- İkiniz bir olup delirttiniz çocuğu!
- Biz mi?
Tuna'yla aynı anda konuşmuştuk.
- Evet siz! Rahat durmuyorsunuz ki! Hep senin başının altından çıkıyor bunlar.
Tuna'ya peş peşe yastık atmaya başladığında ayağa kalktım. Yastık yemek istemiyorum. Tuna da karşılık vermeye başladığında ortalık savaş alına dönmüştü.
- Yastıkları parçalamayı mı düşünüyorsunuz?
Sanki duvarlarla konuşuyorum, dinlemediler bile!
- Cidden, ne yaparsanız yapın. Uyuyacağım.
Yukarı çıktığım gibi banyoya girdim.
Jungkook'un ağzından
Benimle konuşuyorlardı fakat yalnızca ağızlarını kıpırdattıklarını görebiliyorum.
Lanet olsun! Sevgili gibiler, görmeye tahammül edemiyorum! Ona dokunmasını istemiyorum!
Belki de... vazgeçmeliyim.
Jin hyung
- Neden vazgeçeceksin? Niye cevap vermiyor?
Namjoon hyung bedenimi sarsmaya başladı.
- Jungkook! Kendine gel!
Bir şey demeden ayağa kalktım. Merdivenlere gideceğim sırada Hoseok hyung kendine doğru çevirdi.
- Konuşsana Jungkook! Neden vazgeçeceksin?
- RAHAT BIRAKIN BENİ!
İstem dışı olarak bağırmıştım. Halbuki bağırmak istemiyordum. Jimin hyung
- Ya ya ya çabuk o bibloyu elinden bırak!
Bibloyu elime aldığımın bile farkında değilim. Neden kendimi kontrol edemiyorum? Jin hyung
- Tanrım... O en sevdiğim bibloydu!
Elime geçen her şeyi yere fırlarırken Yoongi hyung görüş alanıma girdi. Eş zamanlı olarak çenemde büyük bir ağrı hissetmem bir olmuştu. Dengemi sağlayamayıp yere düştüm. Bu, iyi gelmişti. Yoongi hyung
- Daha iyi misin?
- Evet. Hoseok hyung
- Git uyu Kook.
Başımla onaylayıp odama çıktım. Yatağa sırt üstü uzandım. Sadece arkadaşlar. Onu kıskanmaya hakkım yoktu. Böyle davranmaya da. Ama bir şeye hakkım vardı, sevmeye.
Vazgeçmeyecektim.
Tae'nin ağzından
Jungkook'un arkasından odama çıkmıştım. Pencereden Arya'nın odasına baktım. Yoktu.
O adamla aynı evde kalmasını istemiyordum. Belki bencillikten başka bir şey değil ama istemiyorum işte. Telefonumun çalmasıyla düşüncelerimden ayrılıp aramayı cevapladım. Afra'ydı.
- Tae rahatsız etmiyorum değil mi?
- Hayır, bir sorun mu var?
- Jungkook iyi mi? Onu arardım da evden çıkarken ki halini görünce, rahatsız etmeyeyim dedim.
- İyi, odasında.
- Sevindim. Neden öyle oldu?
- Bilmiyorum. Sanırım biraz gergindi ve bazı şeyler üst üste gelince...
- Anladım. Söylediğin için sağol. İyi geceler.
- Sana da.
Telefonu kapattığında yatağa oturdum. Afra sandığımız kadar umursamaz birisi değildi, sadece göstermekten hoşlanmıyordu.
Afra'nın ağzından
Yataktan oturur konuma gelip esnedim. Çok zorlayıcı bir gün olacağını sanmıyorum yani umarım olmaz. Lavaboya gittikten sonra üzerimi değiştirdim. Ayağımın ağrısı geçmişti ama bandajı çıkarmayacaktım. Tam olarak iyileşmemiş olabilirdi ve onunla uğraşmak istemiyorum. Yemek yedikten sonra evden çıktım. Arabama doğru giderken çocuklar da evden çıkıyordu. Gülümsedim. Jimin
- Günaydın asi komşum, güzel olmuşsun.
- Öyle mi?^^ İltifat için sana dondurma ısmarlayacağım.
- Yeey vanilyalı ve çilekli isterim!
- Anlaştık.
Yumruklarımızı uzatıp tokuşturduğumuzda gülüyordum. Jungkook'a döndüğümde bana bakıyordu.
- Daha iyi misin?
- Evet.
- Güzel, sana da dondurma alacağım.
Kafasını dağıtması gerekiyormuş gibi hissediyorum. Şimdilik ona iyi davranacağım. Gülümsediğinde karşılık verdim.
- Hadi hadi geç kalacağız.
Arabaya yerleşip süremeye başladım.
*
Binanın içine girdim. Dae nereye gelmem gerektiğini mesaj attığından ve ilk geldiğimde her yeri baştan aşağı gezdiğimizden hemen bulmuştum. Büyük bir stüdyonun içine girdim. Herkes koşturuyordu.
- Afra! Selam!
Kollarını açarak yanıma gelen Dae'ye gülümsedim. Sarıldıktan sonra koluma girdi.
- Nasılsın görüşmeyeli?
- İyiyim, sen?
- Ben de iyiyim.
Makyaj masalarının olduğu yere geldiğimizde durdu. İleriyi gösterdi.
- Eşyalarını şurdaki kilitli dolaplara koyabilirsin, bu da anahtarı.
Uzattığı anahtarı aldım.
- Eşyalarını yerleştir de seni diğer kızlarla tanıştırayım.
Başımla onaylayıp dolaplara doğru ilerledim. Telefonumu cebime koyduktan sonra çantamla ceketimi dolaba yerleştirdim. Tekrar Dae'nin yanına döndüm. Yanında ki iki kıza beni gösterip gülümsedi.
- Yeni arkadaşımız Afra.
Sarışın, 1.60 boylarında şirin kız elini uzattı.
- Merhaba, adım Yoora. Tanıştığıma sevindim.
Tokalaştık. Siyah saçlı kız gülümseyerek elini uzattı.
- Selam, adım So Young.
Onun da elini sıktığımda üzerlerini değiştiren çocuklar sandalyelere yerleştiler. Sekreter olduğunu düşündüğüm kadın hepimizi yanına çağırıp ne tür bir makyaj istediğini anlattı. Dae
- Pekala kızlar. Hangi renkleri kullanmanız gerektiğini biliyorsunuz. Hızlı olmak zorundayız. Yoora Jin sende, So Young Jimin ve Jungkook sende, Afra Namjoon ve Yoongi sende, Hoseok ve Taehyung bende. Başlayabilirisiniz.
Namjoon'un yanına gittiğim de baş selamı verip işe koyuldum. Dae'nin dediği gibi hızlı olmak zorundaydık. Makyajını bitirdiğim de Yoongi'nin yanına gittim. Etrafa bayık bakışlar atıyordu.
- Sıkıldın galiba?
- Evet.
- Hemen makyajını yapıp seni serbest bırakacağım ama ondan önce sandalyeni yükseltmelisin.
Yoongi'nin de makyajını bitirdiğimde işini çoktan bitirmiş yaslandığı duvardan beni izleyen Dae yanıma geldi. Kulağıma eğildi.
- İyi iş çıkarmışsın.
Gülümsedim. Çocuklar çoktan fotoğraf çekimine başlamışlardı bile. Kızlarla beraber sandalyelere oturduk. Üstlerini tekrar değiştirecekleri ve makyajları yenilenecekti. Tempolu bir hayatları vardı, Jungkook'un bu kadar bunalmasına şaşmamalı. Yoora
- Kahve içmeye gidelim mi? Makyajlarını değiştirmemize daha var. So Young
- Olur.
Dae bana dönüp gülümsediğinde çoktan kendimi kafede bulmuştum bile. Bu kızlardan korkulur. Masaya oturup sipariş verdik. Kahvelerimiz geldiğinde masaya bırakan garsona teşekkür ettim. Yoora
- Kaç yaşındasın?
- Yirmi. Yoora
- Aynı yaştayız! Dae, gülerek:
- En büyüğünüz benim! Yirmi iki yaşındayım bana unni demelisin!
Gülümsedim. So Young
- Yirmi bir yaşındayım, bana da unni diyebilirsin.^^
- Ne zamandır burda çalışıyorsunuz? Dae
- On dokuz yaşındayken staj için gelmiştim, o zamandan beri buradayım. Üç yıl oldu. Yoora
- Yaklaşık üç ay oldu. Elim hala alışamadı o yüzden biraz yavaşım.
- Hızlanırsın, hemen alışamazsın ki zaten. Yoora
- Ama sen hemen alıştın ilk günün olmasına rağmen hızlısın.
- Özel eğitim gördüğümden dolayı hızlıyım.
Başıyla onayladı. So Young
- İki sene oluyor.
O kadar çok konuşmuştuk ki başım ağrıyordu. Çekim odasına gitmek adına kalktık. Yoora' nın ailesi burada değilmiş, Tayland' lı. So Young annesiyle yaşıyor babasıyla görüşmüyorlarmış. Söylemedi ama galiba aynı kaderi paylaşıyoruz. Dae de ailesiyle kalıyor bir tane de erkek kardeşi varmış, ikizi daha doğrusu.
Stüdyoya geldiğimizde çocuklar ortalarda yoktu. Muhtemelen üzerlerini değiştirmeye gitmişlerdi. Kısa bir süre sonra beni yanıltmayarak üzerlerini değiştirmiş bir şekilde sandalyelere yerleştiler. Makyajlarını çıkartıp söylenilene uygun olarak yeniledik. Onlar tekrar fotoğraf çekimi için masalardan kalktıklarında kızlar eşyaları toparlıyorlardı. El birliğiyle etrafı toparladıktan sonra kızlar eşyalarını aldılar. Dae
- Gidebiliriz. Çıkmıyor musun?
- Çıkacağım, siz önden gidin. Görüşürüz.
Yoora ve So Young bana sarıldıktan sonra beraber çıktılar. Dae de sıkıca sarıldığında bir an nefessiz kaldığımı hissettim.
- Görüşürüz!
- Görüşürüz.
O da gittikten sonra eşyalarımı alıp kafeye gittim. Çocukları beklemem gerekiyor. İkinci kahvemin ortasındayken Jimin aradı.
- Nerdesin komşum? Hani dondurma alıcaktın bana kaçtın mı yoksa?
- Hayır, sizi bekliyorum. Big Hit'in içinde ki kafedeyim.
- Tamam biz arabada bekliyoruz.
- Geliyorum.
Telefonu kapattığım gibi dışarı çıktım. Arabamın oradaydılar. Hızlı adımlarla yanlarına ilerledim. Jimin
- Dondurma yemeye gidelim!
Gülümseyip kapıları açtığımda Jungkook hızlı davranarak öne oturdu. Jimin
- Yha maknea oraya ben oturacaktım! Jungkook
- Ama önce ben oturdum hyung.
- Yha asi komşum şuna bir şey söyle orası benim yerim.
- Dönüşte sen oturursun Jimin.
- Off peki.
Arkaya yerleştiğinde aşağıda gördüğüm dondurmacıya doğru sürmeye başladım. Pek kimse de olmuyordu, yani kimse onları görmezdi.
*
Arabayı park edip indim. İstediğim gibi sakindi.
- Evet beyler neli istiyorsunuz? Jimin
- Vanilya ve çilek. Jungkook
- Çikolata ve vanilya.
- Alıp geliyorum oturun siz.
Dondurmacıya istediklerimi söyleyip beklemeye başladım. Bardaklara koyduğu dondurmayı tepsiyle bana uzattı. Teşekkür edip çocukların yanına ilerledim. İsteklerine uygun bardakları önlerine koyup kaşıkları içlerine batırdım.
- Afiyet olsun. Jimin
- Biricik komşum benim!
Dondurmasını yemeye başladığında gülüyordum çünkü tüm yüzüyle beraber yiyordu. Her şey normaldi eğer Jungkook'un gözlerini üzerimden tek bir saniye bile ayırmadan beni izlemesini saymazsak. Jungkook
- Dondurma için sağol.
- Rica ederim.
Dondurmalarımızı yerken Jungkook'a döndüm. Gözleri hala üzerimdeydi.
- İyisin değil mi? Dün biraz...
- Kafayı yemiştim.
- Evet, biraz öyle oldu. Bak, bence her şeyi kafana takma sonuçta sizin koskoca ordunuz var değil mi?
Gülümsedi. Aralarında tanımadığı çok fazla kişi vardı ama hepsini seviyorlardı. Çözemediğim, kimsenin çözemediği bir şey vardı aralarında. Sadece kendilerinin bildiği garip bir şey.
-  Hem böyle içinde tutacağına birilerine anlatmayı dene ya da gel ben sana dondurma alayım. Dondurma güzeldir.
Gözlerinin parladığını gördüm.
- Anlaştık mı?
- Anlaştık.
- Güzel. Jimin
- Ben neyim burada?! Ona var da bana niye yok?
Jimin'e doğru onun da duyabileceği şekilde fısıldadım.
- Ben sana gizlice alırım pofuduk yanaklım.
Jungkook'a bakıp sırıttı. Dondurmaları bitirdiğimizde arabaya binip eve doğru yol aldık.
Arya'nın ağzından
Uyandığımda aşağıdan sesler geliyordu. Ne yapıyor aşağıda acaba? İşlerimi halledip salona indim.
- Oo Uyuz, hiç uyanmayacaksın sanmıştım. Kahvaltın soğudu.
-  Sen bana kahvaltı mı hazırladın?
- Yani.
- Yani mi?
- Kendime hazırlarken sana da hazırlamış oldum.
Salonda ki yemek masasının üzerine baktım. Gerçekten de hazırlamıştı.
- Sen ne zaman uyandın? Afra'yı gördün mü?
- Hayır o çıkmıştı, saate bakmadım.
- Anladım.
Kahvaltım bitince masayı toplayıp yanına oturdum.
- Ne kadar daha burdasın?
- Ne oldu bıktın mı benden?
Dalga geçiyordu, gülümsedim.
- Evet çok sıkıldım senden.
- Bilmiyorum kafama göre.
- Afra ne zaman gelir acaba?
-  Bilmem.
- Motorun burda mı?
- Evet.
- O gün gelememiştim, hadi beni gezdir.
- Sevgilin kızmasın?
- Kızmaz... yani umarım her neyse üstümü değiştiriyim çıkalım.
Odama çıkıp üzerimi değiştirdiğim gibi aşağı indim. Hazırlanmış beni bekliyordu.
- Hadi gidelim.
Kapıyı kilitleyip çıktıktan sonra motora ilerledik. Bindiğinde önce kendi kaskını takıp bana da uzattı. Takmayı bir türlü başaramadığımdan ellerimi ittirip kendi taktı. Söylenmeyi de ihmal etmiyordu.
- Nasıl biri bunu takamaz? Beceriksiz.
Arkasına binip beline sarıldım.
- Hızlanırsam korkma.
- Saçmalama.
Hızını arttırdığında belinde olan kollarımı sıklaştırdım. Düşmek en son istediğim şey bile değil.
Afra'nın ağzından
Eve geldiğimizde arabayı park ettim. Jungkook
- Dondurma için tek-...
- Sürekli teşekkür edip durma! Alt tarafı dondurma.
Gülümsedi.
- Hadi evlere dağılalım artık. Jimin
- Görüşürüz asi komşum.
- Görüşürüz. Jungkook
- Görüşürüz.
Eve girip ayakkabılarımı çıkartırken içeriye seslendim.
- Hey millet ben geldim!
Utanmasa sesim yankı yapıp bana geri dönecekti. Evden çıkarken arkamdan iki kişi bırakıyorum ama dönünce bulamıyorum.
Arya'yı da Tuna'yı da aramamın sonucu koskocaman bir hiçti. Film açıp izlemeye başladım. Umarım beraber karakola falan düşmemişlerdir.
Arya'nın ağzından
Eve geldiğimizde başım dönüyordu. Tuna
- Ne oldu Uyuz? Başın mı dönüyor?
- O kadar hız yapmasaydın dönmezdi.
- Sen dedin yapabilirsin diye.
Telefonumu saate bakmak adına çıkardığımda Afra'nın aradığını gördüm.
- Afra aramış.
O da telefonuna baktı.
- Beni de. Şimdi iki saat azar işiteceğiz.
- Seni Afra söyleyeceğim.
- Hayır söylemeyeceksin.
- Nedenmiş?
- Çünkü ben de seni sevgiline söylerim.
- Söylerken suratına yumruk atsın gör.
- İzin verirsin yani?
- Vermem. Sadece ben ve Afra vurabiliriz ki ben hakkımı Afra'ya veririm ki iyice ağzın yamulsun.
- Bende öyle düşünmüştüm hadi git artık.
- Ne o? Gelmiyor musun?
- Evet, işlerim var.
- İş beni ilgilendirmez Afra'ya gözük de sonra ne yapıyorsan yap.
- Peki Uyuz hanım.
Kolunun altına alıp saçlarımı karıştırarak eve doğru ilerledik. İçeri girdiğimizde Afra koltuğa yayılmış film izliyordu. Bize dönüp güldü.
- Evin yolunu bilir miydiniz?
- Porsuk beni motorla gezdirdi içimde kalmıştı da.
Gülümsedim.
- Şirin davranma yemezler. Tuna
- Afra'ya da gözüktüğüme göre ben gideyim artık. Afra
- Nereye?
- İşlerim var.
- Ne işi bu? Bir saçmalık yapmayacaksın herhalde.
- Bir şey yapmayacağım arkadaşlarımla takılacağım.
- Yarış yapacaksınız değil mi? Gitmiyorsun hiç bir yere Tuna.
- Bu kız aklımızı mı okuyabiliyor?
Bana bakarak sorduğunda başımı aşağı yukarı salladım. Tuna
- Neden gidemiyorum Yaban Arısı?
- Geçen de gittin arkadaşına ne olduğunu gördün hiç bir yere gitmiyorsun.
"Arkadaşına" kelimesinin üstüne basarak konuşmuştu ki haklıydı. Biz de gitmiştik izlemeye, arkadaşlarından biri büyük bir kaza geçirdi en son yürüyemiyor diye tedavi görüyordu. Tuna
- O dikkat etmemişti Yaban Arısı, geç kalıyorum.
- Hayır dedim Tuna! Dikkat etmiş olsa ne yazardı?!
Çok sinirlenmişti, ona bir şey olmasından korkuyordu. Ben de korkuyordum. Tuna Afra'nın yanına gidip yanağından öptü.
- Saçma düşüncelere kapılmıyoruz Yaban arısı. Bir şey olmayacak, gittim ben.
Kapıdan çıktığında Afra da arkasından çıktı. Ben de peşlerinden gittim. Afra'nın sağı solu belli olmaz. Afra
- Tuna içeri gir hemen! Gitmiyorsun!
- Dikkat ederim Yaban arısı sağol!
- Tuna!
- Bende seni seviyorum.
Motora binmeye hazırlanıyordu.
- TUNA EĞER ŞİMDİ GİDERSEN BİR DAHA YÜZÜNE BAKMAM!
Bağırdığında yoldan geçen birkaç kişi bu tarafa döndü. Tuna motordan inip Afra'nın yanına geldi. Afra'nın gözleri dolmuştu.
- Yaban Arısı sende gel. Gerçekten çok dikkatli olacağım, söz veriyorum.
Serçe parmak uzattığında Afra da uzattı.
- Söz verdin. Üstümü değiştirip geliyorum.
Hızlı adımlarla eve girdi. Tuna
- Uyuz hanım sevgilinize haber veriniz lütfen.
- Peki porsuk bey hatırlatmanız için çok teşekkürler.
Tae'yi aradım birkaç çalmadan sonra açtı.
- Efendim sevgilim.
- Tae-ssi.
- Ne isteyeceksin?
- Biz şeye gidiyoruz.
- Nereye gidiyorsunuz?
- Motor yarışına.
- Ne?! Hayır!
- Sadece izleyeceğiz.
- Kiminle yapacaksın bunları acaba?
- Afra.
- O Tuna denen herif aklınıza sokuyor bunları değil mi?
- Hayır Afra gitmek istedi bende eşlik ediyorum.
- Olmaz! Orada bir sürü erkek vardır sana yapışırlar falan hayır.
- Lütfen ama.
- Hayır çok istiyorsan bizde gelelim.
- Jungkook'la mı?
- Evet.
- Gelin!
- Tamam.
- Ama acele edin ki bizimle gelesiniz. Afra birazdan gelir üstünü değiştiriyor da.
- Anlaşıldı iki dakikaya ordayız.
Telefonu kapattığımda gülüyordum.
- Onlar da geliyor değil mi? Çekilecek çilem varmış.
- Ama niye öyle diyorsun? İyiler.
- Size iyiler uyuz beni dövecek gibi bakıyorlar. Tae'yi anladım da o Jungkook ne alaka?
- Sana söylesem mi acaba?
- Neyi?
Kulağına yaklaşıp fısıldadım.
- Jungkook Afra'dan hoşlanıyor.
- NE!? AFRADAN MI HOŞ-...
Cümlesini tamamlamadan ağzını kapattım.
- Gerizekâlı! Duymasını istesem niye sana sessiz söyliyeyim?!
Kafasını geri çekti.
- Baçka birini bulamamış mı?
- Bilmem.
- Peki Afra? Ki onun hiç öyle bir duygu beslediğini düşünmüyorum.
- Doğru düşünüyorsun.
- O zaman sende onlara yardım ediyorsun aralarını yapmak için yani.
- Bu da doğru.
- Entrikalara bak.
- Afra'ya söyleme sakın!
- Tamam da, niye söylemeyi denemiyorsun?
- Şimdi söylersek ne olacağını ikimiz de çok iyi biliyoruz ama bence o da eninde sonunda Jungkook'tan etkilenmeye başlayacak.
- Bilemeyeceğim orasını Afra bu yani. Tae'ler geldiğinde anında beni kolunun altına aldı. Jungkook da evin kapısına bakıyordu.
- Jungkook.
- Efendim.
- Parti işini hallettim.
- Ciddi misin? Arya sen bir tanesin. Kollarını açarak bana doğru geliyordu ki Tae onu tuttu.
- Kız arkadaşımdan uzak dur maknae.
Afra geldiğinde bakışları ikisi arasında gidil geliyordu.
- Siz niye buradasınız?
- Ben çağırdım.
- Neden? Tae
- Ne o Afra bizi istemiyor musun?
Gayet düz bir şekilde:
- Gelmenize gerek olmadığı için, evet.
Tae Afra'nın cevabıyla şoka girerken bana kaş göz yapan bir Jungkook vardı bende aynı şekilde Tuna' ya işaret ediyordum. Tuna
- Ben de istedim gelmelerini Afra hem o zaman Arya gelemezdi çünkü Tae izin vermemişti bizde çağıralım dedik.
- Neyse ne, hadi gidelim.
Tuna motoruna yerleşirken biz Tae'le arka koltuğa oturup Jungkook'u ön koltuğa attık.
Bazen şey gibi hissediyorum Afra erkek Jungkook da kız gibi. Ben Jungkook'un en yakın arkadaşı Tae de Afra'nın. Yani bir garipsiyorum bu durumda Afra'nın olması gerekiyordu.
Ama atladığımız bir konu vardı, Afra bu konularla hiçbir zaman ilgilenmemişti.
Afra'nın ağzından
Tuna'ya bir şey olmaz değil mi? Daha önce geldiğinde de böyle bir motor yarışması olmuştu ama sonunda ne oldu? Birinin bacaklarındaki gücü kaybetmesine yol açtı. Tuna'ya böyle bir şey olsa aklımı kaçırırım herhalde!
Arya ve Tuna hayatımda olan en değerli iki insan onlara bir şey olsa... Düşünmek bile istemiyorum. Arya
- Afra kızım, yavaş!
- Efendim?
- Geldik diyorum iki saattir hatta geçtik bile geri dön!
Yola dikkatli bir şekilde baktım gerçekten de geçmişim. Akıl mı bırakıyorsunuz insanda?! Bombom'u güvenli bir yere park ettim. Ağaçlardan falan gözükmez burada ona da bir şey olmasın, o da değerli. Arya
- Az daha gitseydin Afra, bu ne?
- Çizsinler mi arabamı?! Tae
- Ağaçlardan nasıl çıkacağız?
- Söylenmeyi bırakın da inin hadi.
Kapıyı açıp geri kapattım hepsi bana döndü. Jungkook
- Ne oldu?
- Kapıları dikkatli açın bir yere vurmasın!
Tekrar kapıyı açıp indim onlar da inince kapıları kilitledim. Onlar biraz ilerleyince Bombom'muma eğilip fısıldadım.
- Güzelim, anne seni burada bıraktığı için çok üzgün. Anne hemen gelecek. Jungkook
- Kızınla vedalaşman bittiyse gidelim mi?
Aniden gelen sesle yerimden sıçradım. Sinirle ona döndüm.
- Aptal! Sen gitmemiş miydin? Madem gitmedin neden orada sessizce duruyorsun korktum.
- Sen korkar mıydın?
- Niye korkmayayım? İnsan değil miyim?
- Hayır öyle demek istememiştim.
- Biliyorum.
- Hadi art-...
Devamını getirmedi.
- Ne var, ne oldu?
- Afra koş.
- Ne, ne noldu?
- Arkanda bir şey var?
- NE!?
Ona doğru koşup arkasına saklandım. Gözlerini kapattım.
- N.ne var gitti mi? Çok mu büyük?
Titriyor muyum ben? Hayır... Bir saniye o gülüyor mu? Gözlerimi açıp ona baktım.
- Şaka yapmıştım.
- Ormanlık gibi olan bir yerde böyle bir şaka mı yapılır? Çocuk musun sen?!
- Sadece çocuklar mı şaka yapar?
- Yürü deli etme beni.
Önden yürüyüp Arya'ların yanına gittim. Tae
- Nerdesiniz iki saattir?
- Sen de bununla sevgili oldun ya ona benzemeye başladın! Zeten başımda bir tane var ikincisini çekemem! Arya
- Ne yaptınız siz?
- Tuna nerede? Arya
- Şurada hazırlanıyor.
İşaret ettiği yere doğru ilerledim. Üzerine ceket giyip önünü kapattı. Beni fark edince bana döndü.
- Korkma bir şey olmayacak.
- Korktuğumu kim söyledi?
- Yüzünün halini görmek ister misin? Özellikle gözlerini?
Başımı önüme eğdim. Korkuyordum, çok korkuyordum.
- Hayır.
Başımı kollarının arasına alıp saçlarımı karıştırdı.
- Hey, bırak!
Geri çekilip omuzlarıma ellerini koydu. Boy farkını kapatmak adına biraz eğilmişti.
- Bir şey olmayacak Yaban arısı, söz veriyorum.
- Söz verdin bak.
Güldü.
- Ve ben sözümü tutarım.
Motorunun yanına ilerlerken yanından yürüyordum. İçimde kötü bir his vardı. İçimden bir ses onu bırakmamam gerektiğini söylüyordu.
Kaskını elinden alıp kafasına geçirdim, takarken biraz sert davranıyordum.
- Yavaş ol biraz çenem acıdı!
- Oh olsun, dikkatli ol.
- Tamam anne.
- Kes.
Arya'ların yanına zoraki gittim. Tuna durduğumuz yere yakındı.
- Söz verdin! Sözünü tut, yoksa ölürsün.
Kahkaha attı. Kask yüzünden yüzünü göremiyordum, sinir bozucu.
- Anlaşıldı Yaban arısı, Uyuz bir şey demiyor musun? Arya
- Sağlam gel porsuk.
Elini alnına koyup selam verdi. Bir kız başlamaları için bayrak indirdi. Hepsi gaza basıp arkalarında toz bulutu bıraktılar. Daha şimdiden ilk turu bitirmek üzereydiler.
Tuna'nın motoruna benzer bir tane daha motor vardı onları karıştıyordum. İkisi başı çekiyordu.
Lütfen sağlam bir şekilde yanımıza dönsün.
Jungkook
- Biraz sakin ol Afra, dudağını rahat bırak.
Ağzıma kan tadı geldiğinde dudağımı ısırdığımı anlayıp serbest bıraktım. Parmağımla kontrol ettiğimde cidden kanıyordu.
- Al işte sana ısırma demiştim.
Cebinden peçete çıkarttı ve kanı silmeye başladı. Silerken gözlerime bakıyordu ve biz yakındık, olması gerekenden fazla yakın. Peçeteyi alıp bir iki adım geriledim.
- Ben hallederim.
Elini ensesine götürdü. Onu izlemeyi Arya'nın bağırmasıyla bıraktım.
- TUNA!
Ne, neden Tuna diye bağırıyor? Bakışlarımı piste çevirdiğimde bizden biraz daha ilerde motordan fırlamış bir beden gördüm, o Tuna mıydı? Yerde yatan o beden ona mı ait? Hayır hayır, bu olamaz.
Lanet olsun ki küçük bir ayrıntıyı atlamıştım, hislerim beni hiç yanıltmazdı.
~•~•~•~•~
Selam!
Aman Tuna bey huzurumuz kaçmasın!
Oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin.
Seviliyorsunuz 🖤

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin