11. Bölüm

2K 122 18
                                    

Medya; Tuna Yalçın

Bu bölümü sakin bir müzikle dinlemek isteyebilirsiniz. İyi okumalar.
~•~•~•~
Yarış durmuş herkes kazaya bakıyordu. Arya olayın olduğu yere koştuğunda hala kendimde değildim. Hareket edemiyordum. Ne olduğunu kavramakta zorluk çekiyordum.
Kendine gelmek zorundasın sana ihtiyacı var.
Koşarak Tuna'nın yanına çöktüm. Ellerim titrerken kaskının güvenliğini kaldırdım, gerçekten oydu.
- Ambulansı arayın hemen! Çabuk biri ambulansı arasın! Burada sağlık görevlisi yok mu?!
Elimi yüzünde gezdirdim.
- S.söz vermiştin, sen sözünü tutarsın. Oyun bozanlık yapamazsın.
Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Boğazımda kocaman bir düğüm vardı.
- NEDEN KİMSE CEVAP VERMİYOR!? SAĞLIK GÖREVLİLERİ YOK MU?
Aralarından biri konuştu sonunda.
- Hayır.
- NE DEMEK HAYIR?! BÖYLE BİR YARIŞ DÜZENLENİYOR VE YOK ÖYLE Mİ?! Jungkook
- Ambulansı aradım Afra biraz sakin ol lütfen.
- NE SAKİN OLMASINDAN BAHSEDİYORSUN! NE HALDE GÖRMÜYOR MUSUN?
Yüzünü avuçlarımın arasına aldım.
- Benim yüzümden mi oldu? Dün beni ıslatırken ettiğim dua için mi? Özür dilerim geri alıyorum, dediğimi geri alıyorum lütfen bana bak.
- SÖZÜNÜ TUTACAĞINI SÖYLEDİN HİLE YAPIYORSUN! Jungkook
- Sarsma Afra, ona zarar veriyorsun.
- O.o söz verdi hile yapıyor Jungkook söyle ona lütfen.
Tae Arya'yı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ambulansın sesiyle sağlık görevlilerinin gelmesi bir olmuştu. Gözlerine ışık tutarak kontrol ediyordu.
- Ne oldu?
- O kaza yaptı.
- Nasıl oldu hanımefendi?
- B.ben bilmiyorum, görmedim. Arya
- K.korumalık olarak koydukları tekerleklere çarptı.
Ambulansa taşırlarken hemen arabanın oraya koşup arabayı çalıştırdım, onlar da binince ambulansı takip etmeye başladım ama gözyaşlarım yüzünden görüşüm bulanıklaşıyordu. Jungkook elini elimin üstüne koydu, fısıldayarak:
- Ben buradayım, yanındayım sakin ol.
Onu öyle gördükten sonra nasıl sakin olabilirim ki. Hastaneye geldiğimiz de hemen arabayı park edip indim. Sedyeyle içeri giren Tuna'nın yanına koştum, doktor gelip kontrol ettikten sonra ameliyathaneyi hazırlamalarını söyledi.
Kalbim biri tarafından sıkılıyor gibi hissediyordum.
Arya koltuklardan birine oturmuştu, ayakta duracak hali yoktu. Gözleri kızarmıştı, ağladığını fark bile etmemiştim.
Yere çöküp sırtımı duvara yasladım. Başım da sırtımı takip ederek duvara yaslanmıştı. Akan gözyaşımı sildim. Biri saçlarımla oynamaya başladığında gözlerimi açtım. Jungkook tebessüm etti.
- Ağlama, ona bir şey olmayacak.
- Olmaz değil mi?
- Olmaz. Senin gibi, çok güçlü.
Gülümsedim. Kendine çekip sarıldığında şaşırmıştım. Normalde izin vermezdim ama şimdi böyle bir sarılmaya ihtiyacım vardı. Sarılırken saçlarımı okşuyordu. Fısıldayarak:
- Teşekkür ederim.
- Neden?
- Bana destek olduğun için.
Geri çekildim.
- Ama yine de böyle yakınlaşmayalım.
Hafifçe güldü.
- Haklısın. Tae
- Sevgilim lütfen ağlama artık.
Arya perişan olmuştu. Yanlarına gidip Tae'nin omzuna dokundum.
- İzin verir misin?
Hemen kalktı, Arya'nın yanına oturdum. Başını omzuma koyup kollarımla vücudunu sardım.
- Hadi ama Kızıl ona böyle mi destek olacaksın? O kadar çok ağladın ki Tuna uyanmaktan korkuyor onun yanında da böyle ağlayıp kafasını şişireceksin diye.
Kafasını kaldırmadan konuştu.
- Ağlamazsam uyanacak mı Afra?
- Evet Kızıl bak ben ağlıyor muyum?
Başını kaldırıp yüzüme baktı.
- Ağlamayacağım.
- Ağlama.
Gözyaşlarını sildim. Arya üzgün olduğunda her şeye inanırdı. Aslında inanmak isterdi. Belki de sadece inanıyormuş gibi gösteriyordu.
Telefonumu çıkartıp saate baktım 03:13. Bugün Eylül gelecekti hep beraber karşılayacaktık. Arya omzuma yatıyordu ağlamayacağım demesine rağmen hala sessizce ağlıyordu. Gözlerimi kapattım, ağlamayacaktım. Çocuklar bizi izliyordu, eminim Tae de Arya için endişeleniyordur.
- Eve gidin çocuklar, merak etmesinler. Tae
- Burada kalacağız. Jungkook
- Hiçbir yere gitmiyoruz.
- Siz bilirsiniz.
Hemşire dışarı çıktığında ayağa kalktım.
- Durumu nasıl?
Cevap vermeden ilerliyordu ki kolunu tutup kendime çevirdim. Bilerek fazla sıkıyordum. Canı acıdığı için kolunu çekmeye çalışıyordu.
- Bana cevap ver. Durumu. Nasıl. Dedim.
Bütün kelimelerin üzerine basa basa söylediklerimi tekrar ettim.
- Hanımefendi bırakın lütfen! Canımı yakıyorsunuz.
- Cevap versene!
- Bakın vakit kaybettiyorsunuz.
Jungkook gelip kolumdan tutup kendine doğru çekti.
- Afra bıraksana.
- Cevap versene!
Hemşire Jungkook'un beni tutmasını fırsat bilip çoktan ortadan kaybolmuştu. Kolumu hızla çektim.
- NE KARIŞIYORSUN? SEN GELMESEN ÖĞRENECEKTİM!
- Afra seni anlıyorum ama biraz kendine hakim ol.
- Neyi anladığını sanıyorsun.
Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum, daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım.
- NEYİ ANLADIĞINI SANIYORSUN? ŞUAN NE YAŞADIĞIM HAKKINDA BİR FİKRİN VAR MI?
Sesim bütün koridorda yankı yapmıştı. Vücudum titriyordu bacaklarımdan gücüm gidiyordu. Jungkook beni tutmak istedi ama kollarını ittim.
- Dokunma.
Hastanenin bahçesine gitmek adına arkamı döndüm, gözlerim kararıyordu artık bedenimi taşıyamayacağımı anladığımda kendimi serbest bıraktım ve vücudumun yere yığılmasına izin verdim. Geriye kalan koca bir karanlıktı.
Jungkook' un ağzından
Yere yığıldığında yanına koştum. Onu tutmak istemiştim!
- Hyung hemşire çağır!
Kadın koşarak geldiğinde bir süre kontrol etti.
- Odaya taşımaya yardım eder misiniz?
Afra'yı kucağıma aldım. Gösterdiği odaya götürüp yatağa yatırdım. Hemşire serum takıp çıktı.
Kendini o kadar sıkmıştı ki ağlamamak için... Baş ucuna çöküp saçlarıyla oynamaya başladım. Güçlü davranmak zorunda değildi, zayıf yönlerini de görmek istiyordum.
Arya odaya girdi.
- O iyi mi?
- Korkma, bir şeyi yok. Tae hyung
- Hadi gel, biz gidelim.
Umarım Tuna'ya bir şey olmaz. Başımı koluma yaslayıp gözlerimi kapattım.
*
Yatakta olan hareketlenmeyle başımı kaldırdım. Uyanmış şaşkınca bana bakıyordu.
- İyi misin?
- Tuna? Tuna iyi mi?
- Bilmiyorum, uzun süredir buradayım.
Serumu çıkartıp ayağa kalktı.
- Nereye?!
- Tuna'nın olduğu yere.
- Dinlenseydin.
- İstemiyorum.
Odadan hızla çıktığında kalakalmıştım. Gözlerimi ovuşturup ayağa kalktım. Yetişmek adına hızla odadan çıktım.
Afra' nın ağzından
Bekleme koltuklarından birine oturdum. Arya Tae'nin omzundaki başını kaldırıp bana baktı.
- İyi misin?
Başımla onayladım. Doktor çıktığında ayağa kalktım.
- Hastanın yakınları kim?
- Biziz.
- Ameliyatı başarıyla atlattı, normal odaya birazdan alınacak. İlacın etkisinde olduğu için bir süre uyanmayacaktır, geçmiş olsun.
- Bir dakika doktor bey acaba yanına girebilir miyiz?
- Şimdilik değil hasta uyanınca girebilirsiniz.
- Tamam teşekkürler.
Arya boynuma atladı.
- Duydun mu?! Ameliyatı iyi geçmiş!
- Duydum ama beni biraz daha boğarsan geri kalanını öğrenemeyeceğim.
Benden ayrılıp önce Tae'ye sonra da Jungkook'a sarıldı. Gülümsüyordum. Bir şeyi yoktu. Jungkook
- Deli gibi ne gülüyorsun?
- Hiç.
Tuna'nın alındığı odanın önünde ki koltuklardan birine oturdum. Arya Tae'nin omzunda uyuya kalmıştı. Jungkook yanımda oturuyordu sanırım ona bir teşekkür borçluyum.
- Jungkook.
- Efendim.
- Çocuklara haber verdin mi?
- Evet, zaten aramışlardı gelmek istediler ama ben izin vermedim yani kalabalık olmasın diye.
- Teşekkür ederim.
Cümlemle biraz şaşırdı, yersiz olmuştu sanırım.
- Neden teşekkür ediyorsun? Buraya çağırmadığım için mi?
- Hayır, destek olduğun için.
Gülümsedi.
- Bende bunu bekliyordum.
Güldüm. İlginç ve komik biri ayrıca aptal. Daha çok güldüğümde bana garip bir bakış attı.
- Aptalsın.
- Ne?! Niye aptal diyorsun?! Az önce teşekkür ediyordun.
- O, az önceydi.
- Uykun yok mu?
- Pek sayılmaz.
- Var.
Başımı tutup omzuna yatırdı.
- Burada uyu.
Başımı kaldırdım.
- Burası rahatsız.
Başımı duvara yaslayıp gözlerimi kapattım.
- Ne yani orası daha mı rahat?
- Hmhm.
Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum ama aklıma gelen cümleyi bir anda söyledim.
- Garip birisin.
- Senin de benden bir farkın yok.
- Ne garipliğimi gördün?
Hiç olmadığımız kadar ciddiydik.
- Afra arabanla konuşuyorsun.
- Pekala, haklısın. İyi anlaşabilirmişiz gibi gözüküyor.
- Fark etmene sevindim.
- Düşünseydim daha önce de fark ederdim.
- Hiç düşünmedin mi gerçekten?
- Hayır.
Ayağa kalktım.
- Nereye?
- Kahve alıp bahçede oturacağım. Onlar da uyuyor benimle gel istersen, sıkılırsın.
- Doğru mu duydum az önce beni kendin mi davet ettin?
Gülerek:
- Niye edemez miyim?
- Edebilirisin.
Yerinden kalktı, beraber kantine gittik. Kahve aldıktan sonra bahçeye çıkıp en sakin yere oturduk. Jungkook bir şey söyleyelecek de söyleyemiyormuş gibi duruyor. Karşımdaki manzaradan gözümü ayırmadan:
- Ne söyleyeceksin?
- Merak ediyorum da Afra, acaba böyle olabilmemiz için birinin hastaneye mi girmesi gerekiyordu?
Ona döndüm.
- Böyle olmamız için derken?
- Yani böyle işte, biraz daha arkadaş gibi. Soğuktun ama şimdi değilsin lütfen böyle kal.
- Sana soğuk mu davranıyordum?
- Evet, biraz.
- Farkında değildim, affedersin.
- Sen bir değişiksin bir gecede kaç kez teşekkür edip özür dilediğini biliyor musun?
- Şu anlık tadını çıkar o zaman bir daha bulamayacaksın.
Önüme döndüm, güneş doğuyordu gökyüzü o kadar güzel ki izlemeye doyamıyorum. Gözlerimi kırpmak bile istemiyordum.
- Madem tadını çıkartmalıyım bir şey isteyeceğim.
- Ne isteyeceksin?
- Omzuma yatar mısın? Güneş'in doğuşunu beraber izlemiş oluruz.
Kahkaha attım.
- Ne gülüyorsun?
- Beni sevgilin sandın galiba.
Cevap vermedi. Biraz daha yaklaşıp omzuna yattım, başım omzuna değdiği an kendini sıktığını hissettim.
- Hey arkadaşından mı rahatsız oluyorsun? Hem sen istemiştin yine de sen bilirsin.
Başımı kaldırıyordum ki eliyle engel oldu. Güneş gözüme iyice vurunca gözümü kapattım. Bunu fırsat bilen tüm uyku hücrelerim gözlerime hücum ettiğinde bana tek kalan teslim olmaktı.
Jungkook'un ağzından
Boynum tutulmuştu. Afra uyuduktan sonra uyuya kalmıştım. Başımı sağ tarafa çevirdim. Afra hala uyuyordu. Telefonumu çıkartıp saate baktım 08:46.  Tae hyung ve Arya aramış.
Onlara bahçede olduğumuzu ve Afra'nın uyuduğunu haber veren bir mesaj gönderdim. En sonuna da gelmemeleri gerektiğini ekledim. Kameraya girip kadraja ikimizi alıp fotoğrafımızı çektim. Tae hyung aradığında açıp kulağıma götürdüm.
- Hyung Afra'nın uyuduğunu söyledim neden arıyorsun?
- Bizimkiler geldi. Siz dün akşam nereye kayboldunuz?
- Bahçedeydik ve hala ordayız. Hem bizi görmeye gelmediler öyle değil mi? Afra uyuyor sabaha karşı daldı zaten uyandırmak istemiyorum.
- Pekala.
Telefonu kapattı. Afra uykulu bir sesle:
- Ah boynum.
Boynunu ovuyordu.
- Kim gelmiş de çağırıyor?
- Bizimkiler.
- Hadi gidelim.
Ayağa kalktığında peşinden kalktım. İkimiz de daha uyanamamıştık. Afra bir yere girince ben de girdim. İçeri girdiğim anda kız çığlığı duyduğumda başımı kaldırdım. İki kız bana şok olmuş bakıyordu. Afra
- Burası kızlar tuvaleti seni ahmak.
Ne?! Hafif eğilerek özür diledim. Bu sefer erkekler tuvaletine girip yüzümü yıkadım. Afra'yla beraber yukarı çıktık. Tuna'nın odasının önünü doldurmuştuk. Yoongi hyung
- Bu saatte uyanıp buraya geleyim bazılarımız uyusun.
Afra hala ayılamamış olsa gerek duvara kafasını yaslamış uyukluyordu, uykulu sesiyle:
- Arya nerde?
- Buradayım Afra gözünü açarsan görürsün.
- Hmhm.
Omuzlarından tutup oturttum. Kafası Yoongi hyungun omzuna düştü. Yoongi hyung
- Bir de benim omzunda uyuyor! Yüce Tanrım!
Başını duvara yasladı.
- Tuna uyandı mı? Arya
- Daha değil. Jin hyung
- Acıkmadınız mı? Gidip bir şeyler yiyelim.
- Onları burada mı bırakacağız?
Afra ve Yoongi hyungu işaret ederek. Tae hyung
- Uyandıralım ama Yoongi hyungu ben uyandırmam. Jimin hyung
- Ben de uyandırmam bence maknae uyandırsın.
- Niye ben ya?
- Çünkü sen en küçüğümüzsün. Hoseok hyung
- Katılıyorum.
- Bence Arya uyandırmalı. Tae hyung
- Sevgilimin hayatını tehlikeye atamam. Namjoon hyung
- O zaman şöyle yapıyoruz iki kişi kantine inip tost meyve suyu falan alsın burada yiyelim. Hoseok hyung
- Kim iniyor?
Bütün bakışlar bana döndü, parmağımla kendimi göstererek:
- Ben mi seçildim yani şimdi? Namjoon hyung
- Öyle görünüyor maknae.
- Benimle kim gelecek hyung? Namjoon hyung düşündü ama birini seçtiği kesindi.
- Jimin gitsin. Jimin hyung
- Yha niye ben? Jin hyung
- Yemek yiyelim artık ben giderim hadi Jungkook.
Kantine geldiğimizde dokuz tane tost aldık ayrıca meyve suyu. Paylaşarak taşımaya başladık ama Jin hyung bir yandan da yemeğe çalıştığı için tostları düşürecekti.
- Hyung biraz sabredemez misin? Diğer tostlar düşecek.
- Düşmezler tutuyorum.
Başımı iki yana sallayıp adımlarımı hızlandırdım, odanın önüne geldiğimizde Afra uyanmıştı. Bende elimdeki tostları bir bir verdim tabii Jin hyung hala kendininkini yediğinden onun elindekileri de alıp dağıttım.
Yoongi hyung hala uyuduğu için onun tostu elimde kalmıştı. Afra
- Fazlalık mı o?
Başımla onayladığımda elini uzattı.
- Yemeyeceksen bana versene.
Tostu ona uzattım. Jin Hyung
- Afra onu bölüşelim mi?
- Jin zaten elinde bir tane daha var.
Diğer tostu ne zaman aldığından haberim yoktu. Jin hyung
- Olsun yarısını ver işte.
- Tamam tamam.
Bölüp yarısını ona uzattı. Ne zaman girdiğini görmediğim hemşire odadan çıktı.
- Hasta uyandı.
Afra ve Arya aynı anda ayağa kalktı. Afra
- Yanına girebilir miyiz?
- Evet ama fazla kalabalık olmasın hasta yorulmasın.
Hemşire gittiğinde Afra Arya'nın kolundan tutup içeriye girdi.
Afra'nın ağzından
Odaya girdiğimizde ufak bir köşeden dönünce Tuna'yı görüş alanımıza giriyordu. Çoktan oturur konuma gelmiş bize gülerek bakıyordu ama biz kıpırdamıyorduk ikimizde onu inceliyorduk.
- Hey öyle orda mı duracaksınız?
Kollarını iki yana açtı.
- Hadi böyle duramam değil mi gelin artık.
İkimizde sarıldık. İlk geri çekilen ben oldum.
- Sözünü tutmadın Tuna, seni asla affetmeyeceğim.
Arya da geri çekildi.
- Özür dilerim. Arya
- Bundan sonra sana güvenmeyeceğim. Tuna
- Bir anda oldu yani sanki önümde bir şey belirdi ben de sağa kırdım sonrası yok zaten, ama bence Afra'nın suçu.
- Benim mi?! Benimle ne alakası var?
- Ben sana duanı geri al tutar demedim mi? Al işte.
- Suçu benim üstüme atıyorsun yani, aklım çıktı aptal!
- Tahmin edebiliyorum.
- Bugün Eylül geliyor.
- Öyle mi?
- Hmhm.
Telefonum çaldığında cevapladım. Eylül arıyordu.
- Arya hanımlar neredeler acaba neden ulaşamıyorum?
- Telefonu kapanmıştır.
- Her neyse, havaalanındayım. Gelin beni alın buradan.
- Geliyoruz.
-Bekliyorum.
Telefonu kapattım. Arya
- Eylül mü?
- Evet, gelmiş. Onu almaya gitmemiz gerekiyor.
- Tamam,hadi gidelim.
Başımla onaylayıp Tuna'ya döndüm.
- Porsuk yatağından kalkmaya çalışırsan seni döverim kapının önüne yedi tane koruma koydum senden sorumlular haberin olsun.
- Ne yani tuvalete de mi gitmeyeyim?
- Gitme içinde tut.
- Bana özel koruma mı kiraladın?
- Çocuklardan söz ediyorum.
- Bir kaç korumayı bile çok gördün bana.
Yüzünü garip bir şekle soktuğunda iğrenir gibi ona baktım.
- Şu haline bak çocuk musun sen?
- Tamam tamam hadi gidin ama hemen gelin.
- Niye?
- Sizinkiler dışarıda değil mi?
- Bizimki-... Arya
- Evet dışardalar.
Arya'ya anlamsız bir bakış attım hadi onun ki tamam da benim dışarda bir şeyim yok. Jungkook'tan mı bahsediyor bu ahmaklar?
- Bizimkiler değil Tuna, Arya'nınki dışarda.
- Valla dışardan biri Jungkook'un halini görse sizi sevgili sanırlar.
- Sıkıntı onda o zaman! Böyle saçma şeylerin şakasını bile sevmiyorum biliyorsunuz!
Sinirlendiğimden sesim yüksek çıkmıştı. Bu saçmalıkları yeterince Arya'dan dinliyorum Tuna'yı da çekemem.
- Gidiyorum.
Odadan çıkıp kapıyı sertçe kapattım. Çocuklar şaşkınca bana döndü. Jungkook
- Bir sorun mu var?
- Ever! Sorun senin bu saçma davranışların kendine çeki düzen ver!
Hastaneden çıkıp arabaya bindim. Arya da son anda arabaya atladı.
- Bekleseydin keşke.
- Boş boş laf edeceğine gelseydin.
Arabaya havaalanına sürmeye başladım. Kızıl sessizce geçen yolculuğumuza nokta koyup konuşmaya başladı.
- Jungkook'a ne dedin? Çocuk şok olmuş arkandan bakıyordu.
- Kendine çeki düzen vermesini söyledim.
- Ne yani? İçeride dediklerimizi bilmemesine rağmen çocuğa mı çattın?
- Evet.
- Ah cidden!
- Ne var? Bu saçma şeyleri söyleyip duruyorsunuz bunlarla işim olmayacağını biliyorsunuz.
- Ne demiş atalarımız, büyük konuşma.
- Benim adıma karar mı veriyorsun?
- Vermiyorum.
Böyle şeylerden hoşlanmıyorum. Ne nedenle olursa olsun birine bel bağlamak çok saçma geliyor. Nasıl olsa sonunda her iki tarafta üzülüyor olacak zaman kaybetmeye değmez. Mutlaka zaman kaybettirmeyen insanlar vardır dünya üzerinde ama onlardan bulmak için uğraşacak biri değilim.
Havaalanına geldiğimizde, indik. Biraz yürüdükten sonra görüş alanımıza Eylül girdi. Etrafındakilere garip bakışlar atıyordu. Buraya gelmekten pek hoşlanmıyor. Bizi görmek için seyrek olarak geliyor. Koreli iş adamlarıyla sıkça anlaşma yaptığından Korece biliyor. Bir de Koreli erkekleri birazcık itici buluyor.^^
Bizi gördüğünde bavulunu çekerek yanımıza geldi.
- Biraz daha gelmeseydiniz geri kalan hayatıma bir ağaç olarak devam edecektim. Arya
- Hoşgeldin ablacığım.
- Aramızda sadece iki yaş var Arya.
- Biliyorum.
Gülüyordu.
- Hoşgeldiniz Gamzeli hanımefendi.
- Pek de hoş gelmedim ama neyse.
Arabaya yürümeye başladık.
- Neden?
- Çünkü isteyerek gelmedim. Arya
- Bavulunu az daha küçük alsaydın.
Küçük bavuluna baktım.
- En fazla 4 hafta buradayım. Arya
- Niye bu kadar kısa?
- İşlerim var Arya.
- Bizden sıkılırsın diye değil yani?
- Şimdilik değil.
Bavulunu bagaja koydum. Eylül öne oturmuş Arya ellerini göğsünde bağlamıştı.
- Eylül orası benim yerim!
- Ben senin ablanım sus ve arkaya otur. Arya
- İşine gelince abla.
- Cidden, Arya hadi arkaya otur daha Tuna'nın yanına gideceğiz.
Arabayı sürmeye başladım. Eylül
- Tuna burda mı? Arya
- Evet, hastanede.
- Ne?!
- Motor kazası geçirdi.
- Nasıl ya? Bir rahat durmuyorsunuz ki! Bende geleceğim.
- Yorgun değil misin? Saat farkı falan, emin misin?
- Evet sorun değil.
- Pekala. Kızıl sen çocuklara orada beklemeleri için rica ettin mi?
- Evet evet söyledim biz gelene kadar bekleyecekler. Eylül
- Çocuklar?
- Bizim komşular. Arya
- İyi arkadaşlarız aynı yerde çalışıyoruz ben sana anlatırım sonra. Eylül
- Tamam, yalnız ben açım.
- Kantinden bir şeyler alırız.
*
İçeri girip odanın önüne geldiğimizde oturuyorlardı. Bizi görünce kafalarını kaldırdılar Eylül'ü incelediler. Eylül
- Niye böyle bakıyorlar? Arya
- Bizim komşular onlar işte.
- Hepsi mi? Bir evde kaç kişi kalıyorlar?! Benden güzeller, cidden bazen onları kıskanıyorum.
Bir kahkaha patlattı. Neyse ki Türkçe konuştuğundan bir şey anlamamışlardı. Arya
- Hiç de bile bence gayet yakışıklılar.
- Beklediğiniz için teşekkürler. Arya
- Ablam Eylül.
Hepsi Eylül'e selam verdi ama Eylül bir tepki vermedi.
- Tuna'nın odası burası mı?
- Evet.
İçeri girdi. Jin
- Onun Arya'nın ablası olduğuna emin miyiz? Daha çok senin ablan gibi duruyor.
Gülümsedim, huylarımız benziyordu. Jungkook
- Afra biraz konuşalım mı?
- Niye?
- Bir kere de sormadan gelsen.
- Burada konuşabilirisin?
- Burada konuşamam.
Bileğimden tutarak biraz uzaklaştırdı.
- Sabah niye öyle söyledin?
- Hiç.
- Bir nedeni olmadan mı? Gayet iyiydik ne oldu birden?
- İnsanlara benim sevgilimmişsin gibi imaj veriyorsun, yapma. Gülerek:
- Öyle mi?
- Gülme, hoşuma gitmiyor. Her neyse daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.
Geri dönmeme eş zamanlı olarak Eylül içeriden çıktı.
- Açım.
- Kızıl Eylül'ü kantine götür.
- Çok uzak. Eylül
- Dalga mı geçiyorsunuz? Açım! Jimin
- Asi komşum bu abla Korece bilmiyor mu?
Jimin abla demeseydin iyiydi. Eylül
- Sen! Az önce bana abla mı dedin?
Jimin bana yaklaştı.
- Yirmi iki teyze.
Jimin... Cidden, bunu yapmamalıydın.
- Teyze mi?! Seni şimdi var ya!
Jimin'in üstüne atılacağı önüne geçip tuttum.
- Bırak! Bırak da şuna teyze kimmiş göstereyim!
- Kızıl yardım, tutamıyorum.
- Ben daha yirmi iki yaşındayım aptal velet!! Abla dediği yetmiyor bir de teyze diyor!! Seni varya parçalara ayırıp karton poşetlere yerleştirip çöp kovasına atarım!
Jimin hızlıca Yoongi'nin arkasına saklandı.
- Hyung koru beni, bu teyze beni öldürecek!
- Bak hala teyze diyor! Yoongi
- Hemen defol arkamdan Jimin yoksa seni ben öldürürüm.
Arya'nın arkasına geçti.
- Eylül gel biz yemek alalım, hadi.
- Ne yiyeceğimi az önce buldum.
Elimden kurtulup Jimin'e doğru yürümeye başladığında her şey için çok geçti. Çoktan kolunu çevirip kafasını duvara yaslamıştı bile.
- Şimdi özür diler misin,  yoksa başka şeyler de yapmalı mıyım?
- Ben özür dilemem.
- O zaman yüzüne tırnaklarımı geçirebilirim öyle değil mi?
- Ne?! Hayır olmaz yüzüm olmaz.
Eylül tırnaklarını yüzüne yaklaştırdı.
- Özür dilerim özür dilerim özür dilerim özür dilerim özür dilerim.
Jimin'i Jin' e doğru itti. Eylül
- Aptal.
Bana döndü.
- Kantine gidelim.
Gideceğimiz sırada Jin araya girdi.
- Jimin'e böyle şeyler yaptığın için asıl sen özür dilemelisin.
Eylül tek kaşını kaldırarak Jin'i süzdü.
- Özür dilemeyeceğim, abla.
Şimdi kafayı yiyeceğim! Jin' in erkek olduğunu bile bile ona abla dediğine inanamıyorum. Jin sinirle:
- Abla mı? Erkeğim ben görmüyor musun?
- Hayır görmüyorum.
- Sana kanıtlamamı ister misin?
Pantolonunun fermuarını açmaya çalıştığında Eylül hemen arkasını döndü. Tae Arya'nın gözlerini kapattı. Hem kendi hemde Eylül'ün gözünü kapattım. Yoongi
- Jin ne yapıyorsun?! Tanrım çocuk gibisiniz! Kızların karşısında nasıl böyle davranırsın?
- Duymadım mı? Bana abla dedi, ben erkeğim!
Gözlerimi açmadan cevap verdim.
- Jin, onun Korecesi çok iyi değil.
Bir süre ses gelmese de sonunda cevap vermişti.
- Ahh, çok üzgünüm! Eylül
- Hiç de bile benim Korecem gayet i-...
Cümlesini tamamlamadan gözlerindeki elimi ağzına indirdim. Zaten arkası dönüktü Jin' i göremezdi. Hoseok
- Tamam kızlar gözlerinizi açabilirsiniz.
Gözlerimdeki elimi çekip Eylül'ün koluna sarıldım.
- Sana yemek alalım.
Kantine indiğimizde bir masaya oturttum.
- Bilerek abla demiştim!
- Biliyorum ama ona böyle söyleme, çocuğun ne yaptığını gördün değil mi?
- Az kalsın psikolojim bozulacaktı.
Hala şaşkındı, bu haline güldüm. Tost ve meyve suyu alıp yanına geri döndüm.
- Biz biraz daha burdayız sen eve gidip dinlenebilirsin.
- Evi nasıl bulacağım?
- Bizim çocuklarla gidebilirsin hemen yanımızda oturuyorlar zaten.
- Beş dakika önce olanlar yaşanmasaydı olabilirdi belki ama şimdi onlar benim gelmemi istemez.
- Onlar iyilerdir bir şey demezler.
- Ama ben konuşmam.
- Hah bir de benden büyük olacak! Ne bu? Öğretmenler odasının kapısını ben çalayım ama sen konuş olayı mı?
- Afra az önce içlerinden birinin üstüne atladım ve birine de abla dedim sen konuş işte.
- Pekala.
Tostunu yedikten sonra yukarı çıktık. Namjoon
- Ah sonunda gelebildiniz, biz gidiyoruz.
- Namjoon acaba Eylül'ü de eve götürebilir misiniz? Burayı pek bilmiyor evi bulamaz sizle gelse sorun olur mu? Jimin "Olur." Derken Namjoon "Olmaz." Demişti. Gülümsedim. Namjoon
- Jimin...
- Hyung ondan korkuyorum, ya beni boğarsa? Jin
- Jimin! Hadi arabaya gidin siz!
Jimin oflayarak çıkışa yöneldi. Aile kavgası izlemek gibi bir şeydi.^^
- Hayır sorun olmaz gelebilir.
Eylül benim bile zor duyduğum bir sesle "Teşekkürler." diye mırıldandı. Evin anahtarını verdim.
- Bavulum?
- Sabah eve uğrayacağım o zaman bırakırım. Bizimkilerden giyersin.
- Pekala, görüşürüz.
- Dikkat et, bir şey olursa ara!
- Bunları benim sana söylemem gerekiyor.
- Hadi hadi ağaç oldular. Arya
- Görüşürüz.
Onlar gözden kaybolurken odaya girdik. Tuna uyuyordu. Koltuğa uzanıp gözlerimi kapattım.
Eylül'ün ağzından
Arabalarının yanına geldiğimiz de bekledim. Ben ve geniş omuzlu çocuk dışında hepsi binmişti.
- Neden binmiyorsun? Çekinmene gerek yok.
- Ahh evet sağol.
Cam kenarına oturdum. Üstüne atıldığım çocuk tam karşımda oturuyordu ve bana kınayıcı bakışlarını gönderiyordu. Gözlerimi kaçırdım, arabadan atılmak istemiyordum.
Dışarıyı izlemeye başladım. Hiçbirini tanımadığımdan, çekiniyordum. Adı hakkında hiçbir fikrim olmayan çocuk:
- Arya'nın ablasıydınız değil mi?
- Evet.
- Ben Tae.
Elini uzattığında bende uzattım.
- Eylül. Geniş omuzlu çocuk:
- Jin.
- Namjoon.
- Yoongi.
- Jungkook.
- Jimin.
- Hoseok.
Gülümsediğinde istem dışı olarak bende tebessüm ettim. Gülümsemesini bulaştırıyordu. Namjoon
- Yirmi iki yaşındaydın değil mi?
- Evet. Jimin
- Arya'yla hiç benzemiyorsunuz sen çok soğuksun.
Jungkook onu dürttü. Gerçi o sırada bana gülmekle meşguldü. Aynı şekilde güldüğümde yüzünde ki o ifede biraz düşse de hala gülüyordu.
- Sana bir sır vereyim teyze diyen çocuk eğer sabrımı zorlarsan -Fısıldayarak- sonunda canın yanar.
Arkama yaslandım. Hepsi şok olmuş bana bakıyordu. İyi dedim güzel dedim de umarım arabadan atmazlar.
Araba durup kapıyı açtıklarında ilk ben indim. Onlar da inince yalandan öksürüp dikkatlerini üzerime çektim.
- Getirdiğiniz için teşekkürler, bu arada ev hangisi? Jin
- Şuradaki. Fısıldayarak konuşmaya devam etti.
- Bu arada.
- O şey için... Özür dilerim yani... Şey oldu ya hani.
- Anladım, sorun değil.
Kapının önüne geldiğimde elimi cebime attım. Anahtar orada değildi, diğer cebime de baktım. Anahtar orada da değildi! Kapıda mı kaldım ben şimdi?! Elimi alnıma vurup yüzümden aşağı kaydırdım, bu gerçek olamaz.
Yere mi düşürdüm acaba? Yerlere bakınırken biri anahtarı önümde salladığında başımı kaldırdım. Jin
- Düşürmüşsün, bunu arıyordun galiba?
- Evet, çok sağol. Kapıda kaldım diye aklım çıktı.
- Bir şey değil, bu arada Korecen gerçekten iyi değil mi? Baya akıcı konuşuyorsun aslında.
- Hayır, bilerek öyle söylemiştim. Afra konu uzamasın diye öyle söyledi... affedersin.
Bakışları değişmişti, başımı önüme eğdim. Aptalın tekiyim. Çocukluğumda yaşadığım bir olay yüzünden abla kelimesi pek hoşuma gitmiyordu. Ahmak çocuk benimle dalga geçmeseydi ölürdü sanki!
- Eğer bana yemek ısmarlarsan seni affederim.
Yüzüne baktım. O kadar uzun boylu değil.
- Affetmek zorunda değilsin.
Eve doğru gideceğim sırada kolumdan tutup kendine çevirdi.
- Arkadaş olmaya çalıştığımın farkında değil misin yoksa bilmemezlikten mi geliyorsun?
- Öyle mi? Her neyse tamam ama şimdiden uyarayım ben fazla yemek yerim beklemek zorunda kalabilirsin.
- Şaka mı yapıyorsun? Bende çok yerim.
- Birbirimizi bekleriz o zaman. Neyse gidiyorum. Görüşürüz.
El sallayıp içeriye girdim. En son geldiğimde bu evde değillerdi. Kapıdan ufak bir dönüş yapınca salonu geçiliyordu.
Yolu gösteren büyük pencerelerin önünde bir koltuk diğer duvarın hemen önünde bir tane koltuk daha vardı. Arkamı döndüğümde mutfaklarının birazını salondan görebiliyorduk. Mutfağa geçmeden salonda büyükçe bir yemek masası vardı. Masanın karşısında bahçeye çıkmak adına bir kapı vardı.
Yukarı çıktım. Sol taraftaki odaya girdim. Küçük holden geçtiğimde oda tamamen karşımdaydı. Holün olmasının sebebi tahminimce tuvaletin olmasıydı. Ortalanarak koyulmuş bir yatak onun yanlarında da küçük komidinler vardı. Odaya siyah ve gri hakimdi ama ara sıra kırmızılar da göze çarpıyordu. Burası Afra'dan başka kimsenin odası olamazdı.
Yatağın sol tarafında pencerenin önünde çizim masası vardı dört tane kalemliğe kalemler doldurulmuştu. Çizim defterleri düzenli bir şekilde masanın al tarafının sağında bulunan defterlik bölümüne koyulmuştu. Altta iki tane büyükçe lacivert kutular vardı. Yatağın sağ tarafında küçük koltuk, karşında çok da büyük sayılmayan bir dolap vardı.
Odadan çıkıp sağ tarafta kalan odaya girdiğimde açık pembe, beyaz ve açık maviler karşılamıştı.
İki farklı insan olsalarda birbirlerini çok güzel tamamlıyorlardı.
Sol tarafta ortalanmış bir yatak yanında Afra'nın ki gibi küçük komidinler vardı. Sağ tarafta da bir dolap vardı. Odaya girdiğimiz anda kocaman bir cam vardı. Karşı evin bir odası ve mutfağı, yolun büyük bir kısmı görünüyordu.
Kapının sol tarafında makyaj masası, sağ tarafında duvarın içine gömülmüş dolap vardı. Kapağını açıp içinden giyecek birkaç şey çıkardım. Banyoyu bulup duşumu aldıktan sonra üzerimi değiştirdim.
Başım ağrıyordu. Yatağın içine girip yayıldım. Umarım uyuya kalmazdım aksi takdirde Jin'e büyük ayıp olurdu.
~•~•~•~
Selam!
Eylül'üm geldi. Zaten uzun kalmayacak kızıma iyi davranın o yüzden.

Kendinize dikkat edin, seviliyorsunuz. 🤍

Eylül Ateş 👇🏻

Eylül Ateş 👇🏻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin