36. Bölüm

322 21 7
                                    

Medya; Mr. Park
~•~•~•~
Sabah başımda fısır fısır konuşan ikiliye gözlerimi açmıştım. Neler söylediklerini anlayamıyordum çünkü ağızlarının içinde konuşuyorlardı. Gözlerimi aralayıp ikisini de baştan aşağı inceledim. Demir onları izlediğimi görünce yerinden sıçradı. "Madem uyandın ses yapsana!" cevap vermeden onlara arkamı dönüp gözlerimi kapattım.

Biri yanıma çöküp kafama kadar çektiğim battaniyeyi üzerimden aldı. Edeceğim küfürü yutup oturur konuma geldim. "Ne istiyorsunuz başımın belaları?" Demir boğazını temizledi. "Annem kahvaltı hazırladı. Yedikten sonra dedeme gideriz?" başımla onayladım. Demir odadan çıkarken Dolunay karşıma çöktü. Sırıtıyordu, tek kelimeyle sırıtıyordu.

Bir şey söylemesini beklerken tek kaşımı kaldırdım. "Dün şu konuştuğun çocuk kim? Ya da kız emin değilim. Başka bir dilde konuşuyordun, hiçbir şey anlamadım." göz devirip ayağa kalktım. Jungkook'tan ona bahsetmek zorunda değildim. Çantamın ağzını açarken yanımda dikiliyordu. "Hadi ama abla!" elime aldığım kazağı sıkı sıkı kavradım. Pantolon çıkarmaya çalışırken fısıldadım "Henüz emin değilim, Dolunay. O yüzden bir şey söyleyemem." kıyafetlerim elimde ona döndüğümde gülümsüyordu. "Yani," kelimeyi uzatabildiği kadar uzattı. "Bu ondan hoşlandığın anlamına mı geliyor?"

"Cidden... Hadi küçük hanım çık da üstümü değiştireyim." dil çıkardıktan sonra odadan koşarak çıktı. Manyak. Üstümü değiştirip saçımı at kuyruğu yaptım. Lavaboya girip yüzümü yıkadıktan sonra salona gittim. Teyzem çayları koyarken anneannem beni gördüğü gibi kollarını açmıştı. Koltukta kendimi yanına atıp kollarının arasına girdim. Sıcacıklardı ve harika hissettiriyordu.

Teyzem "Hadi sofraya!" diyene kadar hiçbir şey demeden orada kaldım. Sofraya oturduğumuzda eniştem tabağıma böreklerden bir tane koydu. "Ye kızım ye. Tabağınla oynama." bir şey demeden börekten bir ısırık aldım. Nasıl yemek yememi bekliyorlardı, bilmiyorum. Gergindim. Hiç olmadığım kadar hemde. Yeni yeni alışmaya başlıyordum, kaldı ki şunun şurasında geleli anca bir gün olmuştu. Bu kadar hızlı alışmamı bekleyemezlerdi.

Kahvaltı faslı bittiğinde masayı toplamada Dolunay'a yardım ettim. Demir teyzemle konuştuktan sonra yanıma geldi. "Ee güzellik gidiyor muyuz?" ensesine hafifçe vurarak, "Büyükmüşsün gibi konuşma benimle velet." kaşlarını çatıp ensesini ovuşturdu.

"Acıdı." omuz silkip mutfaktan çıktım. Salona geçtiğimde amacım teyzemlere çıktığımızı söylemekti ancak duyduklarımla beklemeyi tercih etmiştim. "Anne, bundan emin misin? Bizi görmeye gelmek bile onun için zor olmuştur şimdi bunu ondan istemek... Bilmiyorum." anneannem teyzemin ellerini tuttu. "Daha fazla dayanamam Derya. Artık yanımda olmalı, bir daha yanımdan gitmesine izin veremem." neyden bahsettiklerini anlamam bir saniye sürmüştü. Burada ,onlarla, kalmamı istiyorlardı. "Neden orada bekliyorsun abla?" Dolunay'ın sesiyle kendime geldiğimde boğazımı temizledim.

"Hiç."

Sesimizi duyan ikili bize döndüğünde teyzem endişeyle bana bakıyordu. "Demir'le dedemin yanına gideceğiz hanımlar." gülümseyerek yanlarına ilerleyip ikisini de öptüm. Elbette duyduğumu belli etmeyecektim. Teyzemin anneannemi bunu sormaması için ikna etmesini bekleyecektim. Sorunun cevabına "Evet." ya da "Hayır." diyemezdim.

"Tamam bir tanem. Dikkatli olun." teyzeme gülümseyip salondan çıktım. Antrede botlarını giyen Demir'e eşlik ederek montumu ve botlarımı giydim. Demir önden çıkarken onun peşinden bende çıkıyordum ki anneannem içeriden bağırdı "Önünü kapat Afra!" oluşmasını engelleyemediğim tebessümle önümü kapatıp kapıyı ardımdan kapattım. Çok farklı hissettiriyordu, ailen tarafından düşünülmek.

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin