19. Bölüm

908 50 21
                                    

En köşede, göze batmayacak koltuğa oturup konuşmalarını dinlemeye çalışıyordum. Hoseok
- Hamam böceklerinden nefret ederim! Arya
- Daha bugün temizlik yapmıştık. Nasıl oldu bilmiyoruz! Jin
- Aç mısınız? Eylül
- Hayır değiliz, sağol. Namjoon
- Afra?
Seslenmesiyle herkes bana dönmüştü.
- Efendim.
- Sen iyi misin? Bugün fazla yorulmuş olmalısın.
- Yorulmadım, iyiyim. Jimin
- Belini tutuyordun asi komşum gördüm.
- Bir şeyim yok. Merak etmeyin.
Başıyla onaylayıp konuşmasına geri döndüğünde telefonu elime alıp Arya'ya mesaj attım.
"Ji Soo'ya gidelim, burada kalmak istemiyorum."
Arya telefonu eline alıp mesajı okuduktan sonra bana döndü. Başıyla onayladığında derin bir nefes aldım. Arya
- Şey çocuklar biz gitsek iyi olur. Tae
- Nereye gideceksiniz? Bu saatte? Arya
- Arkadaşımıza. Ne zamandır bende kalın diyordu zaten. Tae
- Olmaz öyle şey, değil mi hyung bir şey söylesene. Namjoon
- Burada kalın geç oldu zaten.
- Gerçekten gitsek iyi olur, teşekkürler yine de. Yoongi
- Israr etmeyin. Burada kalın, konu kapandı.
Başımı koltuğa yaslayıp, gözlerimi kapattım. Böceklerde evi basacak zamanı buldu cidden! Jin kahve yapmaya mutfağa gittiğinde Eylül de yardım için peşine takılmıştı. Geri kalanlar kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Ben mi? Ben çoktan uyku moduna girdim bile.
Arya'nın ağzından
Böcekler yüzünden panik yapınca Afra'yı tamamen unutup buraya gelmiştim. Çok kötü hissettiğine adım gibi eminim. Eylül ve Jin ellerindeki kahveleri önümüze koydular. Jin
- Bu kız uyumuş.
Anında başımı Afra'nın oturduğu koltuğa çevirdim. Gerçekten de uyumuştu. Jimin
- Bir de yorgun değilim diyor! Haneul noona bugün onunla uğraştı kesin ondan bu kadar yoruldu.
- Bir de kafe yorgunluğu var tabii. Jungkook
- Kafe?
- Arkadaşına yardım etmeye gitmişti de. Jungkook
- Pekala, odama yatırıp geliyorum. Eylül'le aynı anda konuştuğumuz da hepsi şokla bize dönmüştü.
- Hayır! Jungkook
- Onunla uyuyacağım demedim, yatağa yatırıp geri geleceğim dedim.
Bir şey dememize fırsat vermeden Afra'yı kucağına alıp gözden kayboldu. Tae
- Afra niye bizden kaçıyor haberiniz var mı? Jungkook da bir şey anlatmıyor.
Eylül'le göz göze geldik.
- Bu Haneul kim?
Eylül konuyu değiştirince anlatmayacağımızı anlamış onlarda bize ayak uydurmuşlardı. Hoseok
- Sekreterimiz.
- Niye onunla uğraşıyor? Jimin
- Aslında biz de bilmiyoruz. Eylül
- Ne değişik insanlar var, Afra iyi sabretmiş bu kadar yorulduğuna göre her dediğini yapmış olmalı. Namjoon
- Muhtemelen.
Jungkook merdivenlerden indiği gibi mutfağa geçti. Bir süre oyalandıktan sonra elinde, sanırsam, bitki çayıyla tekrar yukarı çıktı. Afra'nın yanına gitmemesi gerekiyor. Yerimden kalktım. Tae
- Bir şey mi oldu?
- Lavaboya gideceğim, yukarda değil mi? Tae
- Ben sana göstereyim.
- Gerek yok bulurum.
Hızlıca merdivenleri tırmandım. Kapısı aralık olan odanın içine göz gezdirdiğimde görmek istediğim kişi oradaydı. Afra uyanmış, sırtını yatak başlığına dayamıştı. Jungkook karşısına oturmuş elinde az önce gördüğüm bardağı tutuyordu. Jungkook
- Bitki çayı iyi gelir diye düşündüm.
Elindeki bardağı Afra'ya uzattı. Bardağı eline alıp ağzını oynattı ne dediğini duymamıştım fakat teşekkür ettiğine eminim. Jungkook
- Benden kaçmana gerek yok, kendini yoruyorsun sadece. Bak biliyorum zor senin için. Kendini o kadar uzak tutmuşsun ki sevgiden şimdi birden karşına çıktığına afalladın ve kaçmak istedin. O gün söylediklerimde ciddiydim Afra, senden vazgeçmeyeceğim ve bir gün bana geleceğini biliyorum. Yemin ederim pişman etmem seni, yemin ederim üzmem. Sevgili olmamızı istemiyorsun çünkü beni sevmiyorsun. Benim de sevmemi istemiyorsun bu yüzden saklanıyorsun. Ama buna sen karar veremezsin. Kimin seni seveceğine veya sevmeyeceğine karar veremezsin.
Afra sessizce yüzüne bakmaya devam ediyordu. Jungkook derin bir nefes aldı.
- Lütfen artık bu kaçma olayına son ver. Seni rahatsız ettiğimi düşünmeye başladım, halbuki yanına gelmeye bile çekiniyorum. Beni kırmak istemediğin için uzak duruyorsun ama kendimi korkunç biri gibi hissetmeme neden oluyorsun. Tae
- Hey, ne yapıyorsun?
Arkamı dönüp Tae'nin ağzını kapattım ve yanıma çektim.
- Sessiz ol, en heyecanlı yerindeyim! Afra
- Jungkook ne diyeceğimi bilmiyorum. Korkunç biri gibi hissetmeni istemiyorum. Sadece kolay unutman için yardımcı olmaya çalışıyorum, lütfen üstüme gelme. Jungkook
- Pekala, istediğin kadar kaç bakalım yakalarsam bırakmam ona göre. Pijamalarımdan buraya koydum, bitki çayını iç, üstünü değiştir ve uyu. İyi geceler. Afra
- İyi geceler.
Jungkook ayağa kalktığında Tae'yi kolundan çekip yan taraftaki kapıdan içeri girdim. Kapıyı kapatıp Tae'nin sırtını kapıya yasladım, elim hala ağzını kapatıyordu. Kapının kapanma sesini duyduktan sonra ne zaman tuttuğum hakkında hiçbir fikrim olmayan nefesimi serbest bıraktım. Avucumun içinde hissettiğim küçük öpücükle Tae'ye baktım. Onu tamamen unutmuştum. Elimi çektim. Tae
- Konuşmaları dinlemek çok yanlış küçük hanım.
Omuz silktim. Tae
- Sana ceza vermeli miyim?.. Ah, evet vermeliyim.
Elini belime koydu. Aramızda çok mesafe varmış gibi bedenimi kendine çekip dudaklarıma doğru yaklaşmaya başladı. Çoktan gözümü kapatmışken birden kapının itilmesiyle arkaya doğru uçmuştuk. Resmen uçmuştuk. Yoongi
- Niye kendi odana götürmüyorsun, kapının dibinde daha mı rahat?
Anında yanaklarım yanmaya başladı. Bir bu eksikti. Tae
- Üzgünüm hyung!
Elimi tutup odadan çıkarttıktan sonra hemen karşı taraftaki odaya girmişti.
- Evet, nerede kalmıştık?
Yaklaşan başını işaret parmağımla geri ittim.
- Bir yerde kalmamıştık, uykum var uyuyacağım.
- Yha!
- Burada uyusam sorun olmaz değil mi?
- Saçmala! Beraber uyuma fırsatımızı kaçıracağımı mı sanıyorsun?
Tam ağzımı açıp cevap verecekken tekrar ve tekrar kapının açılmasıyla susmuştum. Bu kapıların sorunu ne? Eylül
- Kardeşimle uyuyabileceğini kim söyledi? Biz beraber uyuyacağız, değil mi Arya?
- Ah, evet. Tae
- Ama noona sevgilimle uyumak istiyorum. Eylül
- Ama noonası ben istemiyorum.
Ne zamandır odanın içinde olduğundan haberim olmayan Jin varlığını belli etmek adına konuştu.
- O zaman kızlar senin odanda kalıyor Tae.
- Hyung ben nerede uyuyacağım?
- Salon?
- Ama hyung! Senin odanda ben kalsam?
- Hayır! Mükemmel bedenimi koltukta yatarak incitemem. Eylül
- Biz salonda yatarız. Zaten yeterince rahatsızlık veriyoruz.
Kolumdan tutup odadan çıkarttı.
- Cidden çok aptalız! Nasıl hemen buraya geliriz?!
Merdivenlerden aşağı inerken sorusuna karşılık susmayı tercih etmiştim. Yeterince kötü hissediyordum bir de Eylül'le uğraşamazdım. Kendini koltuğa atıp başını geriye attı. Çok değil 10 dakika sonra uykuya dalmıştı. Jin ve Tae ellerinde battaniye ve yastıklarla aşağı indiler. Jin
- Bu kız da uyumuş. Tae
- Bu beraber uyuyabileceğimiz anlamına geliyor!
Elimden tuttuğu gibi ışık hızında merdivenleri çıkarttı ve odasına girdi. Dolabından çıkarttığı pijamalarını bana doğru uzattı.
- Giy de uyuyalım, dışarı çıkıyorum giyince haber ver.
Cevap vermemi beklemeden odadan çıktığında verdiği pijamaları giymiştim. Gerçi üzerimde olan uzun kollu dizlerime kadar geliyordu altına giydiğim pijama yerleri süpürüyordu ama olsun. Sıcak tutma olasılıkları çoğalmış oldu en azından. Tae'ye içeri gelmesini söylerken hala aynada kendime bakıyordum. Çok komik görünüyorum.
- Aklımı kaçıracağım, daha fazla kıyafetlerimden giymelisin.
Arkamdan sarılıp başını omzuma yasladığında gözlerimi kapattım. İşte o zaman içimde bir korku belirdi.
Ya bir gün giderse? Ya bizim hikayemizin sonu kötü biterse? Ya, şu anda boynumda aldığı nefesi hissedemezsem?.. O zaman ne olacak?
Yüzümü ona dönmek adına hareketlendiğimde başını omzumdan çekti. Yüzüne dönüp incelemeye başladım. Kaşlarına kadar uzanan güzel kahverengi saçları, koyu kahverengi gözleri, burnu, dudakları... Sanki hepsi özenle yerleştirilmişti.
- Senin niye gözlerin doldu?
- Seni seviyorum.
Dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp geri çekildim.
- Bende seni seviyorum. Ama bu sorumun cevabı değil.
- Bir gün gitmeyeceksin değil mi Taehyung?
Söylediğim şeyle tebessüm etti. O küçük gülüşün bile kalbimde ne gibi şeylere neden olduğunu bilmeden. Alnıma bıraktığı uzun öpücükten sonra gözlerime baktı.
- Hiçbir zaman gitmeyeceğim, senin için hep burada olacağım.
Bu sefer gülen ben olmuştum. Birçok kızın hayalini kurduğu adam benim sevgilimdi, teknik olarak bana aitti.
- Şimdi uyuyalım, Eylül noona uyanırsa seni götürür.
Yatağa girdikten sonra ona doğru döndüm. Gözlerimi kapatıp bir süre uykuya dalmayı bekledim fakat hemen ardından belimde hissettiğim kol, saçlarımda hissettiğim kemikli elle bu biraz zor olmuştu.
- Nefes al Arya.
Derin bir nefes aldığımda güldü.
- Bu kadar heyecanlanma bir gün öleceksin diye korkuyorum. Evlenirsek ne yapacaksın?
Başımı göğsüne gömdüm.
- Şimdi de utanıyorsun.
Saçlarıma öpücük kondurduğunda hala göğsünden çekilmemiştim.
- Utanmanı seviyorum.
Uykum arkasına bakmadan kaçmışken bir de benimle uğraşıyordu.
- Tae susar mısın artık?!
Boğuk çıkan sesimi duyduğunda kahkaha atmıştı.
- Anlaşıldı sevgilim, iyi uykular.
- Sanada.
Ne kadar uyuyabileceksem artık!
Jin'in ağzından
Tae için getirdiğim yorganı ve yastığı koltuğun bir köşesine koydum. Haylaz herif kızı hemen kaçırmıştı! Eylül'e döndüğümde bir süre hareket edemedim. Niye bilmiyorum ama partiden bu yana ne zaman görsem içimde bir şeyler oluyordu ve bunun ne olduğunu çözememek sinirlerimi bozuyordu. Aişh!
Uyanmamasını umarak kucağıma aldım. Merdivenlerden çıkıp odama girdiğimde yatağıma yatırıp geri çekildim. Üstünü örttüm. Yüzüne gelen saçı parmağımla kulağının arkasına iliştirdim. Yüzüne dokunma isteğiyle yanıp tutuşurken elimi geri çekip hızlı adımlarla odadan çıktım. Merdivenlerden inip mutfağa girdim. Karnımın açlığı başıma vurduğundan dolayı böyle hissediyor olmalıyım. Saat geç olduğu için yemek yiyemeyeceğimden elma alıp salona geçtim. Koltukta oturan bedeni gördüğümde yerimden sıçramıştım.
- Aişh! Velet ne diye sessiz oturuyorsun! Aklım çıktı! Jungkook
- Üzgünüm hyung. Burada mı uyuyacaksın?
Karşısına otururken onayladığımı belli etmek adına kafamı sallayıp elmamı yemeye başladım.
- Hyung?
- Hm?
- Hoşlantı ve sevginin arasında ki fark ne?
Elmada olan gözlerimi ona diktim. Bana bakmak yerine halıya bakıyordu. Afra'yla aralarında bir şey olduğuna eminim ama bize anlatmamakta ısrar ediyor.
- Bir yerde okumuştum; Hoşlandığın bir çiçeği kopartırsın, sevdiğin bir çiçeği ise kopartmak yerine her gün sularsın.
- Yani ona zarar vermeden iyi bakarsın?
- Aynen öyle. Sevgi mi yoksa sadece bir hoşlantı mı olduğunu anlamak istiyorsan kalbine sormalısın Kook. Bunu senden başka hiç kimse ve hiçbir bilgi bilemez.
Başıyla onayladı.
- Teşekkürler hyung.
- Ne olduğunu söylemeyecek misin?
- Belki sonra.
- Pekala, burada mı uyuyacaksın?
- Hmhm.
- Güzel sen hazırla o zaman bende çöpümü atayım.
Bir şey demesine fırsat vermeden bitirdiğim elmayı çöpe atıp ellerimi yıkadım. Salona geri döndüğümde çoktan uzanmıştı.
- Bu akşam beraber uyuyacağız, fazla hareket etme koltuktan aşağı atarım!
Yanına yatıp arkamı döndüm.
- Jungkook?
- Hyung?
- Afra'dan hoşlandığını nasıl anladın?
- Eylül noonadan hoşlanıyorsun.
- Ne?!
- Şşt bağırmasana hyung, hepsini uyandıracaksın!
- Konuyu değiştirme!
- Bu soruyu sorduğuna göre ondan hoşlanıyorsun demek oluyor.
- Hiçte bile! Hoşlanmıyorum!
- Hadi ama hyung! Onu yatağa yatırırkenki yüz ifadeni gördüm, kendine itiraf edersen rahatlarsın. İyi geceler hyung.
- Yha! Söyle söyle uyu tabii!
Cevap vermedi. Bana bana evin en büyüğüne! Hiç saygı kalmamış. Kafamı bulandırdı, kıçını devirip uyudu. İnanamıyorum gerçekten!
Yüz ifadem nasıldı ki acaba? Kesin etkileyici bakışımı görünce kafası karıştı. Eylül'le alakalı değildir, yani sanırım.
*
Etraf fazlasıyla karanlıkken gözlerimi açtım. Kaç saat uyumuştum? Yorgun olmama rağmen neden uyuyamıyorum?
Mutfağa gidip su içtim. Sonra, neden bilmiyorum, merdivenleri çıkıp odama girdim. Uyuyordu, fazlasıyla güzel bir şekilde hemde. Yanına gidip yüz hizasına gelebilmek adına oturdum. Bu sefer kendimi durdurmadım. Saçlarını okşadım, yumuşacıklardı, yüzünde parmağımı gezdirdim. Parmağım gamzelerinin olduğu yere gelince hareket ettirmedim. Elim tekrar saçlarını bulduğunda kıpırdanmıştı. Aniden ayağa kalktım. Gözlerini açacak gibi olduğunda odadan çıkıp aşağı indim. Jungkook'un yanına uzanıp gözlerimi kapattım. Tanrım, gördüyse ne halt yiyeceğim!
Arya'nın ağzından
Gözlerimi açıp karşımda uyuyan Tae'yi görmeden önce kalp atışlarım gayet normaldi. Dağınık uzun saçları gözlerini kapatmıştı. Saçlarını geriye çekip görüş alanımı açtım. İki kolu da bedenimi sıkı sıkıya kavranmıştı. Saatin kaç olduğuna bakmak istiyorum ama hareket edersem uyanır diye korkuyorum.
Aslında saatin bir önemi yok, onu bu halde dünyanın sonu gelene kadar izleyebilirim. Elimi yavaşça yanağına getirip okşadım. Oradan saçlarına doğru çıkardım. Saçlarına çok ufak hareketlerle dokunuyordum. Bir çocuğun elinden oyuncağı alınır diye sessiz oynaması gibi bir durumdu şuan. Hafif kıpırdandığında elimi çektim. Zaten çok yoruluyordu benim yüzümden uyanırsa kötü hissederdim.
- Biraz daha oyna.
Gözleri kapalı olmasına rağmen konuştuğunda şoktan tepki verememiştim. Gözlerini açıp bana baktığında konuşma gereği hissettim.
- Uyandırdım mı?
- Zaten uyanıktım.
- Uyandığımda gözlerin kapalıydı Tae, yalan söyleme.
- Seni izliyordum. Eğer seni izlediğimi görseydin utanıp nefes almayı unuturdun. Şimdi, saçımla oynamaya devam eder misin?
Hafifçe gülümserken elimi saçlarının arasına daldırdım.
- Sen... Çok güzel bir adamsın Tae.
Yaklaşıp alnımdan öptü.
- Benden daha güzel bir şey var. O da sensin.
Kocaman gülümsememle ona bakarken kapı açıldı. Gerçekten artık yeter! Jimin
- Yuh! Aile evi burası aile! Hiç saygı kalmamış! Tae
- Niye kapıyı çalmıyorsun? Jimin
- Kahvaltı hazır gelin de yiyin, açlıktan birbirinizi yiyeceksiniz. Yoksa yokluktan mı demeliydim?
Yatakta oturur pozisyona gelip arkamdan aldığım yastığı ona fırlattım. Jimin
- Hii bir de şiddet uyguluyor. Hep yokluğun etkileri bunlar.
- Jimin ablamı doldurur üstüne salarım bak! Jimin
- Tamam tamam gittim. Siz de çabuk gelin Jin hyung kızar sonra.
Odadan çıkınca yataktan kalkıp esnedim. Taehyung yatakta sırt üstü uzanmış bir kolu başının altında beni izliyordu.
- Kalkmayı düşünmüyor musun?
- Hayır, burası çok güzel bir manzarayı görüyor.
Gözlerini gözlerimden ayırmadan söylediği cümleyle şok içinde ona baktım. Kıyafetlerimi elime alıp kapıdan çıkmadan seslendim.
- Üstümü değiştirip aşağı ineceğim o zamana kalkmış ol!
- Utanınca çok şirin oluyorsun!
Tuvalete girip üstümü değiştirdim. Hadi zevk alıyorsun bari bu kadar belli etme! Aşağı inip mutfağa girdim Tae'nin yanına oturdum. Afra yoktu, Eylül de yoktu. Aslında Yoongi de yoktu.
- Günaydın çocuklar. Hoseok
- Günaydın! Rahat edebildin mi? Tae
- Evet hyung fazlasıyla rahat uyudu sen merak etme.
Bana bakıp sırıttığında başımı önüme eğdim. Jin
- Başlayın hadi.
Hem yemek yiyip hem sohbet ederken Eylül mutfaktan içeri girdi. Gözünü kaşırken belli belirsiz günaydın dedi. Jin'in yanına oturduğunda küçük bir ayrıntı dikkatimi çekti, Jin yutkunmuştu. Yani tabii ki normal bir şey olarak gözüküyor fakat yutkunduktan sonra çubuklarının arasındaki yemeği düşürmüştü ki bu fazlasıyla garip bir durum. Jungkook ona bakıp güldüğünde bir şeylerin döndüğüne emin olmuştum. Tae'nin kolunu dürtüp dikkatini üzerime çektim.
- Tae, Jin'in nesi var?
- Ne gibi?
- Sanırım Eylül'le ilgili bir sıkıntı var.
- Nasıl yani?
- Ay! Ondan hoşlanıyor sanırım.
Birden kahkaha atmaya başladığında masadaki herkes bize bakmaya başlamıştı. Eylül
- Sabah sabah, komik olan ne? Tae
- Hiçbir şey noona! Hiçbir şey!
Eylül kafasını iki yana sallayıp önüne döndüğünde aklına bir şey gelmiş gibi kafasını kaldırıp bana baktı.
- Biz ne zaman yukarıya çıkıp o odada uyuduk? Tae
- Biz beraber uyuduk noona nereden bilsin.
Kolunu cimciklediğimde ne dediğini fark etmiş gibi konuşmaya başlamıştı.
- Ah y-yani o da uyumuştu biz Jin hyungla taşımıştık! Eylül
- İnanmış gibi yapacağım.
Dayak yiyeceğim. Bir de sevgilim olacak! Kendi elleriyle ateşe attı beni ya! Herkes yedikten sonra Jin'i içeri zorla gönderip mutfağı toparlamaya başladık.
- Eylül, şey-...
- Arya bak uğraşmayacağım tamam mı? Artık küçük kız kardeşim değilsin yaptığın şeylerin seni nerelere götürebileceğini bilebilecek yaştasın. O yüzden düzgün kararlar vermeye çalış biz, annem, babam ve ben, her zaman burada olmayacağız.
- Üzgünüm.
- Olma, beraber uyumanıza bir şey dediğim yok. Uyumaktan zarar gelmez ben sadece gelecek günlerde olabilecek olaylar için uyarıyorum. Afra'ya bakacağım.
Mutfaktan çıkıp gittiğinde kalakalmıştım. Eylül'de de bir şeyler var. Neler oluyor?
Eylül'ün ağzından
Saatin kaç olduğunu hatırlamıyorum ama birinin saçımı okşadığına yemin edebilirim. Bunun gerçek mi hayal mi olduğunu ayırt edememek beynimi fazlasıyla meşgul ediyor. Merdivenlerden çıkıp odaların kapısını açtım ikinci denememde Afra'yı gördüm. İçeri girip yatağa oturdum. Yanakları kızarmıştı, ateşi mi var? Elimi alnına koyup baktığımda az da olda ateşi olduğunu fark ettim. Üzerindeki yorganı çektim. Hafif gözlerini açarak bana baktı.
- Ne yapıyorsun, üşüyorum!
- Ateşin var biraz, üstünü örtersen yükselir. Kalk yüzünü yıkayalım.
Yavaşça yataktan kalktıktan sonra tuvalete götürüp yüzünü yıkamasına yardım ettim.
- Hasta olduğuma inanamıyorum. Telefonum nerede benim, ilaçlama şirketini arayalım da evi ilaçlasınlar.
Odaya götürüp yatağa oturttum.
- Aşağıdadır getiririm şimdi.
Odadan çıkmadan içeri Jungkook girdi. Afra'ya bakıp kaşlarını çattı.
- Ateşin mi var? Yanakların kızarmış.
İki parmağını alnına koyup geri çekti. Kafasını iki yana salladıktan sonra benim bile şok olmamı sağlayacak bir şey yaptı Afra'nın alnını öptü ve geri çekildi. Afra'ya eşlik ederek kocaman gözlerle ona bakarken o bunu umursamıyordu.
- Evet ateşin var, gidip Jin hyunga çorba yapmasını söyleyeyim.
Odadan hızla çıktığında birbirimize döndük.
- Ne yaptı o az önce?
- Alnımdan öptü? Uzak durmaya çalıştıkça onu mu çekiyorum ne yapıyorum?!
- Telefonunu getireyim.
Odadan çıkıp merdivenleri indim.
Odaya girip saçımla oynayan kimdi? Rüya mı görmüştüm?
Masanın üzerindeki telefonu alıp gideceğim sırada Jin'le göz göze geldim. Şey gibi bakıyordu, suç işlemiş çocuklar gibi? Evet, evet kesinlikle öyle bakıyordu. Bakışlarımı çekmedim. Arya kolumu dürtünce ona döndüm.
- Niye öyle bakıyorsun?
- Afra'nın ateşi var.
- Ne?.. Dur, cidden ne dedin?
- Afra'nın ateşi var.
Merdivenleri koşarak çıktığında konuyu dağıtma planım işe yaramıştı. Hep yarardı, Afra'ya küçücük bir şey olsa Arya telaştan adını unuturdu. Mutfağın önünden geçip merdivenlere gidecekken onu duymuştum.
- Tanrım! Jungkook o biliyor! Bana nasıl baktığını gördün mü?! Akşam yanına gittiğimi biliyor!
Jungkook'la göz göze geldiğimde susmasını işaret edip merdivenleri çıktım.
Duymamış gibi yapacaktım.
Afra'nın ağzından
Hala Jungkook'un şokunu yaşarken bir de Arya'nın paniğiyle uğraşıyorum.
- Sana dedim değil mi?! Kendini yorma dedim! Al işte hasta oldun ya havale geçirirsen ne yapacağız o zaman?!
- Abartma Kızıl sadece biraz ateşim var.
- Döveceğim seni!
Eylül odaya girip telefonu uzattıktan sonra pufa oturdu. İlaçma şirketinin numarasını bulup tuşladım. Eylül'e döndüğümde duvara bakıyordu. Arya'nın dikkatini çekip "Neyi var?" Der gibi işaret ettim, omuzlarını silkip bilmediğini belli etti. Telefon açılınca bir süre derdimi anlatıp karşı tarafın en erken ne zaman gelebileceklerini sordum. Neyse ki saat beşte randevusu olan biri iptal etmişti. Arya
- Ne diyorlar?
- Saat beşte gelecekler ama eve iki gün giremeyeceğimizi söyledi. Ji Soo'ya haber vereyim de yemek hazırlasın açım. Arya
- Ji Soo'ya mı gideceğiz?
- Burada kalmamız doğru değil. Eylül
- Haklı, burada kalmamız doğru değil. Afra üstünü değiştir de çıkalım.
- Senin neyin var?
- Hiçbir şeyim yok. Hadi hazırlan da çıkalım.
Yataktan kalkıp kenara koyduğum kıyafetlerimi giydim. Saçımı at kuyruğu yaptım. Kapı çalındı, Jungkook elindeki çorba kasesiyle bana bakıyordu.
- Neden üstünü değiştirdin ki daha çorbanı içecektin.
- Teşekkür ederim. Ama çıkmamız lazım.
Arya kaseyi eline alıp beni yatağa oturttu.
- İç şunu öyle gidelim. Çorba iyi gelir. Teşekkür ederiz Kook.
Jungkook gülümsedikten sonra bana döndü.
- Sen... iyisin, öyle değil mi?
- İyiyim.
Başıyla onayladıktan sonra odadan çıktı. Arya kaşığı ağzıma tuttu.
- Açsana ağzını! Çocuk gibi oyun mu oynatayım?! Zaten ateşin var!
Çorbayı elinden aldım.
- Kendim içerim.
Çorbayı çabucak içtim, Jin'in eli gerçekten çok iyi. Eylül'e döndüm.
- Gerçekten neyin olduğunu söylemeyecek misin?
- Bir şeyim yok dedim ya. Hazırsanız çıkalım mı?
Oturduğu yerden kalkıp kapıya ilerdi. Arya'yla birbirimize baktık.
- Kesinlikle bir şeyi var.
Aynı anda konuştuğumuzda güldüm. Eylül'ün peşinden bizde çıktık. Mutfağa girip kaseyi makinaya yerleştirdim. Tekrar salona girdiğimde Arya gideceğimizi söylüyordu. Montumu üzerime geçirip çantamı aldım.
- Her şey için sağolun çocuklar özellikle çorba için.
Jin'e bakıp gülümsedim. Hoseok
- Peki ya kimde kalacaksınız? Ev ilaçlandıktan sonra hemen girebiliyor musunuz ki?
- Giremiyoruz, bir arkadaşımızda kalacağız. Tae
- Kim o arkadaş? Arya
- Ji Soo. Jin
- Erkek? Bir erkeğin evinde üç kız kalacaksınız, öyle mi?
Jungkook ağzının içinde konuşmuştu ama duymuştum. Jungkook
- Sikerler.
Tek kaşımı kaldırarak yüzüne baktım. Fazla cüretkar şekilde karşılık vermişti. Hala birbirimize öyle bakmaya devam ederken Jin'e hitaben konuştum.
- Siz de erkeksiniz ayrıca yedi kişisiniz. Burada kalabiliyorsak orada da kalırız, her şey için teşekkürler tekrar.
Bakışlarımı ondan ayırıp ayakkabılarımı giydim ve evden çıktım. Eylül hemen arkamdan çıkmıştı. Arya muhtemelen Tae'ye laf anlatmaya çalışıyordu. Arabaya bindik. Eylül'e döndüm.
- Sorun ne? Bana söyleyebilirsin biliyorsun değil mi?
Derin bir nefes aldı.
- Jin... sanırım benden hoşlanıyor.
Bir an kavrayamadığımdan suratına boş boş baktım.
- Ne?
- Akşam koltukta uyuya kalmışım, anladığım kadarıyla Jin beni kendi odasına taşımış. Gece bir ara yanına birinin geldiğini hissetmiştim ama rüya sanıyordum sonra mutfakta Jin Jungkook'la konuşurken duydum. Oymuş, yanıma o gelmiş. Ahh bilmiyorum!
- Sakin ol biraz.
- Bak ben senin gibi saklambaç oynayamam. Belki de kuruyorumdur, gerçekten bilmiyorum.
- Anlamam ki böyle işlerden. O yüzden ne söylenir bilmiyorum ama fazla kafana takma şurada bir hafta kaldı dönmene.
Arka kapıyı açıp oturan Arya'yla beraber Ji Soo'ya mesaj attım. Arya
- İkna edene kadar canım çıktı! Eylül
- Etmek zorunda olduğunu kim söyledi? Arya
- Neyin var senin? Neden bana çatıyorsun? Eylül
- Bir şeyim yok!
- Hayır bunu yapmayacaksınız, sabah sabah kavga etmeyeceksiniz.
Arabayı çalıştırıp yola odaklanmaya çalıştım. Başım ağrıyor, bedenim sızlıyordu. Şimdi kendi evimde uyuyor olmak için bir çok şeyi feda edebilirim. Arya
- Abla, gerçekten sorunun ne olduğunu anlatmayacak mısın? Eylül
- Sonra.
- Ji Soo'ya gitmeden bir şeyler alsak iyi olur. İki gün orada kalacağız.
AVM'nin park yerine arabayı park ettikten sonra indim. Arya da inip yanımdan yürürken Eylül yavaş bir şekilde geliyordu. Arya
- Gidip onunla konuşacağım. Sen önden git olur mu?
Başımla onaylayıp AVM'nin içine girdim. Onlar için abla-kardeş vaktiydi, yalnız kalmaları gerekiyordu.
Bir saniye de olsa kardeşim veya ablam olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim. Küçükken anneme çok fazla kardeş istediğimi söylüyordum. Ama vakitleri yoktu hatta bazen bana ayıracakları vakitleri bile olmuyordu.
Gerçi artık bir önemi yok. Uzun zamandır tektim. Yanımda bir çok insanın olmasına rağmen, içten içe yalnızdım.
Bunun için başlarda üzülsem de şimdi bir şey ifade etmiyordu çünkü alışmıştım.
Her hangi bir mağazaya girip kızlara ve kendime pijama takımı aldım. Pantolon ve kazak da aldığımda iki günlük ihtiyacımız olan her şey tamamdı. Kasada paralarını ödedikten sonra tekrar park yerine indim. Eylül arabaya yaslanmış Arya tam karşısındaydı. Konuşmaları bitmiş gibi göründüğünden yanlarına gittim. Paketleri bagaja koyup kızlara döndüm.
- Artık gidebiliriz.
Arabaya tekrar yerleştiğimizde gaza yüklendim. Fazla yolumuz kalmamıştı ve benim gerçekten dinlenmem gerekiyordu.
Sonunda kafeye geldiğimizde arabayı park ettim. Anında kendimi kafeye atıp boş bir yere oturdum. Micha
- Unni! Hoş geldin.
Gülümsedim. Kızlar gelip masaya oturduklarında Micha onlara da selam verdi.
- Hasta mısın unni? Solgun görünüyorsun. Arya
- Nerede o Ji Soo?! Kafasını kıracağım! Ji Soo
- Niye kafamı kırıyorsun? Arya
- Afra'ya bak kızın yüzü bembeyaz oldu.
- Abartma Arya. Eylül
- Sabah ateşi vardı demeye çalışıyor. Ji Soo
- Hasta mı oldun? Ahh üzgünüm çok yoruldun.
- Saçmala. Diyorum ki, biz otele gitsek rahatsızlık vermesek. Ji Soo
- Evin anahtarını getiriyorum.
Başımı iki yana salladım. Arya bir, Ji Soo ikinci belam. Micha
- Gitmeden sana çorba getireyim iyi gelir.
- Gerek yok, çıkacağız zaten şimdi. Arya
- Aslında getirsen iyi ol-...
Attığım bakışla öksürüp önüne döndü. Ji Soo anahtarı getirip önüme koydu.
- Dolapta her şey var. Akşam on ikiden önce gelemem o zamana kadar kendinize dikkat edin. Bir şey olursa da arayın.
- Bak gerçekten otele gitsek daha iyi olur. Ji Soo
- Ne oteli? Sus sen burada ben varken otelde ne işiniz var?!
- Bağırma bağırma başım ağrıyor. Ji Soo
- Burada bana laf yetiştireceğine eve git dinlen o zaman.
Başımla onaylayıp kalktım. Saçlarımı okşayıp gülümsedi.
- Üzgünüm ufaklık. Söz sana iyi bakacağım ve hemen iyileşeceksin.
- Üzgün olmana gerek yok. Yanında çalışan bendim.
- Hadi git dinlen akşam sana mükemmel tarifimi yapacağım. Hemen ayağa dikileceksin bak gör.
Gülümsedim. Müşteriyle ilgilenen Micha'ya el sallayıp kafeden çıktım. Kızlar arabaya yerleşince direk eve sürmeye başladım. Arya
- İlaçlama şirketi için eve ben gideceğim haberiniz olsun.
İkimizden de yanıt gelmeyince kafasını öne uzattı.
- Görünmez mi oldum? Niye beni duymuyorsunuz siz? Eylül
- Gidersin Arya.
Sırıtıp arkasına yaslandı.
*
Asansöre binip dördüncü kata bastım. Arya hala Eylül'ü kendine getirmeye çalışıyordu. Muhtemelen şaşırmıştı. Ondan hala donuk davranıyordu.
Asansör istediğimiz kata geldiğinde indik. Eve girdiğimizde kendimi koltuğa attım. Kesinlikle, her yerim ağrıyordu. Arya
- Yemek yapayım mı? Eylül
- Olur, yardım edeyim.
Eylül mutfağa ilerlerken Arya yanağımdan öptü.
- Bu neydi şimdi?
- Hastasın ya ruhuna enerjim yayılsın da hızlı iyileş diye küçük bir hediye.
Güldüm. Eylül'ün peşinden o da gittiğinde. Benim için uyku vaktiydi. Koltuğa kıvrılıp bacaklarımı kendime çektim.
Hastalığın sadece soğuktan ve yorgunluktan olmadığını biliyorum, Jungkook çok fazla kafamda dolaştığından da bitkin düşmüştüm.
Engelleyemiyordum, bu korkutuyordu...
~•~•~•~•~
Hi!
Geç geldiği için kusura bakmayın, yoğunum.
Oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin.

Bu arada ilk bölümleri güncelliyorum çok değişmedi belki bakmak istersiniz diye söyliyeyim dedim.

Seviliyorsunuz! 🖤

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin