23. Bölüm

591 53 5
                                    

Medya çok soft
~•~•~•~•~
Karşımdaki adam hafifçe gülümseyip bedenimi saran şoku bir kenara bırakmam adına sessizliğini bozdu.
- Merhaba, Afra içeride mi?
- Burada ne işin var?!
Sesimin yüksek çıkmasına engel olamadığımdan çocuklar hızlıca yanıma geldiler. Tae
- Kim bu? Rahatsız mı ediyor?
Harun'un üzerine yürüyecekken elini tuttum. İstediğim şeyi anlamış gibi yerinde durmaya devam etti.
- Burayı nasıl buldun?
- Zor olmadı.
Sinirden hafifçe gülerken Tae elimi sıktı.
- Afra yok mu? Jungkook
- Neden Afra diyor?
Türkçe konuştuğumuz için bir şey anlamıyorlardı. Çocuklara döndüm.
- İçeri geçin.
Tae kaşlarını çatıp elimi daha sıkı kavradı.
- Hiçbir yere gitmiyorum.
- Tae, lütfen.
Sert bakışlarının Harun'dan ayrılıp beni bulduğunda yumuşadığını fark ettim.
- Bir şey olursa seslen.
Başımla onaylayıp gülümsedim. Salona gittiklerinde karşımda dikilen adama döndüm.
- Ne yapmaya çalışıyorsun?! Kıza çektirdiklerin yetmedi mi?!
Yumruklarını sıktığını gördüğümde şaşırmıştım. Gerçekler sinirlendiriyor muydu?
- Daha önce de söylediğim gibi Arya. Konuşmamız gereken önemli bir konu var.
- Onun karşısına çıkamazsın, neden anlamıyorsun?! İşlerini halledip hemen gitsen olmaz mı?
Afallamıştı. Kesinlikle afallamıştı.
- Sadece önemli bir konuyu konuşmaya gelmedim. Kızımı özledim, onu görmek istiyorum.
- Şimdi mi aklına geldi?! Bunca zamandır nerdesin?! Sakın bir daha buraya gelme. Afra'ya da gözükme.
Suratına kapattığım kapıya yaslanıp sakinleşmek için bekledim. Kızımı özledim de ne demek?
O gittiğinde ne hale geldiğinden haberi yok. Afra doktorların odasında sinir krizi geçirirken yanında yoktu. Annesinin eksikliğini hisseden küçük bir çocuğun omuzlarına babasının eksikliğini de eklemişti. Çok serum yemekten kolları morarıyordu. O zamanlar bile bizden saklamak için yazın ortasında uzun kollularla dolaşırdı.
Geceleri ağlamaktan gözleri şişerdi fakat gündüzleri bize sahte gülümsemeler sunardı. Teyzesi onu almaya geldiğinde o kadar çok ağlamıştım ki. Ama gitmedi. Annesinin anılarıyla dolu evi terk etmek istemedi. Zorla götürmeye çalıştıklarında kaçıncı olduğunu bile bilmediğim bir sinir krizi geçirmişti. O günden sonra teyzesi ziyarete gelmekle yetinmek zorunda kalmıştı.
Afra, bildiğim şeylerden daha fazlasını yaşamıştı. Ve yemin ederim bu bildiklerim sadece buz dağının görünen parçasıydı.
Kapının dibine ne zaman çöktüğümü ya da ne zaman ağlamaya başladığımı bilmiyordum. Tek bildiğim salondan koşarak yanıma gelen Tae ve Jungkook'un telaşa kapılmasıydı.
- Meleğim, neyin var? Kimdi o adam? Hm?
Tae ellerimi tuttuğunda geri çektim. Bu hareketime şaşırmış olsa da sıkıca sarılıp başımı boynuna yasladığımda elleri belimi sardı.
- T.tae ne yapacağım b.bilmiyorum. Korkuyorum, ç.çok korkuyorum.
- Neyden korkuyorsun?
- O.o adam... Afra'nın babası.
Tae beni kendinden uzaklaştırıp göz yaşlarımı sildi. Jungkook elindeki bardağa boş boş bakıyordu. Kook
- Neden burada?
- B.bilmiyorum. Tek bildiğim onunla ısrarla görüşmek istediği.
Tae kolumdan tutup oturduğum yerden kaldırdı. Koltuğa oturttuktan sonra Jungkook'un elindeki suyu alıp bana uzattı.
- Sakin ol biraz. Sen böyle yaparsan Afra'yı nasıl sakinleştireceksin?
- Olmaz! Onu görmemesi lazım! Doğum gününe birkaç gün kaldı, erken Türkiye'ye gitmesi için bir yolunu bulmam gerekiyor. Jungkook
- Doğum gününde neden Türkiye'ye gidiyor?
- Annesini ziyaret etmek için.
- Neden, doğum gününde?
- O gün sadece Afra'nın doğum günü değil Jungkook.
Su bardağını masaya bıraktım. Tae yanıma oturup omzumdan kendine çekti. Başım göğüsüne yaslanırken kolum beline dolandı.
- Eylül noonaya haber verdin mi?
- Tuna'yla konuştum. Ona söyleyecekti. Hepimiz düşünüyoruz, elimizdeki tek şey kocaman bir hiçlik. Jungkook
- Tuna'yı ara. Belki aklına bir şey gelmiştir.
Başımla onaylayıp Tae'nin göğsünden ayrıldım. Telefon kulağımda Tuna'nın açmasını bekliyordum.
- Bir şey mi oldu Arya?
- Tuna, eve geldi.
- Ne?! Afra nasıl?
- Evde değildi, görmedi. Acele etmeliyiz Tuna. Bir yolunu buldun mu?
- Sanırım.
- Ne yapacağız?
- Doğum günü hediyesini önceden vereceğiz.
- O ne demek?
- Biletini ben alacağım. Özlediğimi falan söylerim.
- Güzel! Aldığın zaman bana haber ver ki bavulunu hazırlayayım.
- Tamam. Dikkatli olun Arya.
- Olacağız.
Telefonu yanıma bıraktıktan sonra bana beklentiyle bakan Jungkook'a döndüm.
- Ne diyor?
Gülümsedim.
- Biletini o alacakmış. Erken alacak ve doğum günü hediyesi olduğunu söyleyecek.
Başıyla onayladı. Salon sessizliğe gömüldüğünde başımı tekrar Tae'nin göğsüne koydum. Parmağı omzumda daireler çiziyordu. Jungkook
- Şey, doğum gününü kutlayabilir miyim?
Gülümsedim.
- Sade olduğu sürece bir şey demiyor. İstersen kutlayabilirisin.
Cevap vermek yerine sıcak çikolatasından bir yudum aldı. Tae saçlarımın arasına küçük bir öpücük kondurduğunda başımı kaldırıp ona baktım. Gülümseyip alnımı öptü. Sonra burnumu oradan ayrılan dudakları dudaklarımda durduğunda Jungkook'un öksürük krizleriyle geri çekilmişti. Tae
- Bir rahat yok ya!
*
Jungkook Afra'ya hediye bakacağını söyleyip gittiğinde biz de sıcak çikolata yapmak için mutfağa geçmiştik.
- Hediyeni aldın mı kurabiyem?
- Afra benden hediye istemiyor. Yemek istiyor. Ne zaman alsam yemek yapmam gerektiğiyle alakalı uzunca bir konuşma yapıyor.
Gülümseyip sütü bardaklara boşalttım.
- Garip arkadaşlar sizi.
Yanağımı çekip bıraktı. Bardağını ona uzattım. Sıcak çikolatamdan içip ona döndüm. Bakışları dudaklarıma kaymıştı.
- Dudağına bulaştı.
Peçeteye uzanacakken elimi tutup indirdi.
- Anlamıyor musun sevgilim? Yarım kalan öpücüğü tamamlamamız için Tanrı'nın bize bir işareti.
- Sen ona hiçbir fırsatı kaçırmıyorum desene.
- Tabii ki.
Gülümseyip elimdeki kupayı tezgaha koydu. Elleri yanaklarımı, dudakları dudaklarımı işgal etmişti. Kollarımı boynuna doladım.
- E oha ama! Mutfağımda ne yapıyorsunuz?!
Afra'nın sesiyle geri çekildiğimizde Tae somurtuyordu.
- Bir bırakmıyorlar ki öpeyim.
Bardağını Afra'nın eline tutuşturup bana döndü.
- Gidiyorum ben. Hıh!
Dış kapının sesi geldiğinde şokla Afra'ya döndüm.
- Az önce mızmızlandı mı o? Şirin şey.
Afra yüzünü buruşturdu.
- Asıl şirin olan ne biliyor musun? Sıcak çikolata.
Büyük bir yudum aldı.
- So Young'la annesi nasıl?
- Annesi iyi.
Kaşlarımı çattım. "Annesi iyi." de ne demek oluyor. Salona giden bedeni takip ettim. Koltuğa oturup ayaklarını masaya uzattı.
- So Young nasıl?
- Annesinin iyi olduğuna inanırsa iyi olacak.
Anladım der gibi başımla onayladım. Titreyen telefonumu elime aldım.
Kimden: Porsuk
Hava yüzünden birçok uçak seferi iptal ediliyor. İki gün sonraya alabildim.
Kime: Porsuk
Afra'yı arayıp söyle.
Telefonumu yanıma bırakıp arkama yaslandım. İki gün daha idare edebilirim. Sadece iki gün daha onu görmesini engelleyeceğim. Sonra her şey yoluna girecek.
- Efendim Tuna.
- ...
- Erken doğum günü hediyesi nereden çıktı?
- ...
- Bilet mi aldın?! Tuna ben daha şirketten izin almadım. Keşke söyleseydin.
- ...
- Özledin de Tunacığım şirketten izin almadığım sürece nasıl gelebilirim. Tamam. Anladım anladım!
- ...
- Sorarım bir tamam mı? Olmazsa iptal edersin. Zaten birkaç güne geleceğim.
- ...
- Dikkat et kendine.
Arkasına yaslanıp sıcak çikolatasını yudumlamaya devam etti.
- Ne diyor?
- Az önce sana mesajda yazdığı şeyi söylüyor.
- Nerden gördün sen ya?!
Omuz silkti.
- Yarın şirkete gitmem lazım.
İçtiğim sıcak çikolata boğazıma kaçtığında öksürmeye başladım. Afra sırtıma vuruyorken elimdeki bardağı aldı.
- Yukarı bak. Yukarı.
Öksürüklerimi dizginlediğimde konuşabildim.
- İyiyim iyiyim. Yarın işin yok sanıyordum, neden gidiyorsun?!
- İzin alacağım.
- Gitmesen olmaz mı?
Kaşlarını çattı.
- Y.yani Dae'ye söylesen o halletse?
- İşlerimi kendim halledebilirim.
Derin bir nefes aldım. Nasıl bunu düşünememiştik?! Harun'la yarın görüşmemiz vardı ve karşılaşmamaları imkansızdı. Ama görüşme erken bitecekti bu da Harun'un erkenden şirketi terk edeceği anlamına geliyor. Afra'nın geç gitmesini sağlarsam o zaman karşılaşmazlar!
- Kaçta gideceksin?
- Yarın işin varsa seninle birlikte gelebilirim.
- Gerek yok! Sabah erken saatlerde zaten benim işim. Sen geç git ne işin var o kadar erken değil mi?
- Seni bırakmamı istemiyorsun. Arya şirkette bir şeyler mi oluyor? Doğru söyle bana, biri sana kafayı mı taktı?
Bir bacağını altına almış tam gözlerimin içine bakıyordu.
- Yorgunsun ya ondan öyle söyledim. Dinlen diye. İstersen bırak.
Lütfen gerek yok desin.
- Güzel. Sabah beni de uyandır. Odamdayım.
Merdivenlerden çıkıp ortadan kaybolduğunda bıkkınca nefes verdim. İnatçı! Kendin git desen olmuyor! Uyandırmayacağım seni fare. Birazcık uykudan zarar gelmez.
Afra'dan
Gözlerimin ışığa alışmasını beklerken yatakta oturur konuma geldim. Arya uyandırmadığına göre o da yeni kalktı. Esneyip yataktan kalktım. Lavaboya uğrayıp aşağı indim. Ee mutfaktan sesler gelmiyor? Mutfağa girdiğimde hazırlanmış kahvaltı sofrası gözlerim önündeydi ama Arya yoktu. Beni uyandırmadan gittin öyle mi Kızılcık Marmelatı. Allah'ım sen sabır ver.

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin