41. Bölüm

205 26 13
                                    

Medya; Kim SeokJin~
~•~•~•~
Yatakta uzanmaktan sıkılıp kalktığımda saat altıyı geçiyordu. Odada turlardan kendimi toparlamaya, bundan sonra hangi adımı atmam gerektiğini algılamaya çalışıyordum. Kafayı yemek üzereydim. Ciddiyim aklımı yitirmek üzereydim.

Anlayamıyorum! Hangi insan böyle bir şey yapar? Birini öldürecek kadar gözün nasıl dönebilir? Hem de ailesi olan birini? Aklım almıyordu. En çok içime oturan da, kendi eşine böyle bir şey yapmış olmasıydı. Şimdi neden beni bırakıp gittiğini anlıyordum. Elbette yüzüme bakamayacaktı! Daha üç gün önce yemek yerken nasıl böyle davranmıştı o zaman? Ne cüretle beni evine davet etmişti? Ne hakla bana sarılmaya çalışmıştı? Benimle arasını düzeltmeye çalışıyordu? Annemi elimden alan aptal herif benimle arasını düzeltmeye çalışıyordu!

Pencereyi açıp soğuk havanın yüzüme çarpmasına izin verdim. Biraz daha hava almazsam ölecektim. Eylül'ün ayarladığı avukatla görüşmem gerekiyordu. Evet, öncelikle bunu yapmalıydım. Kapanmış bir dosyayı tekrar açmam gerekiyordu. Ve elimde yeterince kanıt olduğuna emindim. İtiraf da ederlerse her şey benim için daha kolay olacaktı. Bu sefer, kimsenin ateşimden kurtulmasına izin vermeyecektim. Yemin ederim anne, her şeyi açığa çıkartacağım.
*
Masayı hazırlarken arkamdan gelen ıslıkla başımı Ali'ye çevirmiştim. "Şu manzaraya bak be. Hoşlandığın biri olmasa ciddi anlamda bana yürüyorsun sanacağım." önüme dönüp salatalıkları doğramaya devam ettim. "Kahvaltı hazırladığım herkesten hoşlanıyor olsaydım işim işti."

"Bu yine de benden etkilenmediğin anlamına gelmiyor Afra'cığım. Gözlerinde görüyorum ben." salata tabağını masaya bırakıp ona döndüm. "Ama olmaz böyle. Sen her şeyi anlayacaksan bunun eğlenceli tarafı kalmaz." sandalyeye çökerken gülüyordu. "Haklısın. Bilmiyormuş gibi yapacağım." yanındaki sandalyeye oturdum. Tabağıma birkaç şey alıp çay doldurdum.

"Daha iyi misin?"

"Bu işi hallettikten sonra olacağım." çayıma şeker atıp karıştırırken aklımda dolanan tek şey Burçin'in nasıl bir kadın olduğuydu. Karakteri nasıldı? Görünüşü nasıldı? "Burçin'i buldun mu?"

"Tabii ki! Şüphen mi vardı? Adresi bile elimde." başımla onayladım. Kahvaltı faslını hızlıca bitirip etrafı topladım. Bir an önce o kadını görmek istiyordum. Sebebi yoktu. Sadece onu görmeliydim. Salona hızlı adımlarla ilerleyip çoktan koltuğa yerleşmiş arkadaşımın yanına oturdum. Bilgisayarın ekranını bana çevirdiğinde... Siktir.

"O surat ifadesi ne öyle?" siktir siktir siktir! Fotoğrafı biraz daha yakınlaştırdım. Siktir. O sarı saçları nerede görsem tanırdım. Sarı dalgalı saçları, yeşil gözleri ve siktiğimin dolgun dudaklarını nerede olsa tanırdım! Yüzünün daha yaşlı görünmesi bile buna engel olamazdı!

Yerimden kalkıp odayı turlamaya başlamıştım. Saçlarımı çekiştiriyordum. "Ne olduğunu bana da söyleyecek misin? Saçlarını çekmeyi kes!"

"Onu öldüreceğim. Onu, öldüreceğim. Öyle canını yakacağım ki anneme yaptıklarını asla unutamayacak." bilgisayarı koltuğa bırakıp karşıma dikildi. "Gece, saçmalama." ellerini bana doğru uzattığında itmiştim. "Dokunma." bir iki adım geriledi. Sinirli zamanlarımda bedenime dokunulması hoşuma gitmiyordu. Yani ona sinirli falan değildim. O da bunu çok iyi bildiğinden uyum sağladı.
"Tamam. Sadece biraz sakin ol."

"İstanbul'a gidiyoruz. Hemen bugün. Gidip eşyalarımı toplayacağım." yanından geçecekken önümü kesti. "Öncelikle ne olduğunu söyle. Hiçbir bok anlamıyorum!"

"Hastanedeki hemşire oydu! O kadındı Ali! Sıçtığımın kadınıydı! Annemi kasten öldürdü! Birini tutma zahmetine bile girmeden! Kendi elleriyle! Yavaş yavaş öldürdü onu..." sona doğru sesim kısılmıştı. Ali karşımda şok içinde kalmış bana bakıyordu. "Biz ne sikim bir şeyin içindeyiz?"

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin