42. Bölüm

230 26 52
                                    

Medya; Tuna Yalçın
~•~•~•~•~
Karnımdan gelen gurultular eşliğinde başımı ovuşturuyordum. Uyuyamıyordum ve eğer biraz daha uyuyamazsam ölecektim. Odadan çıkmayı istemediğim için pencereyi ardına kadar açtım. Tuna'ya kızmaya bile takatim yoktu. Onun için o kadar uğraştıktan sonra bu yaptığı... Aklım almıyordu cidden.

Lise üçüncü sınıfın yaz tatiliydi. Bir kabusun daha başlayıp bitmesinin uzun sürdüğü bir tatil. Bu sefer benim tarafımdan değildi. Bela tamamen Tuna'ya bulaşmıştı. O sene saçma sapan tiplerle takılıyordu. Ona göre 'arkadaş'lardı, yersen. Birkaç kere karşılaştığımda bile ne mal olduklarını anlamıştım. Ama kimsenin işine karışmak hoşuma gitmediği için sadece sözlü olarak düşündüklerimi dile getirip geri çekilmiştim. Keşke çekilmeseydim. Tuna'nın evine habersiz gittiğim bir gün annesi kapıyı açıp beni içeri almıştı. Odasına girdiğimde ise... O beyaz tozu diş etlerine sürmekle meşguldü.

Şoktan birkaç saniye hareket edemediğimi hatırlıyorum. Sonra hemen kapıyı kapatıp kilitlemiştim. Evde annesi olduğu için bağıramamıştım da. Günün sonunda tüm o şeyleri elinden zorla alıp klozete attığım gibi sifonu çekmiştim. O ise çıldırıyordu. Saldırganlaşmıştı ve ne yapacağını bilemeyerek duvarlara, yere vuruyordu. Ve ben deli gibi korkuyordum. Hayatımda ilk defa birinin uyuşturucu krizi geçirdiğini görüyordum! Ne yapacağımı nereden bilebilirdim?!  O çantasından yeni paket çıkartana kadar bu çıldırışları devam etmişti. Almasına izin vermiştim zaten vermeseydim ya kendini ya da beni öldürecek gibiydi.

Birkaç gün kimseye anlatamamıştım. Tuna'ya elimden geldiğince engel olmaya çalışıyordum. Ama böyle devam etmeyeceği o kadar belliydi ki bana başka çare bırakmamıştı. Zaten yapılması gereken de buydu. Ailesiyle konuştum ve hastanede tedavi görmesi gerektiğinden bahsettim. Baygınlıklar ve öfke krizlerinden sonra kendilerine gelip oğullarını bu şeyden kurtarmak için ellerinden geleni yapmaya başladılar. Hepimiz seferber olmuştuk, hepimiz. Doktor durumunun sandığımız kadar ileri düzeyde olmadığını söylediğinde nasıl rahatladığımı hâlâ hatırlıyorum.

Onca zaman o illetten kurtulması için uğraşmıştık. Ve döndüğümde gördüğüm şey, burnundan o şeyi almış olduğuydu. Cidden aklımı kaybedeceğim. Saat dokuzu geçerken ve içeriden gelen seslerle odadan çıkmıştım. Mutfağa girdiğimde Tuna kahvaltı hazırlıyordu. Beni fark ettiğinde gülümsedi. "Günaydın güzellik." benden aldığı karşılıksa suratına yediği yumruk olmuştu.
*
Sağ yanağına tuttuğu buzla beraber bana sinirli bakışlar atıyordu. Ben ise tabağımdakileri yerken ona bakma zahmetine bile girmiyordum. Sinirli olması gereken bendim, o değil. "Afra-"

"Kapa çeneni." tabağımdakileri bitirip çayımı yudumlamaya başladım. Yemek yemeden hiçbir şey konuşmak istemiyordum. Telefonum çalmaya başladığında masadan alıp kulağıma götürdüm. "Efendim."

"Mesajımı gördün mü?"

"Telefonu elime almaya fırsatım olmadı Eylül. Bir sorun mu var?"

"Saat dörtte Manolya kafede buluşacaksınız. Adresi ettım sana. Ne zaman İstanbul'a geldin onu anlamadım? Nerdesin şu an?" Tuna'da gezen bakışlarım eşliğinde ona cevap vermiştim. "Dün akşam geldim. Tuna'dayım."

"Asya'yla görüştükten sonra seni alayım da neler olduğunu anlat."

"Olmaz. Ali gelecek işimiz var. Ben müsait olduğum bir zaman yanına gelirim."

"Tamam. Dikkatli ol. Görüşürüz."

"Görüşürüz." telefonu geri masanın üstüne bıraktım. Bugün çok işim vardı. "Afra," tekrar karşı çıkmamı bekliyormuş gibi birkaç saniye susmuştu. Benden bir geri dönüş alamayınca da devam etti. "Nasıl oldu bilmiyorum. Sadece Gizem bir anda kapımda belirdi ve içeriye girdi. İlk başta gayet normaldi. Sonra... Çantasından paketleri çıkarttı. Kendince kibar olmaya çalışarak bana da uzattı. Sorun olmayacağını söyleyip duruyordu. Ben de-"

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin