49. Bölüm

252 20 40
                                    

Medya; ?

Medyayla okumanızı tavsiye ederim, keyifli okumalar.
~•~•~•~
O kadar saat uyumama rağmen aşırı yorgun bir halde uyanmam beni gıcık etmişti. Sekiz saat uyumama rağmen bu yorgunluk neyin nesiydi?!

Dağılmış saçlarımı önümden çekip yataktan kalktım. Yüzümü yıkayıp mutfağa indim. Arya evde yoktu kahvaltıyı hazırlayıp gitmesinden belliydi. Tabii bir de bıraktığı not vardı. Üzerinde kocaman harfler ve bir ton ünlemle '!!!! BOLCA YE YOKSA SENİ ÖLDÜRÜRÜM FARE !!!!' yazıyordu. Sandalyeye yerleşip tabağımı doldurdum. Arya bugünlerde çok meşguldü. Şirketin diğer iki çevirmenlerinden biri doğum iznine ayrılmış diğeri ise işten çıkmıştı ve sonuç olarak tüm iş benim kızıma kalmıştı.

Sabah akşam toplantı yapan şirket yetmiyormuş gibi yeni çıkacak gruplara yabancı dil pratiği yaptırdığı bile oluyordu. Bazı programlarda kamerada gözükmese bile arka taraftan çalışanlara çeviri yapıyor işlerini kolaylaştırıyordu. Ama gel gelelim bu kadar çok çalışmasına rağmen maaşına zam yapılmıyordu ve benim yeni iş bakma konum hiç iyi gitmiyordu. Böylece Arya'nın onay vermese de kötü bakmadığı yeni ev mevzusu kenarda öylece kalıyordu.

Tabağımdakileri bitirip etrafı toparladım. Mutfağı toplamak yeterli gelmediği için tüm evi temizleme kararı almıştım. Kocaman evi temizlemek tüm günümü doldurmama yeterdi de artardı. Gerekli malzemeleri salona taşıyıp yerdeki eşyaları koltukların üzerine koydum. Önce toz aldım. Arya'nın bayılarak aldığı vazoya ayrıca dikkat ederek temizlendim. Çok seviyordu çünkü üzerinde Çin çizimlerine benzer deniz kızı ve nehir işlenmişti. Kabul etmeliyim ki mükemmel gözüküyordu. Zamanında baya bir para dökmüştü bunun için.

Toz alma işim bitince etrafı süpürüp sildim. Yeterli gelmediği için koltukların yerini değiştirdim. İkili koltuğu bahçeyi gören geniş pencerenin önüne itip tekli koltuğu yanına iliştirdim. Üçlü koltuğu ise evin önünü gören camın oraya ittim. Ortaya koyduğumuz masayı yeniden aynı yerine yerleştirip derin bir nefes verdim. Ellerimi belime koyup esnedim. Eşyalar ağır olduğundan iterken belim ağrımıştı.

Çalan telefonumu hoparlöre aldım. "Alo."

"Selam güzelim. Ne yapıyorsun?" telefonu cebime sokup süpürgeyi merdivenlerden çıkarttım. "Evi topluyorum gamzeli hanım, sen n'apıyorsun?"

"Butikteyim. Az önce bir toplantıdan çıktım ve... Biraz kafam karışık. Arya'ya da ulaşamadım zaten." odama girip süpürgeyi yere bıraktım. "Eğer yardım edebileceğim bir şeyse..?"

"Öncelikle dördüncü butiğimi açmam için bir teklif geldi."

"Bu harika bir haber!" derin bir nefes verdi. Pekala anlaşılan onu rahatsız eden bir durum vardı. "Peki sorun ne?"

"Butiği Kore'de açmamız için teklif gelmesi." kaşlarımı çattım. "Yani Eylül? Kore'de modaya çok önem veriliyor biliyorsun ve tasarımlarınız harika. New York'ta bile butiğin varken niye Kore'de olmasın?"

"Sorun oradaki butiğin başında benim durmamı istiyor oluşları. Devamlı olarak hemde." yatağıma oturup bağdaş kurdum. "Hâlâ bir sorun göremiyorum Eylül."

"Oraya gelmek istemiyorum Afra! Seul'de yaşamak istemiyorum."

"Tamam, o halde neden Deniz'e sormuyorsun? Ya da Aylin'e?"

"Deniz pek sıcak bakmıyor, Aylin'in de dili yok. Öğrenmesi de kısa zamanda olacak iş değil, n'apacağız bilmiyorum."

"İlla patronlardan biri kalmak zorunda değilse Seul'den sizinle çalışabilecek bir yönetici bulursunuz?" sesini çıkartmadı. "Düşünmedim değil. Sadece Deniz'e sormalı ve ortaklarımızdan onay almam gerekiyor. Biraz gerginim."

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin